Ekrem Düzen
'Asabiye' Kuvveti: Siyasi iktidar arzunuz, iradenize yetiyor mu?
Diyelim ki memleketinizdeki iktidardan muzdaripsiniz. İktidar sizi, sivil ölüm ile fizik ölüm arasına sıkıştırmış. Hukuk, kanun, nizam, intizam, ve insanlık onuruyla bir iş görme, bir sonuç alma yolu külliyen tıkanmış. İşinize gücünüze bakıp seveninizle sevdiğinizle günü akşama erdirecek bir yudum rahat nefes kalmamış. Ve diyelim ki tek çarenin demokratik bir yönetimin işbaşına gelmesi olduğuna kanaat getirmişsiniz.
Bu demokratik iktidarı kuracak ‘’Asabiye’’ kuvvetiniz var mı?
Sinirleriniz sağlam mı diye sormuyorum. Sağlamdan öte, bir yanı yıpranırken diğer yanı keskinleşiyor mu diye soruyorum. Tam mevsiminde toplayabilecek misiniz öfkenizi dalından? Ne hamken (çünkü intikama sürükler) ne de çürüyünce (çünkü efkara düşürür).
Arzunuz var mı diye soruyorum. Bu arzuyu boşa akıtmayıp hedefine odaklayacak iradeniz var mı diye soruyorum? İktidar olma arzu-ve-iradesini (a) paylaşarak taşıyan, (b) paylaştıkça çoğaltan bir siyasi-akrabalık bağıyla bağlı mısınız birbirinize diye soruyorum. ‘’Asabiye’’ sahibi misiniz diye soruyorum?
"Asabiye," İbn-i Haldun sosyolojisinin anahtar kavramlarından biri. Bu terim, zor bir soruya verilen zor bir cevabın özeti. Bir denklem, bir formül. Çıplak gözle görülmeyen olguları saptamak amacıyla geliştirilen bütün formüller gibi geniş bir bilgi birikimi ve ince bir metodolojiye dayanıyor.
İbn-i Haldun, toplulukların siyasi iktidarı nasıl kazanıp nasıl kaybettiklerini anlamak istiyor. Sadece geriye değil, ileriye doğru da açıklayıcı güce sahip bir kuram (teori) peşine düşüyor. Geçmişte ne olduğunu anlamaya yaradığı ölçüde, gelecekte ne olacağını da tahmin etmeye yarayan bir formül arıyor. Tarihsel, coğrafi, ekonomik, ve sosyal kaynakların azlık-çokluk tartısıyla yapılan hesapları yetersiz buluyor. Denklemde, bir ortak çarpan eksikliği seziyor. Topluluğun hayatta kalma kabiliyetinin siyasi-iktidar kabiliyetine dönüşmesinin, manevi bir çarpan aracılığıyla (kaynaştırıcılığıyla) mümkün olacağını ileri sürüyor. Hem kendi başına iş gören hem de diğer maddi etkenlere yeni işlevler yükleyen birleştirici etkeni keşfediyor böylece: ‘’Asabiye’’ adını veriyor bu manevi etkene. Sosyal-psikolojik bir kuvvet terimi kazandırıyor bilim tarihine. Bu terimin açıklama gücü, olandan hareketle olacakları hesaplayabilme (tahmin edebilme) başarısından geliyor.
Asabiye, iktidar arzusuyla siyasi akrabalık(lar) kurmuş bir topluluğun siyasi iradesi olarak anlaşılabilir. Bu tanımın öğelerini açımlayacak olursak:
(a) iktidar arzusu, Asabiye teriminin duygusal elementidir;
(b) siyasi akrabalık, Asabiye teriminin örgütlenme elementidir.
Asabiye, bu iki elementin bileşkesidir. Bileşke olma hasebiyle, hem bir akrabalık arzusunu hem de bir arzu akrabalığını ifade eder. İktidar denklemi bu manevi etken olmaksızın kurulamaz.
Siyasi akrabalık, tarihsel bir süreç içinde, kan bağına eklemlenen sosyal bağları kendi yararına çalıştırma arayışıyla kurulur. Sosyal bağlar, kan bağı gibi kendiliğinden zuhur etmez. Üretim-dağıtım-paylaşım ağlarındaki değişmelere paralel olarak, kan bağı sınırlarını aşan sosyal ilişkilerin kurulmasıyla ortaya çıkar. Başka bir ifadeyle sosyal bağ, paylaşım ağından, kan bağı dışında bir bağla da pay alabilmenin yoludur. Paylaşım ağlarının işletilmesi ile bu işletmeye uyumlu sosyal bağların düzenlenmesi paralel faaliyetlerdir. Bu ikili faaliyet, kesintisiz bir enerji akışı sağlanmadan uzun vadede sürdürülemez. Böyle bir enerji sosyal bağların yapısında içkin değildir. Sosyal bağlar enerji üretmez, sadece kullanır. Enerjinin üretilmesi (ve ikmal edilmesi) gerekir. Bu enerjiyi üreten (ve ikmal eden) örgütlenme, siyasi akrabalıktır. Böylece siyasi akrabalık, sosyal bağları da tarif eden üretim-dağıtım-paylaşım ağını kendi hesabına çalıştırma (yönetim-denetim) mekanizmasını yaratır.
