Mühdan Sağlam
COP toplantısı neden petrol zengini bir ülkede yapılıyor?
Geçtiğimiz yıl ciddi ayrışmalara neden olan ve gelişmiş ülkelerle gelişmekte olan ülkeler arasında sert tartışmaların yaşandığı COP27’de, (Taraflar Konferansı) hangi ülkelerin COP’lara ev sahipliği yapması gerektiği tartışması da vardır.
Bu tartışmanın temeliyse COP toplantısının öneminden kaynaklanıyor. Bu tartışmanın ertesinde COP 28’in Körfez’deki petrol zengini ülkelerden olan Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE)’de yapılması COP’a dönük eleştirileri perçinledi. Ev sahibi COP açısından neden önemli, hidro-karbon zengini ülkelerde bu zirveler neden düzenleniyor? Tartışmalar gelecek açısından ne söylüyor? Bu durumu analiz edeceğiz.
COP 27’DEN KALAN ENDİŞE, SORU İŞARETLERİ VE COP 28
1992 yılında yerkürede bir şeylerin yolunda gitmediğine dönük analizlerle desteklenen şüpheler uyarınca, BM İklim Değişikli Çerçeve Anlaşması (the United Nations Framework Convention on Climate Change -UNFCCC) imzalandı. COP (Conference of the Parties) da zaten bu anlaşmaya imza verenlerin kısaltması bir anlamda. Berlin’de 1995’te gerçekleşen ilk devletler arası görüşmenin ardından yıllık olarak bu toplantılar kıta esası dikkate alınarak farklı ülkelerde yapıldı.
2015’te imzalanan Paris Anlaşması’yla bu toplantıların yol haritası çizildi ve artık toplantılarda eyleme geçilmesi beklendi. Glasgow’da 2021’de gerçekleşen COP 26, bir sonraki zirve için harekete geçme alanı yarattı. Ancak COP 27’de kapanış metninin dahi gecikmeli çıkması, gelişmekte olan ülkelerde gerekli dönüşümü sağlamak için verilmesi gereken maddi destek sepetini temsil eden Kayıp ve Hasar (Loss and Demage) Fonu’nda yıllık 100 milyar dolar birikmesi gerekirken bunun 30 milyar civarıyla sınırlı kalması, dahası karşılıksız olması gereken bu birikimin bir kısmının borç olarak verildiğinin ortaya çıkması beraberinde soru işaretleri getirdi.
Dahası kapanış metni hazırlanırken bazı ülkeler, 1,5 derece (2030’a kadar küresel sıcaklık artışının 1,5 dereceyle sınırlı tutulması hedefi) için ‘artık çok geç, en iyisi 2 derecelik sınırı konuşalım’ diyerek göz göre göre bazı ülkelerin kuraklıktan, bazılarının su altında kalmasından endişe etmeden öneriler ileri sürmüştü.
Bu öneriler ada ülkeleri başta olmak üzere bazı ülkelerin blokajıyla engellenmişti. COP27’de eyleme geçme adımları atılmadığı gibi buradaki tartışma ve bakiye bir sonraki zirveye bırakıldı. Şarm el Şeyh’ten akılda kalan, Afrika COP olarak tanımlansa da, zengin yoksul ayrımının keskinleşmesiydi. Öyle ki Şarm el Şeyh’te eğer öğle yemeği yiyecek bütçeniz varsa (aşırı pahalı ve dolar bazlı menüler) sözünüzün dinleneceği yani “paranın sözünün geçtiği (money talks)” gerçeği zihinlerde dolandı, tıpkı sınıf temelli olmazsa iklim değişimiyle mücadelenin bahçıvanlık olacağı fikri gibi.
PERŞEMBENİN GELİŞİ ÇARŞAMBADAN BELLİYDİ
COP27’nin açılışından ev sahibi Mısır’ın ardından COP 28’e ev sahipliği yapacak olan BAE adına Devlet Başkanı Muhammed bin Zayed El Nahyan konuşma yaptı. Konuşmasında kendi petrollerini öven El Nahyan, neredeyse ‘bizim petrolümüz daha temiz’ demeye getiren cümleler kurdu ve bu konuşma salondan alkış aldı. Nahyan’ın söyledikleri karşında şaşıranlar gazeteciler ve orada bulan bilim insanları bir de BM Genel Sekteri Guterres’ti. Bu aslında bir sonraki toplantıda ne olacağına dönük güçlü bir ipucuydu. Ancak ABD olmak üzere gelişmiş ülkelerden sık sık “ev sahibi ülke sadece organizasyonu yapıyor öyle çok da rolü yok” minvalinde açıklamalar duyuldu.
Nihayetinde Mısır bayrağı BAE’ye devretti. COP 28’in başkanlığına Abu Dabi Ulusal Petrol Şirketi’nin CEO’su Sultan Ahmed El Caber getirildi. Mısır bir hidro-karbon zengini olsa da en azından COP 27’de başkanlık koltuğunu deneyimli ve diplomasiyi bilen Dışişleri Bakanı Samir Şukri’ye vermişti. BAE, perdeye gerek yok, petrol şirketinin başkanı iklim tartışmalarının da başında olacak dedi. Yani temiz(!) petrolün sahibi şirket, iklim görüşmelerini yapacak ve belli ki arka planda kendi petrollerinin kıvamından, kalorisinden, iklime zararlı ama bir varil alana 1 varil bedava diyecek bir kampanyasını anlatacaktı. Nitekim, COP 28 başladığında uluslararası basın bu iddianın doğru olduğuna dönük izlenim ve kulis bilgilerini paylaştı. Hem COP 28’e hazırlık sürecinde hem de toplantı da bazı petrol anlaşmalarının yapıldığına dönük bilgiler geçildi.
