Mehveş Evin
Beyefendi ve kankası şimdi ne yapacak?
Seçim gecesi Binali Yıldırım, sonucu bildiği halde, yüzü kararmış şekilde ‘Kazandık’ konuşması yapıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ‘balkon’ konuşmasında bildiğimiz tavırlarından pek uzak, yanında hanımı, demokrasi ve milli iradeye vurgu yapıyor: "Dik duracağız, diklenmeyeceğiz." Hayırdır inşallah, acaba CB neyi kast ediyor? Benim okumam şu: Şimdilik fazla patırtı koparmadan canınıza okuyacağız.
1 Nisan günü, malum medyanın manşetlerinde zorlama başarı hikâyesi yazılırken İmamoğlu’nun İstanbul’u 23 bin oy farkıyla aldığı, Muş’ta oyların gasp edilme iddiasından tabii ki bahis filan yok!
Her seçimde pek atak davranan Anadolu Ajansı verileri yenilemiyor, yenileyemiyor... Ve YSK ‘resmi olmayan’ sonuçları nihayet, 1 Nisan’ın ilerleyen saatlerinde açıklamak mecburiyetinde kalıyor. AA’da sonuçlar yayınlanınca, başarının kabullenildiğine dair inanç yeşeriyor.
Diğer yandan aşk hikâyesinin iki kahramanının İstanbul’a teşekkür afişleri asılıyor.
Ömer Çelik, 1 Nisan gecesi tuhaf bir konuşma yapıyor. Mütemadiyen sandığa, demokrasiye saygı vurgusu acep neden? Sizi bilmem ama başta Reis, AKP yöneticileri demokrasiden bahsedince ben tam tersini anlıyorum...
Bu arada AKP, İstanbul’da bütün ilçelerde itiraz ediyor. CHP’nin de itirazı var, başvurular üzerine toplam 15 ilçede geçersiz oylar sayılıyor. Üç ilçede baştan sayım yapılıyor. Benzer şekilde Ankara, İzmir, Kars gibi kaybettiği önemli yerlerde itiraz ediyor AKP. Kars’ta HDP oy oranını artırarak sonucu tescilledi.
Kabul edilen itirazlar üzerine sayım sürüyor, bu yazı yazılırken de sürmekteydi...
SARAY MEDYASININ MANŞETLERİ BOŞUNA MI?
HDP’nin Şırnak, Muş ve pek çok ilçedeki itirazları ise yok sayılıyor. Diğer muhalefet partilerinden ses yok, herkes kendi adayları ve kendine yapılan haksızlıkların peşinde... Sandık darbesiyse, Muş’ta resmen oldu, ama tersinden.
Başkanlığını ilan eden Ekrem İmamoğlu ise düzenli olarak basını bilgilendirerek CHP’nin alışılmış pasif tutumu tersine çeviren, cevval oyuncu konumunda. Sandıklara sahip çıkma çağrısını tekrarlıyor, elinde peçetesiyle alnında biriken terini kurulayarak İBB’den evrakların götürüldüğüne dair iddiaları söylüyor... Tüm bunlar, siyaseten gereken cesaret ve duruşa sahip olduğunu kanıtlıyor.
2 Nisan sabahı Anıtkabir’i ziyaret ediyor, gün sonunda MSB’den açıklama geliveriyor: Usülsüzmüş... Çelik bu defa çıkıp Anıtkabir defterine ne yazılıp yazılmayacağına dair kınamalar yapıyor.
Sosyal medyada #hırsızCHP etiketi açılırken Saray medyası ikinci gün "Sandık darbesi" manşetleri atıyor. Ve tabii ki bildik senaryolar devreye sokuluyor: Sandıkta FETÖ operasyonu yapılmış!
Hepinizin bildiği, nefes nefese takip ettiği bu gelişmeleri yazıyorum çünkü durumun anormalliği, ancak resmin tamamını, kabaca da olsa çıkarınca anlaşılabilir.
Ancak resmin görülmeyen yerlerinde saklı bundan sonrası.
Mesela günlerdir Tayyip Erdoğan ortada yok... İki sefer daha böyle günlerce sessizliğe bürünmüştü: Gezi isyanı sırasında ve 7 Haziran seçiminin ertesinde. Sonrasında neler olduğunu hepimiz biliyoruz, halen de o günlerde yapılan siyasi yanlışların bedelini ödüyoruz.
O MAZBATALAR TESLİM EDİLSE BİLE...
Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir belediye seçimlerinde görülmemiş şeyler bunlar.
Ama öte yandan, yeni rejime geçen Türkiye için bunlar büyük sürpriz mi? 7 Haziran seçimleri nasıl iptal edilip 1 Kasım’a gidildi?
Darbe girişimi ve OHAL bahanesiyle, 2016’da Doğu ve Güneydoğu’da yüze yakın belediyeye el konmadı mı? Seçmen iradesi, oy hakkı gasp edilmedi mi? Yoksa o vatandaşlarınki oy değil miydi? Seçilenler, ifade özgürlüğü kapsamındaki sözleri nedeniyle hapishanelere konmadı mı? OHAL ile yönetirken sistem değişikliğini onaylatacak referanduma gidilip, hile ve şaibeyi doruğa çıkarıp atı alan Üsküdar’ı geçti denmedi mi?
Hangi sandık, hangi demokrasi, hangi iradeden bahsediyoruz?
Yerel seçime giderken ‘Cumhur’ beka söylemiyle yeri göğü inletmedi mi, muhalefetin tamamını terörist ilan etmedi mi? Kürtleri tehdit etmedi mi, tekrar kayyım atarız diye? Büyükşehirleri kaybetme ihtimaline karşı "Çalışamaz hale getiririz" diye tehdit etmedi mi?
Demokrasinin olmadığı, her şeyin tek adama bağlandığı bir ülkede yerel seçim sanki normal koşullarda yapılıyormuş gibi davranmanın geride kaldığı bir döneme girdik. Böyle davranıyoruz, çünkü kabul etmiyoruz, direniyoruz.
O mazbatalar sahiplerine teslim edilse bile bundan sonra neler olacağına, olabileceğine dair hiçbir fikrimiz yok. Beyefendi ve kankası, en ballı oyuncaklarını kaybetmenin acısını fitil fitil çıkaracak, orası kesin.
Kaybettikleri ve bu gidişle daha fazla kaybedecekleri gerçeği ise baki.