Mühdan Sağlam
Arap devletleri yeniden petrolde ambargo uygular mı?
İsrail ile Filistin arasında yeniden başlayan çatışmalarla beraber hem Türkiye’de hem de dünyada tartışılan konulardan biri petrol ya da gaz alanında 1973 petrol ambargosuna benzer bir durumun yeniden yaşanıp yaşanmayacağı. Bu tartışmaya yanıt verebilmek için öncelikle hem 1973’te olan duruma hem de bugün tanık olunan gelişmelerin 1973’ten ayrışan özelliklerine değinmek gerekir.
PETROL AMBARGOSU NEDEN GELDİ VE NASIL BİR ETKİSİ OLDU?
1973 petrol ambargosu, OPEC’in Arap üyelerinin İsrail’e destek olan Batılı ülkelere petrol ihracatını kısmı olarak askıya almasıyla başlamıştı. Ancak bu karara neden olan İsrail ile Arap devletleri arasındaki savaştı. Savaş 6 Ekim 1973’te Yom Kippur gününde (Kerafet günü) Suriye ve Mısır güçlerinin İsrail’in 1967’de işgal ettiği Golan Tepeleri ve Sina Yarımadası’nı geri almak için başlatıldı. Savaşa diğer Arap devletleri doğrudan destek vermedi. Nihayetinde İsrail hem Mısır hem de Suriye güçlerini püskürttü. Araya ABD ve BM’nin girmesiyle ateşkes sağlandı. İsrail Sina’dan çekilse de Golan Tepeleri’nde varlığını korudu.
OPEC’in Arap ülkeleriyse savaşla beraber, özellikle savaşın Mısır ve Suriye’nin aleyhine dönmesi karşında İsrail’e destek veren Batılı ülkelere petrol akışını kademeli olarak askıya aldı. Japonya, ABD ve Hollanda bu durumdan en fazla etkilenen ülkeler oldu. Kasım 1973’te başlayan ambargo yaklaşık 5 ay sürdü ve Mart 1974’te OPEC’in Viyana toplantısında sonlandırıldı.
Petrol ambargosu, bir ilk olması açısından küresel ekonomiye doğrudan etki eden sonuçlara neden oldu. Ancak ABD’nin ya da diğer ülkelerin İsrail’e desteğinde bir değişime neden olmadı. Örneğin ambargonun başlamasından kısa süre sonra ABD Başkanı Richard Nixon, Kongre’den İsrail için 2,2 milyar dolarlık destek talebinde bulundu.
Ekonomide ambargo koşulların kötüleşmesini ivmelendirdi. İlk olarak petrol ambargosu Batı’da görülen stagflasyonun tek başına nedeni olmadı, kolaylaştırıcısı oldu. Zira ambargo aşamalı olarak yüzde 5 kesintiyle başladı ve belirli ülkelere uygulandı. ABD ve Avrupa’da uygulanan ekonomik modeldeyse tıkanmalar zaten başlamıştı. Nihayetinde 1 ons altın=35 dolara dayanan Bretton Woods sistemi 1971’de çöktü, yani ambargodan 2 yıl önce. ABD açısından bu karşılıksız dolar basımı anlamına geliyordu. Bu dalga Avrupa’ya da yayıldı. Elbette petrol fiyatlarının 3 dolardan 30 dolara doğru tırmanması ülkeler üzerinde baskıya ve enflasyona neden oldu, ancak hızla alternatifler geliştirilmeye başlandı. Nükleer enerji ve kömür gözde kaynaklar olarak belirdi. 1974’te tüketiciler arasında birliği sağlamak adına Uluslararası Enerji Ajansı kuruldu. İkinci ekonomik etki üreticiler cephesinde görüldü. Ambargoyu uygulayan petrol zengini ülkeler fiyatların artmasıyla zenginliklerini artırmaya başladı. Nihayetinde Aramco’nun millileştirilme süreci hızlandı. Arap ülkelerinde biriken servet Batılı bankalara aktarıldı ve petro-dolar kavramı literatüre girdi.
1973 AMBARGOSUNDAN ALINANA DERSLER
Petrol ambargosunun akıllara kazınması ve yarattığı etkinin iki ana nedeni var. İlk olarak bunun beklenmeyen bir hamle olması ve buna bağlı olarak hazırlıksız yakalanma durumu. İkincisi, hali hazırda pek de parlak olmayan ekonomik koşulları daha zora sokan bir döneme denk gelmesi, ABD başta olmak üzere 1974’te görülen küçülmelerde petrol fiyatlarındaki tırmanış, bunun yarattığı enflasyonist etki hızlandırıcı bir faktör oldu. Ancak yeniden hatırlatmak gerekirse küresel ekonomideki gerileme Vietnam savaşıyla netlik kazanmaya 1971’de artık görünür ve inkar edilmez boyutlara doğru gitmeye başlamıştı.