Kan bağıyla bir arada duran bir topluluğun üretim-dağıtım-paylaşım ağı (kimin nereden ne kadar pay alacağı), kan akrabalığının şekliyle (kim kimin nesi oluşuyla) büyük ölçüde örtüşüktür. Bir töre takip eden topluluğun adetlerinde, ayin ve törenlerinde ifade edilen yerleşik usuller (ritüeller) dairesinde gerçekleşir. Değişen dış koşulların zorlayıcı eşiklere gelmesiyle bazı usuller esnetilse bile törenin değişmezliği esastır. Bulunduğu coğrafyanın takvimine göre işletilen bu mekanizmanın çarkları geleneğe göre döndürülür, çarkçıbaşısı da geleneğe göre tayin edilir.
Sosyal bağlar üzerinden yapılan paylaşımlar ise, yazılı-yazısız bir sosyal sözleşmeye dayanma bakımından kan bağından ayrılır. Zaman içinde değişen şartlara göre uyarlanması ve tekrar topluluğun onayından geçerek yenilenmesi gerekir. Bu değişiklikler bazen müzakereyle, çoğu zaman mücadeleyle gerçekleşir. Sözleşme sürecinde, üretim-dağıtım-paylaşımın yönetim-denetim esasları da belirlenir. İşbölümüne dayalı hiyerarşik toplum bu sosyal sözleşmeden doğar. Yönetim-denetim, siyasi iradeyi topluluk adına kullanacak yönetici-seçkinlere devredilir. Yönetici-seçkinler, meşruiyetini bu irade devrinden alır. İnsanlık yarı-yerleşik tarım-ticaret hayatına geçtiğinden bu yana yaşadığımız toplum biçiminin tarifi de budur.
Kan bağı, kuvveti kendinden sebep (kendinde içkin) bir siyasi bağdır. Kan akrabalığında topluluk mensupları birbirine sorgusuz, dolaysız, süresiz, ve canlı bir koruma-kollama sağlar. Sosyal bağlar ise, durduk yere kimseye bakım-onarım veya iyileştirme-geliştirme sunmaz. Sosyal bağlar, insanların adabımuaşeret dahilinde yanyana gelip belirli işlemleri takip etmelerini gerektirse de bu süreçler kendiliğinden topluluğun yararını gözetmez. Sosyal bağların kan bağı gibi siyasi bir işlev görebilmesi, aktif ve sürekli bir çabayla mümkündür.
Sosyal bağlara kan bağı işlevi kazandıran element, arzu elementidir. Bir topluluk (veya topluluklar grubu) paylaşım ağlarını kendi yararına yönetip denetleyecekse, kan bağı ayarında bir siyasi bağ geliştirmelidir ki paylaşım ağlarıyla sosyal bağlar arasında örtüşme sağlayabilsin. Bu arzuyla hareket eden topluluklar, bağlaşıklık (ittifak) arayışına girerler. Örgütlenme elementi, bu arayışı siyasi akrabalığa dönüştüren elementtir. Örgütlenme, kan bağının kendiliğinden getirdiği gücü kat kat aşacak güçte siyasi grupları bir araya getirir. Bu gruplar, bir yandan ittifak arzusu diğer yandan örgütlenme etkisiyle siyasi akrabalık kurarlar. Bağlaşıklık arzusu, mecazen, siyasi akrabalığın kanıdır.
Dolayısıyla, Asabiye, kan bağı yerine siyasi bağla akrabalık kurmuş bir ittifakın üretim-dağıtım-paylaşım ağlarını kendi hesabına çalıştırma kabiliyetidir. Arzu ve örgütlenme gibi iki sosyal-psikolojik elementin bileşke kuvveti olmak bakımından, Asabiye, iktidar kazanma-kaybetme denkleminin manevi çarpanıdır. İttifakın siyasi iradesi, Asabiyesi nispetinde kuvvetli ve süreklidir. Siyasi iktidar elde etmenin gerek-şartı da budur.
