Barış yasak değil, savaş serbest!..

Biliyor musunuz, bütün bu işi bozan o 'Dostum' sözcüğü. 17 yıldır Türkiye’nin başına ne geldiyse o 'Dostum' sözcüğü yüzünden geldi.

Putin, Recep Tayyip Erdoğan ve Türkiye’yle alay etmek için ne gerekiyorsa yaptı. Yada tersinden söyleyeyim, hiçbir cumhurbaşkanı, Recep Tayyip Erdoğan gibi Türkiye’yi bu kadar rezil duruma getirmedi ve sokmadı. Putin’le Erdoğan oturmuşlar, yanlarında çevirmenler ve Türk heyeti ayakta, mafya babasını bekler durumda fedai gibi bekliyorlar. Bir de arkada 2. Katherina heykeli ki deyme Putin’in keyfine.

Hadi diyelim ki birisi damat Berat ve saygıdan ayakta, peki eski genelkurmay başkanı Hulusi Akar neden ayakta yada böyle bir durumu kabul ediyor. Askerde bunu öğretmişler kendisine, şaka demiyorum, normalde orayı terk etmesi gerek, hadi diyelim uluslararası kural, yapamadın, hemen döner dönmez istifa etmesi gerekir. Ama işler kendi aralarında da karışık, herkes ayrı beklemede.

Önceki gün yapılan görüşmeden 14. ateşkes çıktı. Biz ateşkes dediğimizde terörist olup, suçlanıyoruz, Putin ve Trump dediğinde savaş diyenler birdenbire hazrola geçiyorlar. Ve sonuçta komik bişey çıkıyor ortaya, BARIŞ demek yasak değil ama savaş da serbest. Ne zamana kadar serbest, Putin dur diyene kadar.

Kimsenin bu ateşkesten ciddi bir umudu yok, umudu yok da bu gayrı ciddi politika nereye kadar gidecek. Nereye kadar devlet başkanlarına "Dostum" diye hitap edilecek. Biliyor musunuz, bütün bu işi bozan o "Dostum" sözcüğü. 17 yıldır Türkiye’nin başına ne geldiyse o "Dostum" sözcüğü yüzünden geldi.

Neden böyle oldu, hani kimi meşhur meraklıları vardır ya, bir artistle tanışıp fotoğraf çektirirler de sonra 40 yıllık arkadaşlarıymış gibi anlatırlar, işte Erdoğan da o tiplerden birisi. Siyaset bilmediğinden tanıştığı bütün devlet adamlarını 2. görüşmeden sonra mahalle arkadaşı sanmaya başlıyor ve kıyamet de işte o zaman kopuyor.

Anlatılanlara bakılırsa Erdoğan da mahallenin efesi yada kabadayısı gibiymiş ya, ters bişey yapan yada kendisine ters gelen bir konu olduğunda hemen kin duyuyor ve düşman belliyor. Bunu sadece devlet nezdinde yapmıyor, bir dönem kendisini bişey sanıp da destekleyen liberallere de aynı muameleyi yapıyor, siyasi tartışmalardan dolayı onu terk eden arkadaşlarına da.

Erdoğan’ın hastalığı megalomaniyi geçti, başta babam olmak üzere o kadar megaloman (Hakkıyla olanlar) tanıdım ki, bir psikolog kadar iyi bilirim konuyu. Hakkıyla megaloman olanın şöyle bir özelliği vardır, gerçekten bilgi sahibidir ve az yanılır. Zaten megalomanın hakikisi bilmediği konuda fazla konuşmaz, konuşuyorsa yeteri kadar olgunlaşmamış demektir.

Erdoğan’ın hastalığı önce Sara’dan dolayı epileptik davranış biçimi (Saldırganlık o yüzden) bir de vazgeçilmez olduğunu zannetmek. Kendisinden önceki bütün yaşananları yok sayması da o yüzden, bir cumhuriyeti kurmadığı kaldı ama fazla değil, biraz bekleyin, "Esas, öz ve hakiki cumhuriyeti ben kurdum" demesine az kaldı.

Bu vazgeçilmezlik ve epileptik davranış biçimine bir de vazgeçilmezlik eklenince kendisini mahallesinde sanıp horozlanmaya başlıyor. Bu öyle bir duygu ki, anında kendisinden geçip çiftçiye küfrediyor, bakan dövüyor, gazeteci tersliyor, ülke liderlerine saldırabiliyor, uluslararası platformu terk edebiliyor.

"Dostum" zor bir laftır, benim şu an 5 tane yoktur, olmaması da gerekir zaten. Hele iki ülke lideriysen olanaksızdır, çünkü orada ülke çıkarları vardır ve her zaman çatışmaya yada tartışmaya müsaittir.

Mesela "Dostum" benim uçağımı düşürmez, hatta başbakanıyla ben düşürdüm, sen düşürdün kavgasına hiç girmez. "Dostum" dediğin kişinin uçağını düşürürsen, konsolosunu öldürürsen, o da sana bir gün dostluğunu gösterir, az kaldı hele bir ateşkes 20’lere gelsin, bak o zaman sen de oturamayacaksın Putin’in karşısında. Sandalyene tekme bu işin başlangıcıydı Erdoğan.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ahmet Nesin Arşivi