OPEC’in Arap ülkelerinden gelen bu ambargo, başta Batı olmak üzere genel olarak tüketiciler açısından dersler çıkarılan bir deneyim oldu. İlk olarak hemen hemen her ülke kendi ihtiyacını karşılamak için iç kaynakların verimli kullanmaya ve alternatif arayışına yöneldi. Nitekim ABD’de 1975’te başlayan petrol ihracatının yasaklanması, Fransa’da artan nükleer enerji, kömürün bir kaynak olarak cazip hale gelmesi, doğal gaza dönük talepte artış bu dönemin dikkat çeken unsurları oldu.
Bunun yanı sıra Uluslararası Enerji Ajansı’nın kurulmasıyla beraber tüketici ülkeleri korumaya dönük ortak tedbirler alınmaya başlandı, örneğin stratejik rezerv, depolama kapasitelerinde artırıldı, önce 60 günlük ardından 90’lük petrolü hazır tutmaya dönük adımlar atıldı.
Nihayetinde OPEC’in ambargoyu 5 ay kadar sürdürebildiği dikkate alınmalı, zira alternatif arayışının hızlanması, karşılıklı bağımlılık, ambargonun savaşın sonucu veya İsrail’e desteğe etkisinin sınırlılığı OPEC’i geri adım atmaya gitti. Dahası enerjinin doğrudan bir politik karta dönüştürülmesiyle enerji güvenliğine dönük çalışmalar hızlandı. Tek bir bölge veya ülkeye bağlı olunmaması artık bilinen bir tavsiyenin ötesinde uyulması gereken bir kurula dönüştü.
ARAP DEVLETLERİ BUGÜN AMBARGO UYGULAR MI?
Bugün OPEC’in Arap devletleri veya enerji üreten (gaz gibi) ülkelerinin benzer bir adım atması beş nedenden ötürü zor görünüyor. İlk olarak OPEC’in 1970’lerdeki konumuyla günümüzdeki konumu aynı değil. Dünyanın en büyük ilk üç üreticisi içinde yalnızca Suudi Arabistan varken Rusya ve ABD OPEC üyesi değil. Rusya OPEC+ çatısı altında Suudi Arabistan ile sık sık dirsek teması içinde olsa da Rusya ekonomisinin Ukrayna savaşı nedeniyle içinde bulunduğu açmaz bir ambargoyu kaldırmayabilir. Kaldı ki Rusya’nın zaten Batı’ya petrol satışında ciddi kısıtlamalar mevcut. Öte yandan ABD bugün piyasadaki en güçlü üretici ve ihracat yasağını 2015’te kaldırdı. Gelecek bir petrol ambargosu karşında üretimi artırmaya geçerek piyasayı dengelemeye çalışabilir.
İkincisi, OPEC üyelerinin dünya ile kurdukları ilişki 1970’lerden farklı dinamiklere yaslanıyor. Bu ülkelerin neredeyse tamamında yabancı yatırım ve ortaklılarla ekonomilerini çeşitlendirme çabası var. Dahası özellikle bölgedeki ABD müttefiklerinin savunma açısından ABD’ye ciddi bir bağımlılığı mevcut. Olası bir ambargosu bu ülkeler için riskli sonuçlara neden olabilir. Örneğin BAE, Suudi Arabistan ve Katar yatırım fonlarının Batı’daki varlıkları bir yaptırımla dondurulduğunda bu ülkeler bir krize doğru sürüklenebilir.
Üçüncüsü, bugün İsrail ile Filistin arasında yaşanan çatışmalar bir Arap-İsrail savaşı niteliği taşımıyor. 1973’ten sonra Arap devletleriyle İsrail doğrudan karşı karşıya gelmedi. Dahası İsrail’in Arap devletleriyle ilişkisi de 1970’lerden çok farklı. 1973’te İsrail ile savaşa giren Mısır, bugün İsrail’den gaz ithal eden bir ülke konumunda. BAE ve Bahreyn, İbrahim Anlaşmalarıyla İsrail ile normalleşme sürecini başlattı. Suudi Arabistan, İsrail ile dolaylı görüşmeleri askıya almakla beraber, sert bir tondan kaçınıyor. Suriye 2011’den bu yana içine düştüğü savaştan toparlanarak çıkabilmiş değil. Irak 2003 işgalinden bu yana üretici gücünde sıkıntılar yaşıyor, tek başına ambargoya girişecek konumda yer almıyor. Libya’da iç savaş ve etkisi sürerken petrolün tek elden askıya alınması zor, zira merkezi otorite tam sağlanabilmiş değil.
