Bıkkınlık getiren 'yetmez ama evet' meselesi

Liberal demokratlar muhafazakâr kesimin siyasi yaşamın bir parçası olabilmesi, oldukları gibi kamusal yaşama katılabilmesi için gayret gösterdiler, çok kısmi başarı elde edebildiler.

Yazılı basında, ekranlarda belirli bir grubun artık ikrah getiren bir "yetmez ama evetçi" karşıtlığı gözlemleniyor.

Bu yazıda bir kez daha bu "yetmez ama evet" argümanının neden doğru bir argüman olduğunu anlatmaya da gayret etmeyeceğim çünkü bizim memlekette sağlıklı tartışma olanakları, hele bu konuda, pek mevcut değil.

Ancak, sistematik bir biçimde "yetmez ama evet" karşıtlığında bulunanlar, ki demokratik bir tartışma ortamında en doğal haklarıdır, "yetmez ama evetçileri" AKP’nin bugün geldiği noktadan sorumlu tutuyorlar.

Bu eleştiri acaba ne kadar doğru?

Tartışılması, anlaşılması gereken temel mesele şudur: Türkiye çok kötü yönetiliyor, kuşku yok, işsizlik yüzde on beşi geçti, 2019 büyümesi ciddi ölçüde negatif, ülkenin başta yargı ve eğitim olmak üzere tüm kurumları çöküyor, dış kaynak gelmiyor, yolsuzluklar ve yoksulluk tavan yapıyor, temel meselelerinde, mesela Kürt meselesi, mesela AB meselesi, çözüm yönünde bir ışık yok, adaletsizlik artık AKP’lileri de çok rahatsız ediyor ama ülkeyi on yedi senedir yöneten AKP iktidarı, son seçimlerde üç büyük kenti kaybetmesine rağmen, ülke genelinde hâlâ yüzde kırk civarında (yeni sistemde tam ölçülemiyor galiba) oy alabiliyor.

Bu durumun mutlaka bir açıklaması olması lazım.

"Yetmez ama evetçi" yeminli karşıtları bu durumdan anlaşılmaz bir biçimde liberal demokrasiyi savunanları sorumlu tutuyorlar ve "liboş" gibi son derece düzeysiz bir üslup da kullanıyorlar.

Bu doğru mu?

Yoksa, adaletsizliğin, yoksulluğun, yolsuzluğun tavan yaptığı bir ülkede iktidar partisinin hâlâ ve hâlâ bu kadar yüksek oy almasının arkasında başkaları, başka şeyler mi var?

Meseleyi serinkanlı bir biçimde düşünmeye çalışalım.

1-Üniversiteli türbanlı kızlara, üstelik önemli bir bölümü eğitimlerinin belirli bir aşamasına gelmiş olmalarına rağmen, üniversitelerde türban yasağı getirenlerin, sakın günümüzde her türlü olumsuz koşula rağmen AKP’nin oylarının düşmemesinde temel sorumlulukları olmasın?

2-Anayasa Mahkemesi'nin o ünlü 367 kararına imza atanların ve bu kararı destekleyenlerin de sorumlulukları acaba ne kadardır?

3-Parlamentodan 411 oyla geçen ve üniversiteli kızlara türban yasağını kaldırmayı amaçlayan düzenlemeyi Anayasa Mahkemesi'ne taşıyanların, bu TBMM tasarrufu karşısında basında "Kaosa kalkan 411 el" manşeti atanların acaba bu tuhaf işte yani ekonomi küçülürken iktidar partisinin hâlâ ciddi bir oy alabilmesinde sorumluluk payı nedir?

4-Tek kanallı Türkiye döneminde her milli bayram sabahı TRT’de mutlaka ve ısrarla "Vurun kahpeye" filmini gösterenlerin mesuliyeti nedir?

5-1950’den beri hoşlarına gitmeyen her seçim sonucunu "cehalet" argümanı ile açıklayan gerçek cahillerin AKP’nin bugün yüzde 40 oy almasında rolü olabilir mi acaba?

6-Rahmetli Bülent Ecevit’in siyasi ve kültürel profilinde bir siyasetçinin ortaya attığı "inançlara hoşgörülü laiklik" fikrine bile tahammülsüzlük gösteren anlayışın bugün gelinen noktada sorumluluk payı ne kadar?

7-Üniversitelerin kapılarında, sınıflarda, sütun arkalarında türbanlı kız avına çıkan rektörlerin, dekanların sorumluluğu yok mudur, gelinen noktadan?

8-Askerî darbelerin, askerî vesayet düşkünlüğünün gelinen yerde rolü acaba nedir?

9-Batı Çalışma Gruplarının bu işte hiç mi rolü yoktur?

10-28 Şubat tantanasının AKP seçmeninin radikalleşmesinde rolü nedir acaba?

11-28 Şubatı liberal demokratlar mı, hadi onların yüksek kaliteli dilleriyle söyleyelim, liboşlar mı destekleyerek AKP saflarını bu ölçüde konsolide ettiler?

12-Liberal demokratlar mı "28 Şubat bin sene sürecek" demiş idiler?

Bu listeyi çok daha uzatmak mümkün ama okurlar zaten listeye girmeyen nedenleri de en azından benim kadar biliyorlar.

Liberal demokratlar muhafazakâr kesimin siyasi yaşamın bir parçası olabilmesi, oldukları gibi kamusal yaşama katılabilmesi için gayret gösterdiler, çok kısmi başarı elde edebildiler liberal demokratlar; ama işin sonunda muhafazakârlar kamusal alana omuz atarak girdiler ve omuz atarak girdikleri için de kendi içlerinde meşruiyetleri daha da arttı, bugün artık hukuk ve meşruiyet dışılar ama oyları hâlâ yüzde 40 dolayında.

Tüm bunlar ortada iken bugün yaşanan tüm insani dehşete rağmen AKP’nin yüzde 40 oy alabilmesinin altında "yetmez ama evetçileri" arayan zihniyet ile ilgili yorum ve teşhislerden kendimi tenzih ediyorum.

Ama burası Türkiye, siyasi ya da toplumsal neden ararken bazı meselelerin altında zeka faktörünü de çok atlamamak lazım.

Umarın koşullar beni bu saçma konuda bir kez daha yazı yazmaya zorlamaz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eser Karakaş Arşivi