Günümüz siyasetinde kan bağının önemini yitirdiği düşünülebilir. Veya sadece Ortadoğu’ya özgü bir kalıntı zannedilebilir. Oysa kan bağı – hem fiilen hem sembolik açıdan – siyasi önemini dünyanın her ikliminde koruyor. Dünya nüfusunun yaklaşık %85’ini barındıran ülkelerde yurttaşlık bağı kan bağıyla tesis ediliyor ve sadece %15’inde doğum yeri esasına göre yurttaşlık ediniliyor. Sosyal bağlar hala önemli ölçüde kan bağı uzantılarıyla genişliyor. Kan akrabalığı giderek gölgede kalıyor gibi görünse de, siyasi akrabalığın öne geçişi, kan bağının sahneden çekildiği anlamına gelmiyor. Hiçbir kan bağına dayanmayan sosyal bağların kurulabileceği günlere dek önemini yitirmeyeceğini hesaptan düşürmemek gerekiyor.
Belirleyici özellik – hangi ölçüde kan bağıyla ilintili olursa olsun – sosyal bağ üstüne inşa edilen siyasi akrabalığın bir manevi bağlantı oluşudur. Bir topluluk, bolluk ve refah içinde yaşayacak bütün maddi unsurlara sahip olsa bile, bu manevi bağlantıyla hareket etmedikçe siyasi iktidar kurma iddiasında bulunamaz. İbn-i Haldun, siyasi akrabalık ile siyasi iktidar arasında, biri diğerini çoğaltan bir diyalektik tarif ediyor. İttifak arzusuyla örgütlenmeyen sosyal bağların kendiliğinden bir siyasi akrabalık inşasına evrilmeyeceğini, siyasi akrabalık inşasına evrilmeyen sosyal bağlardan ise bir iktidar iradesi hasıl olmayacağını söylüyor. Bazı sosyal bağlar etrafında bir süreliğine kısmi bir özerklik alanı oluşsa bile eninde sonunda bir siyasi akrabalık iktidarının hükmü altına girmesinin mukadder olduğunu öne sürüyor. Bu görüşe göre, bir topluluk ancak ve ancak Asabiye kuvvetiyle iktidar yolunda yürüyebilir. Aralarında sosyal bağlar bulunduğu halde, bu bağları siyasi akrabalığa dönüştürerek hareket etmeyen (Asabiye kuvveti bulunmayan) topluluklar, bu iradeyle hareket eden (Asabiye kuvveti bulunan) toplulukların iktidarına boyun eğmeye mahkumdur.
İbn-i Haldun’un tarihsel çözümlemesine göre, siyasi birlikler (devletler) de insanlar gibi doğar, büyür, olgunlaşır, ve sonra da yaşlanıp ölür: Bir zamanlar iktidarı eline geçirmiş bir topluluk, genellikle üçüncü kuşakta, iktidarın nimetlerinden yararlanmaya alışır. Sosyal paylaşım ağlarından aldığı payın değeri, siyasi akrabalığın manevi bağlantısıyla varoluş değerinin önüne geçer. Kısa vadeli maddi kazanımları uzun vadeli manevi kazanımlara yeğler. Bu maddi kazanımların, o manevi bağlantıyla geldiğini önemsemez. Yönetici seçkinler, rahatları uğruna yolsuzluğu yol eder. Basitçe mal-mülk açgözlülüğüne, makam-mevki sevdasına düşer. Yöneticilere yetki devretmiş kalabalıklar, maddi paylarını almaya devam ettikçe bu yolsuzluğa göz yumar. Ne yönetici seçkinler ne de topluluk mensupları siyasi akrabalık bağlarına eski özeni göstermez. Zamanla bu özenin ne olduğunu ve nasıl gösterileceğini unuturlar.
Topluluğun gevşeyip yozlaşması, Asabiyesinin zayıflaması demektir. Bu sırada Asabiyesi kuvvetlenen başka bir ittifak, bu yozlaşmış topluluk üzerinde iktidarını kurar. Hakimiyetine giren topluluğun kaynaklarını ve paylaşım ağlarını da kendi varlıklarına katarak yeni bir siyasi akrabalık örgütlenmesi oluşturur. Ta ki günün birinde kendi Asabiyesi de zayıflayana dek. O gün geldiğinde, etrafta her kimin Asabiyesi kuvvetliyse, Asabiyesi zayıf olanın yerini alacaktır.
İbn-i Haldun, siyasi iktidar kazanma ve kaybetme döngüsünün yasalarını saptamıştır. Sosyal bilimler dairesinde, laboratuvarda sınanabilecek az sayıdaki temiz kuramlardan biridir. Henüz böyle bir çalışmaya girişilmediği gibi, bir saha çalışması bile yapılmamış, Asabiye edinme ve yitirme şartları, sınamalı çalışmalara tabi tutulmamıştır. Esef verici bir durumdur.
