Jeopolitik kırılmalar
Suriye’de 8 Aralık karşı-devrimiyle, elinde tutamayacağı kadar büyük bir nüfuz alanı elde eden Türk bölgesel emperyalizmi, Amerikan eksenine yerleşerek kazanımlarını güvenceye almaya çalışıyor. Bahçeli ise buna karşı çıkarak Rusya ve Çin’le ittifak kurmayı öneriyor.
Ardışık gelişmeler, Ortadoğu’da emperyalist düzenin taşlarını yerli yerine oturtmaya başlıyor. Erdoğan’ın Beyaz Saray ziyaretiyle (Bahçeli’nin aksi yöndeki açıklamalarına rağmen) Türk bölgesel emperyalizmi Amerikan küresel emperyalizmi ile aynı çizgiye yerleşti. Böylece alt-emperyalizm niteliği berraklaştı. Suriye’de 8 Aralık karşı-devrimiyle, elinde tutamayacağı kadar büyük bir nüfuz alanı elde eden Türk bölgesel emperyalizmi, Amerikan eksenine yerleşerek kazanımlarını güvenceye almaya çalışıyor. Bahçeli ise buna karşı çıkarak Rusya ve Çin’le ittifak kurmayı öneriyor. Aslında Çin’in alt-emperyalist gücü olmayı öngören bu planın karşılık bulmayacağı bugünden bellidir. Türkiye, NATO eksenine giderek daha fazla yerleşecektir.
Türk dış politikasındaki görece özerklik, özellikle Suriye’nin Rus ve Amerikan nüfuz bölgelerine bölünmüş olmasına dayanıyordu. 8 Aralık’tan sonra bu bölünmüşlük ortadan kalktı. Tüm Suriye ABD nüfuz alanına girdi. Dolayısıyla S-400 alımında cisimleşen çift-yanlı askeri politika gereksiz ve anlamsız hale geldi. Erdoğan’ın Washington’da imzaladığı LNG (sıvılaştırılmış doğal gaz) anlaşması, hemen ardından ABD’nin kolaylaştırıcılığıyla Irak Kürdistan Bölgesi petrolünün yeniden akmaya başlaması, Rusya’dan petrol ve gaz alımını kesmesiydi; bu talep kısmen hayat buluyor. Muhtemelen bunu Trump’ın bir diğer talebinin, S-400’lerin iadesinin de gerçekleşmesi izleyecektir.
Meselenin gelip kilitlendiği nokta, Suriye’deki mevcut statükonun, yani özellikle Kuzeydoğu Suriye’deki Özerk Yönetim’in kabulüdür. Bahçeli’nin “TRÇ ittifakı” önerisinde çerçeveli ısrarının bu noktaya dayandığı anlaşılmaktadır.
Diğer yandan, Filistin için yeniden İngiliz mandası formülü pişirilmektedir. Anlaşılan, önce Gazze’nin, sonra tüm Filistin’in başına eski İngiliz Başbakanı Tony Blair geçirilecek. Sahadaki askeri güç ise başta Mısır olmak üzere Arap ordularından oluşturulacak. Hamas’la mücadeleyi Mısır üstlenecek. Britanya’nın Filistin’i tanıması adımının da bu planla bağlantılı olduğunu anlıyoruz. 1948’de Filistin’i Siyonist çetelere bırakıp çekilen ve tam bir jeopolitik felakete yol açan İngiliz emperyalizmi, bu kez 77 yıl sonra, Filistin’de manda (himaye) altında göstermelik bir sözde – devlet kurmak üzere geri geliyor. Ordusuz bir Filistin – dişleri sökülmüş bir Filistin – yarısı İsrail yerleşimlerinin işgali altında bir Filistin – sürgündekilerin dönüş yapamayacağı bir Filistin… Ama yine de İsrail’in ilhakından korunmuş bir Filistin…