Dördüncüsü, küresel olarak iklim değişikliğinin kabul edilmesi paralelinde Batılı ülkelerin neredeyse tamamı fosil yakıtların tüketimine sınır getiren hedefler ve planlama yapıyor. Yeşil hidrojen, elektrikli araçlar, nükleer enerji, yenilebilir kaynaklar, doğal gazın yaygınlığı petrolün enerji türü olarak konumunda bir değişime neden oldu, oluyor. Olası bir ambargo bu süreci hızlandırdığı gibi üretici ülkelerin fosil yakıtlardan çıkış stratejisini sekteye uğratacak yaptırımlar gündeme gelebilir.
Son olarak, küresel ekonomide yaşanan değişim. 1970’lerde Batı enerji sevkiyatından baskın adres olurken, günümüzde bu dinamiğin Asya’ya kaydığı görülüyor.
Çin bu noktada baskın statüdeki aktör. Suudi Arabistan başta olmak üzere Ortadoğu petrolünün önemli bir kısmının yönü Asya. Çin’in Filistin konusundaki tutumu Batı’dan farklı olarak iki devletli çözüme odaklanıyor ve sivillerin korunmasının öncelikli olduğuna dönük bir zeminde duruyor. Bu noktada Çin’e bir ambargo uygulaması mantıksız olacaktır. Öte yandan Hindistan daha İsrail yanlısı görünse de Hindistan’ın ağırlıklı petrol aldığı ülke 2022’den bu yana Rusya. Japonya, bu konuda Batıyla paralel bir hatta yer alsa da Japonya’nın enerji gündemi daha çok LNG üzerinden şekilleniyor.
Toparlamak gerekirse; 50 yıl önce uygulanan petrol ambargosu, uygulandığı dönemde Filistin sorununun küresel olarak duyulmasına katkı sağlasa da Filistin üzerindeki baskının hafifletilmesinde etkisi sınırlı oldu. İsrail ile Batı/ABD ilişkisinde istediği geriletmeyi sağlayamadı. Bugün küresel koşullar 1970’lerden çok farklı. Dünyanın gündeminde fosil yakıtların payını ciddi oranda geriletme varken buradan gelecek bir ambargo bu süreci yalnızca hızlandırır. Dahası Arap devletlerinin bu içinde bulunduğu koşullar birbirinden çok farklı. Irak, Suriye ve Libya ambargo konusunda neredeyse adım atamaz durumda. Kalan ülkelerinse böyle bir niyetinin olmadığı zaten açıktan görülüyor. Dahası İsrail ile Filistin savaşı 1973’ten bu yana ilk defa olmuyor. Hatta geçen zaman içinde Filistin iki defa “intifada” dedi. Taraflar arasındaki çatışmalar bazen dozu artsa da neredeyse hep sürdü, ancak hiç gündeme ambargo gündeme gelmedi, çünkü bu bir Arap-İsrail savaşına dönmedi. Dolayısıyla bu koşullar altında bugün bir petrol ambargosu pek olanaklı görünmüyor.
Mühdan Sağlam: Doktorasını Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda “Rusya Federasyonu’nun ve Rus Dış Politikasının Dönüşümünde Enerjinin Rolü” başlıklı teziyle 2021’de tamamladı. 2014-2017 arasında AA Energy Terminal’de enerji analistliği yaptı. 2018-2021 arasında Gazete Duvar’da dış politika/ekonomi, enerji analisti ve köşe yazarı olarak çalıştı. Enerji şirketleri devlet ilişkisi, Rusya enerji politikası, enerji ekonomi politiği, ekonomi politik temel ilgi alanıdır. Bu alanda pek çok makalesi, uluslararası yayını vardır. 7 Şubat 2017’de çıkan 286 KHK ile Barış için Akademisyenler: Bu Suça Ortak Olmayacağız isimli bildiriyi imzaladığı için üniversitedeki görevinden ihraç edilmiştir. Gazprom Rusya’sı: Rusya’da Devletin Dönüşümü isimli kitabın yazarıdır.