Siyasi iktidara talip olanların, bir ‘’Asabiye Testi’’ vasıtasıyla eksiklerini gediklerini saptamalarının önemi açıktır. Henüz elimizde böyle bir test yok ama bir denemeye yapmaya engel de yok. Başlangıçtaki sorulara dönecek olursak, böyle bir testin cevap arayacağı soruları iki kümede toplayabiliriz:
1. Siyasi iktidar olmayı ne derece arzuluyorsunuz?
2. Bu arzuyu iradeye dönüştürmek üzere kimlerle siyasi akrabalık kuruyorsunuz?
Asabiye konusuna daha sonra yine değinmek üzere, bugünkü yazıyı bir gündem notuyla bitirelim. Cevap aradığımız soruları, bu kez gasp edilmiş İstanbul seçimine uyarlayacak olursak:
- 23 Haziran’da yapılacak seçimi şu veya bu sebeple kazanamadığınız veya feleğe pabucunu ters giydirip kazandığınız takdirde; Meclis seçimlerinin yenilenmesini sağlayacak ve Meclis’e tekrar işlev kazandıracak bir plan-program-ittifak hazırlığı yapmakta mısınız?
- Siyasi akrabalığı leyleklerin getirmediğinin, ittifakın birzahmet imal ve inşa edilmesi gerektiğinin farkında mısınız? Siyasi iradenin siyasi risk almaksızın üretilemeyeceğinin bilincinde misiniz?
- Kan bağıyla (veya sosyal bağlarla) akraba olmadığınız bir toplulukla siyasi akrabalık kurmak, duygusal bir elemente (iktidar arzusuna) bağlıdır. Amma velakin bu duyguyla kurulan akrabalık, şahsi duygularınıza hitap etmek zorunda değildir. Hizmet etmek zorunda hiç değildir. Genellikle etmez. Kafadan hoşlanacağınız bir toplulukla siyasi akraba olmayı düşünmeyeceğiniz gibi, alenen hoşlanmadığınız bir toplulukla – iktidar iradesi oluşturmanın koşulu buysa – siyasi akrabalık kurmak zorunda kalabilirsiniz. Siyasi akrabalık arzusu, müstakbel akrabalarınızdan hoşlanıp hoşlanmamayla ilgili değildir. Bir ittifak oluşturarak iktidar olma arzusuyla ilgilidir. İşbu halde, akrabalık kursanız iktidarı ele geçirebilecekken şahsi duygularınıza – korku dahil – yeniliyor olabilir misiniz? Kendi mahallenizden çıkmadan sağa sola afra tafra yapmanın düşman çoğaltmaktan başka sonuç getirmediğini söyleyenlere kulak veriyor musunuz? Kendi mahallenizden çıktığınızda, hangi mahalleden geçerseniz eş-dost-ahbap edineceğiniz hakkında bir fikriniz var mı? Müstakbel müttefiklerinizle yanyana fotoğraf verecek Asabiye kuvvetine sahip misiniz?
i Bu yazının kavramsal çerçevesini kurarken Yves Lacoste’un Ibn Khaldun: The Birth of History and the Past of the Third World adlı çalışmasından yararlandım. Verso tarafından yayınlanan kitabın aslı Fransızca ve İngilizce’ye çeviren David Macey. Asabiye, karmaşık ve bileşik bir kavram. Tek kelimelik çeviriler yetersiz kalıyor. Kastedilen sosyal-psikolojik dinamikleri, tanıdık olmayan terimlerle bulandırmak yerine kelimenin aslını olduğu gibi tutmayı daha kullanışlı buldum. Asabiye kavramının asabiye kelimesiyle kavranması gerektiğine inanıyorum.
ii Bu yazıda, İbn-i Haldun sosyolojisini hakkıyla özetleyip aktarma iddiasında bulunmuyorum. Anahtar kavramlardan birini ele alarak, güncel siyasi gelişmeleri bu kavram ışığında anlamlandırmayı deniyorum. Dolayısıyla bu yazıdaki argümanlar İbn-i Haldun’un ne dediğini değil, yazarın İbn-i Haldun’dan ne anladığını yansıtıyor.
iii Bu cümlede ifade edilen çıkarım ve "manevi çarpan" terimi yazarın yorumudur.
İV Enerji üretim ve ikmalinden kasıt, fiziksel olduğu kadar, burada olduğu gibi, beşeridir de.
V Yeter-şart olarak ise askeri güç ve bu gücü besleyecek diğer kaynaklardan söz etmek gerekir. Kısmetse bir takip yazısında bu noktayı açmaya çalışacağım.
Vİ Siyasi akrabalığın bir "manevi bağlantı" oluşu, yazarın yorumudur. İbn-i Haldun Asabiye kavramını farklı bağlamlar ve kavramlar etrafında genişçe tartışmış, kısa tarifler halinde formüle etmemiştir. Buradaki özet terim, günümüze ve kısmen uyarlama denemesidir.