Mehveş Evin
Soylu öfkesini mazlumdan mı çıkarıyor
Sedat Peker’in, devlet- iktidar- yargı- medya- iş dünyasının kirli ilişkilerine dair ifşa ettiklerini soruşturacak makam çık(a)madığı gibi, yalanlayanlar da rezil olduklarıyla kaldı.
Peker ne kadar güvenilir bir kaynak, elbette tartışmalı.
Ancak şimdiye kadar iddia ettiği yolsuzlukların, karanlık ilişkilerin, uyuşturucu kaçakçılığı ve kara para aklamanın hepsinde gerçeklik payı olduğu kısmen ortaya çıktı.
Pandora’nın kutusu açıldı bir kere.
Eğer Türkiye bir hukuk devleti olsaydı, iddiaların yüzde biri dahi olsa ciddi bir soruşturma ve yargılama yapılırdı.
Utanç veren bu sessizlik uzadıkça, itham edilenler kollandıkça, taşlar yerinden oynamadıkça rezalet büyüyor.
Peker’in hedefindeki İçişleri Bakanı, bir medya şovunda kendisine yöneltilen soruları bile yanıtlayamıyor.
Öte yandan görev ve sorumluluklarını ihmal etmeye ve kötüye kullanmaya devam ediyor.
HDP İzmir bürosuna yapılan saldırı ve Deniz Poyraz’ın öldürülmesi, başlı başına İçişleri’nin görevini yapmadığının kanıtı.
GAZETECİNİN BOĞAZINA BASMAK "HAK"MIŞ!
Her muhalif barışçıl protesto, yürüyüş ve basın açıklaması, giderek dozu artan bir şiddet ve nefretle engelleniyor.
Gökkuşağı renklerinin bile yasaklanmaya çalışıldığı, zavallı bir ülkeye döndük.
Bakan Soylu’nun emrindeki güvenlik güçleri, gerçek suçluluların, katillerin sırtını okşarken çoluk çocuğa, gazetecilere, kadınlara, yaşlılara, köylülere karşı şiddet uygulamaktan neredeyse zevk alıyor.
Boğaziçi Üniversitesi’ndeki haksız, hukuksuz rektör atamaya karşı ses çıkartan öğrencilerden İstanbul Sözleşmesi’ni savunan kadınlara, Onur Yürüyüşü’nden sokağa çıkma yasaklarındaki uygulamalara, keyfi ve hukuksuz şiddete şahit oluyoruz...
İkizdere’de taş ocağına direnen köylülerin karşısına dikilen silahlı kuvvetlerden Soma, Çorlu, 10 Ekim, Kobane gibi kritik davalara yapılan müdahaleler de farklı değil.
Fakat İçişleri Bakanı hepimizin gözünün içine baka baka, ters kelepçeden ağır şiddete, "polisin görevini yaptığını" söyleyebiliyor. Son olarak haftasonu Onur Yürüyüşü’nde basın açıklamasını görüntülemek isteyen dünya çapında bir fotomuhabir olan Bülent Kılıç, boğazına basılarak nefessiz bırakıldı.
İçişleri bakanlığı, bunu dahi "yasal hak" olarak savunabildi.
Üstelik bu koroya, Muharrem İnce gibi güya demokrat bir figür katıldı.
SOYLU ŞİDDETİ BİLEREK Mİ KÖRÜKLÜYOR?
Peki Soylu ve emrindeki polisin, pervasızca, keyfi şiddeti artırmasının sebepleri birden fazla olabilir...
S.Peker, "Soylu’nun gücü AKP’nin gücünden fazla" demişti. Acaba durum bu mu? Gazeteci Alican Uludağ, 20 Haziran’da şöyle bir kulisi dillendirdi: "Soylu’ya soruşturma açılamıyor, çünkü polisin başında. Soruşturmanın gizliliği sağlanamayacağı için görevden alınması bekleniyor."
Bu yazı yayınlandığında muhtemelen Soylu’ya dair başka iddialar da konuşuluyor olacak. Pandora’nın kutusu açıldı bir kere ve kapatmak zor. Soylu ve emrindekiler, belki de sonun yaklaşmasını bildiklerinden bilhassa, inadına şiddetin dozunu artırıyor. Muhalif grupları şiddetle bastırmak, Cumhur İttifakı’nın politikası zaten. LGBTi, Kürtler, kadınlar, farklı her kimlik konusunda her iki partinin tabanında olduğu gibi muhalefet partilerindeki aşırı sağcı damarı okşayarak sonu geciktirmeye çalışıyor olabilir mi?
Psikolojide güçlü olanın zayıfa uyguladığı şiddet, kişinin kendi yetersizlikleri, travmaları, kişilik bozuklukları veya beyindeki kimyasal farklılıklarla açıklanır. Sadece organize şiddetin değil, bakanından polisine, kişisel nefretin sosyal medyada açıkça ilan edildiği bir dönemdeyiz... Bakanından polisine, yasaları çiğneyerek şiddete başvuranların ciddi sorunları olduğuna inanıyorum.
Meraklıları için iki yazı önerisi: Sedat Peker’in doldurduğu boşluk nedir? ve Şiddet öfke duygusunun kontrol bozukluğu ile ilgili
En üst mercilerden tabana kadar kışkırtılan bu şiddet ve nefret dalgası durmak zorunda. Gazeteciler de şiddeti, yolsuzluğu herkese gösterdiği için hedefte.
Not: Bugün saat 14’de tüm meslek örgütleri Ankara, İzmir, İstanbul’da Valiliklerin önünde toplanarak ölümden dönen meslektaşlarına sahip çıkacak. Halkın haber alma hakkını sonuna kadar savunacaklarını, güvenlik güçlerininin yasadışı şiddetini kabul etmeyeceklerini cümle aleme gösterecek.