BİLİMİN SÖYLEDİĞİ VE BAE’NİN TAVRI
COP 28 ve diğer toplantıların temel amaçlarından biri 1,5 derece sınırının aşılmaması için önlemler alınmasını sağlamak. Bu çerçevede BM Hükümetler Arası İklim Raporları sıklıkla emisyon oranlarındaki artışın atmosferde yarattığı yıkıcı etkiye dikkat çekiyor. Bu etkinin arka planındaysa özellikle petrol, kömür ve doğal gaz kaynaklı tüketim etkin rol üstleniyor. Tam da bu nedenle yenilebilir kaynaklara yatırım yapılması, petrol, kömür ve doğal gaz tüketiminin azaltılması hedefleniyor, hatta hidro karbondan çıkışı stratejileri gündeme geliyor.
Ancak tüm bunlar olmamış gibi COP 28’in Başkanı El Caber, petrol kaynaklarının iklim krizine neden olduğuna dönük bilgi bilimle desteklenmiyor iddiasını hem de COP 28 devam ederken ortaya atabildi. Bunun rahatlıkla yaptı, zira daha önce bizim petrolümüz daha temiz dediklerinde kimse bir şey dememişti. El Caber’in bu çıkışı sonrasında da petrol anlaşmaları yapıldığı bilgisine dönük de gelişmiş ülkelerden bir çıkış gelmedi.
Bilimsel raporlar ortadayken, ‘ben buna inanmıyorum’ diyebilecek cesaret verildi ve veriliyor. Kimse El Caber’e madem bunun bilimse olmadığını iddia ediyorsunuz neden 2050’ye kadar net sıfır hedefi ortaya koydunuz demedi.
Sonuç olarak hala ne BM ne de gelişmiş ülkeler, kayıp ve hasar sepetindeki bağışların, yükümlülüğün neden yerine getirilemediğini açıklayamıyor. Dahası neden zirvelerin petrol zengini ülkelerde yapıldığına tatmin edici bir yanıt da verilmiyor. Aslında Ukrayna Savaşı olmasaydı COP 29’un Rusya’da yapılacağı biliniyordu. Yani dünyanın en büyük petrol ihracatçılarından birinde bu toplantı yeniden yapılacaktı. Ancak şimdi Rusya’da olmamasına dönük bir gayret ortaya koyuluyor ve bunun Rusya’nın en büyük petrol üreticilerinde biri olmasıyla alakası yok.
Bu noktada şunu sormak gerekiyor yeniden, COP 27’den itibaren neden bu büyük çaplı toplantılar ulusal çıkarı petrol, kömür ve doğal gaz satmayı gerektiren ülkelerde yapılıyor? Bu kadar şikâyet edilen göz boyamanın (greenwashing) bir ayağı da bu zirvelerde petrol anlaşmaları yapılmasını sağlayacak imkanları bu ülkelerin ayağına getirmek değil mi? Örneğin BAE’deki bu toplantı, zirvelere ev sahipliği yapan ülkeler konusunda nasıl dersler veriyor? Lüks jetlerle 2 gün toplantılarda boy göstermek iklim değişimiyle mücadelenin hangi savunma hattında yer alıyor?
Pahalılığı dünyaya nam salmış bir ülkede bu toplantıyı yapmak; yoksul ülkelere, kıt bütçesi olan sivil toplum örgütlerine ve aktivistlere gelmeyin, sizin fikrinize ihtiyaç yok demek olmuyor mu? Bu sorular yanıtsız kaldıkça samimiyetle dünyanın cehenneme dönmemesi için uğraşan insanların umut ve cabaları ziyan oluyor. Dahası iklim değişimiyle mücadele, zenginlerin yoksullara akıl verdiği ancak kimsenin konulan kurallara uymadığı bir diplomatik gösteriye dönüşüyor.
Mühdan Sağlam: Doktorasını Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda “Rusya Federasyonu’nun ve Rus Dış Politikasının Dönüşümünde Enerjinin Rolü” başlıklı teziyle 2021’de tamamladı. 2014-2017 arasında AA Energy Terminal’de enerji analistliği yaptı. 2018-2021 arasında Gazete Duvar’da dış politika/ekonomi, enerji analisti ve köşe yazarı olarak çalıştı. Enerji şirketleri devlet ilişkisi, Rusya enerji politikası, enerji ekonomi politiği, ekonomi politik temel ilgi alanıdır. Bu alanda pek çok makalesi, uluslararası yayını vardır. 7 Şubat 2017’de çıkan 286 KHK ile Barış için Akademisyenler: Bu Suça Ortak Olmayacağız isimli bildiriyi imzaladığı için üniversitedeki görevinden ihraç edilmiştir. Gazprom Rusya’sı: Rusya’da Devletin Dönüşümü isimli kitabın yazarıdır.