Artık hedef 'tek ırk, tek din, tek mezhep'!

Çözüm Masası devrildiğinden beri, Cumhuriyet tarihi boyunca Kürt  düşmanlığına eşlik eden gayrimüslim ve Alevi düşmanlığı tehlikeli boyutlara tırmandırılıyor.

"İlk kez uzun sakallı, sarkık bıyıklı adamları ellerinde kalın kalın sopalar, kesici aletlerle o gece görmüştüm. Kamyonlarla gelmişlerdi. Allah Allah sesleriyle doğru kiliseye… ‘Papazı bulamadık’ diye bağırıyordu birileri. ‘Ama koyunu burada.’

— Allahuekber.

Koyunu orada boğazlayıp pay ettiler"

Bu sakallı, sarkık bıyıklı, ellerinde bıçaklar, sopalar, "Allah Allah" nidalarıyla saldırıya geçmiş it sürüsü hiç birinize yabancı gelmemiştir.

Eminim ne zaman, nerede olduğunu merak etmeye başlamışsındır bile.

Hayır.

Ne Sur’da Surp Giragos Ermeni Kilisesi, ne de Yedikule'deki Narlıkapı Ermeni Kilisesi'nden bu tanıklık.

Dün, önceki gün, geçen hafta, geçen ay değil.

Hatun Tuğluk’un mezarına saldırırken "Buraya Kürdü, Aleviyi, Ermeniyi gömdürtmeyiz" diye höykürenler de değil.

Ama aynıları!

Zamansız!

Dün gibi, bugün gibi, şu an gibi…

6-7 Eylül pogromunun 61. yıldönümünde, İstos Yayıncılık tarafından basılan, gazeteci Serdar Korucu’nun derlediği "Hem Malınızı, Hem Canınızı!" kitabında aktarılan vahşetten bir tanıklık…

Ne değişmiş?

O sarkık bıyıklar,  o kesici aletlerle donatılmış güruh, o "Allah Allah" nidaları, o "Allahuekber" eşliğinde giriştikleri vahşet ve o güvenlik güçlerinin seyretmekle yetindiği manzara…

Kim diyebilir yıllar öncesinde kaldığını?

Ne zaman egemenler yönetmekte aciz kalmışsa, ne zaman meşruiyetlerini yitirmişse, ne zaman güçlerini yitirdiklerini fark etmeye başlamışlarsa değişmez kural olarak milliyetçiliği kışkırtıp, hayali iç düşmanlar yaratarak, oyları konsolide etmeye çalışırlar.

AKP’nin yaptığı da bu.

Çözüm Masası devrildiğinden bu yana, Cumhuriyet tarihi boyunca Kürt düşmanlığına eşlik eden gayrimüslim ve Alevi düşmanlığı  tehlikeli boyutlara tırmandırılmaya devam ediliyor.

Anlaşılan bu politika, "Türk-Müslüman", kısmen de cihatçı-vahabi kültürle eğitilmiş yeni toplumsal grupların katılımıyla oluşturulan kitlenin sürekli teyakkuzda tutulması için oldukça işlevsel bulunuyor.

Kimi zaman planlı programlı, kontrollü linç girişimlerine kendiliğinden harekete geçen faşist gruplar da ekleniyor.

Örneğin sözüm ona 15 Temmuz’u protesto etme bahanesiyle sokağa çıkan bir grup, tekbir getirerek Malatya Protestan Kilisesi’ni taşlıyor. Aynı sıralarda Trabzon’da da bir grup  Santa Maria Katolik Kilisesi’ne yine tekbirler eşliğinde  saldırıyor.

Ne tesadüf  ki,  biri Zirve katliamının yaşandığı Malatya, diğeri de 2006’da rahip Andrea Santoro’nun karanlık bir cinayete kurban gittiği Santa Maria Katolik Kilisesi’nin bulunduğu Trabzon.

Mesele FETÖ ama değişmez düşman azınlıklar!

Ya da mesele İsrail’in Mescid-i Aksa'ya dedektör yerleştirilmesi olabilir.

O sarkık bıyıklı, her devirde hazır kıtalar Neve Şalom ve Balat Ahrida sinagoglarının önünde toplanıp tehditler savuruyorlar. Başlarında da Alperen Ocakları var.  

Tabi kimse, gemicikleriyle İsrail’in en iyi ticaret ortaklarından olan Bilal Erdoğan’ın kapısında gösteri yapmayı düşünmüyor.

İktidar mensupları nefret söylemini artırdıkça, saldırganların sırtı sıvazlandıkça cüretleri artıyor.

Bu kez bir cenazeyi mezardan çıkarttıracak kadar cesaret bulan güruh, o çok bildik üçlemeyi aksatmadan tekrarlıyor.

" Kürdü, Ermeniyi, Aleviyi.."

Burada bitmiyor.

Kiliselere sistematik saldırı başlıyor.

Üç gün önce Yedikule'deki Narlıkapı Ermeni Kilisesi'nden çıkanlara, "sizlere ölüm" diye bağıran bir grup, küfürler eşliğinde taşla saldırıyor.

Aynı saatlerde Sur’dan gelen haber, merkezi bir nefretin ve bütün farklılıkları imha etme kararlılığının açık bir göstergesi niteliğinde.

Surp Giragos Ermeni Kilisesi Vakfı Başkanı Ergün Ayık, Ermenilerin Ortadoğu'daki en büyük ibadet merkezi konumunda olan ve sokağa çıkma yasağının olduğu bölgedeki kilisenin yağmalandığını söylüyor.

Bu kadar değil.

Protestan Kiliseler Derneği, farklı kentlerde kiliselere yönelik tehdit mesajları aldıklarını açıklıyor.

Yetkililer ayinlere koruma sağlanacağını bildirmekle yetiniyor. Tehdit edenlerle ilgili soruşturma, yakalama, yargılama falan konu dışı.

Kısaca İslamcılar dışında kimsenin ibadetini rahatça yapamayacağı bir ülkede yaşıyoruz artık.

Protestan Kiliseler Derneği’nin ocak ayında açıkladığı rapor, eğitim sistemi ve güdümlü medya odaklı, merkezi nefret ve kışkırtmanın yarattığı

tehlikeye dikkat çekiyordu.

" -Noel ve yılbaşının kutlanmasına yönelik nefret söylemleri içeren billboard reklamları, afişler, sokaklarda dağıtılan nefret söylemli broşürler ve özellikle Noel Baba’nın başına silah dayanması mizansenleri, gazete haberleri ve televizyon programları ...

- Basında ve sosyal medyada kiliselere ve Hıristiyanlara yönelik nefret söylemlerinde artış meydana gelmiş, kilise ve terör örgütlerini yan yana getirici yayınlarda artış gözlemlenmiştir.

- Kimliğinde sadece Hıristiyan ve Musevi yazanların din dersinden muaf olacağının belirtilmesi, din hanesi boş olanların veya Hıristiyan mültecilerin bu derse girmek zorunda olmasına neden olmuştur... Muafiyet hakkının kullanımı giderek zorlaştırılmaktadır.

- Hıristiyan çocuklara bu ders saatinde sınıfı terk ettikleri için, inançlarını açıklamak zorunda bırakıldıkları, öğrencilerin arkadaşları tarafından taciz edildiği, Müslüman olmaları telkini yapıldığı bildirilmiştir."

Son günlerde artmış görünen azınlıklara yönelik baskı, tehdit ve sindirme politikası hiç ara vermeden hep sürdü, sürüyor.

Hedef büyüterek…

"Tek dil, tek bayrak, tek vatan"dan sonra hedef "tek ırk, tek din, tek mezhep"!

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi