Ahmet Nesin
Bir projeydin, şimdi 'bitik proje'sin Erdoğan (1)
Her ne kadar çoğunluk Recep Tamam Erdoğan’ın bir proje olduğunu söylese de ben kendisinin bir proje devamı olduğuna inanırım, yani bugün geldiğimiz nokta Erdoğan’la başlamadı, 12 Eylül 1980 darbesiyle, hatta darbenin nedeni olan 24 Ocak kararlarının yaratıcısı Turgut Özal’la başlar. Projede ilk olarak İslamist bir parti gerekir ve onun sayesinde İslamın yeniden yorumlanması ve Ilımlı İslam felsefesi öne sürülür. Büyük Ortadoğu projesiyle sınırların değişmesi, İsrail’in güvenliğinin sağlanması projenin devamıdır.
Bu paragrafı yazdıktan sonra yine bu yazının bir dizi türüne dönüşeceği ortaya çıktı. Bunun nedeni de bu projenin esasında çok insanı harcadığı gerçeği ve sıranın Erdoğan’a gelmiş olması. Erdoğan’ın diğerlerinden farkı daha fazla savaşarak gidiyor olması ve kendisini projenin başına getirenlerin artık kendisinden ümidi kesmiş olmalarıdır. Ortada baştan söylemem gereken olay, Erdoğan ve arkadaşlarının Necmettin Erbakan’a karşı gelme nedenleri daha demokrat olmaları değil, bu projeyi Erbakan’ın kabul etmemiş olmasıdır. Kısacası Erdoğan oraya beceriyle değil, seçilerek getirtilmiş birisidir.
12 Eylül diktatörü Kenan Evren esasında bunu "Biz aydınlarımıza düşünmeyin demiyoruz, sadece düşündüklerini başkalarına söylemesinler yeter." diyerek tek tümceyle çok güzel açıklamıştı. Bu tümce durup dururken söylenmemişti, daha sonra Aziz Nesin ve arkadaşlarının Aydınlar Dilekçesi basına verilince Evren Manisa konuşmasında "Biz çok aydın gördük, vatan hainliği yaptılar. Son Padişah Vahdettin aydındır. Ama memleketi düşmanlara teslim etti. Ben ne yapayım öyle aydını?" dedi. Bunun üzerine Aziz Nesin Kenan Evren’e dava açılmasını önerdi ancak sayı 3-4 kişiyi geçmeyince tek başına açtı ancak sorumsuz olduğu için cumhurbaşkanına dava açılamayacağı söylendi ve dava gerçekleşemedi. Aziz Nesin Kenan Evren’e yanıt olarak Aydınlar Dilekçesi davasında "Vahdettin’in aydın olup olmadığı tartışılır ama devlet başkanı olduğu kesindir" dedi.
Evren’in en büyük özelliği Mustafa Kemal’i savunuyormuş gibi yapıp her konuşmasında Kur’an-ı Kerim’den bir ayet okumasıydı. 4 Kasım 1982’de Eskişehir’de yaptığı bir konuşmasında "Mal sahibi, mülk sahibi ve soruyor Yunus Emre, hani bunun ilk sahibi diye. İlk sahip, bu kainatı, dünyayı yaratandır. Yarattığı malın, mülkün onlardan istifade edecek kullarının ihtiyaçlarına yöneltilmesini yaratan istememiş mi? Sizlere en çok bilinen bir hususta bir misal vereyim, dinimizde tarımsal bakımından bir mecburiyet yok iken, meyve veren bir ağacı kesmek haram değil midir? Bir düşman toprağında düşmanın meyvalı ağacına bile dokunulamaz, dinimiz bunu böyle emrediyor." diye bir açıklama yapıyor. Anlamayabilirsiniz, çok zorlamayın kendinizi, elektronik konuşma aleti bozulunca Erdoğan bu kadar da konuşamıyor.
12 Eylül sonrası Murat Belge yönetiminde çıkan "Yeni Gündem" Dergisi’nde Taha Parla "1980-86 yönetimleri klasik Kemalist laiklik ilkesini hiç değilse kısmen ve fiilen terketmişler; dini, devletin gözetiminde tekrar kamu yaşamanın hattâ siyasi yaşamın sınırları içine almışlardır. Din, ama belli bir tür din ve dinsel gruplar, toplumda zaaf noktasından kuvvet noktasına geçmiştir." diye yazıyor. 80-86 yönetiminin tamamında önce başbakan yardımıcısı, sonrada başbakan olarak Turgut Özal vardır ve bu grup Türkiye tarihinde ilk kez "Takunyacılar" diye adlandırılır.
Bu arada 1987 yılında Uğur Mumcu’nun "Rabıta" kitabı yayımlanır. Mumcu araştırmasında yurt dışına giden din adamlarının maaşının Suudi Arabistan'a bağlı bir "şeriat örgütü" olan "Rabıtat-al-Alam al İslâmi" tarafından ödendiğini yazar. Olayın açığa çıkması üzerine Kenan Evren hemen bir açıklama yapar ama herkesin beklediği gibi değildir açıklama, Evren "Belçikalılar, bu yolda bir örgüt kurmuşlar; din adamlarını siz seçin paralarını biz verelim diyorlar. Burada, Rabıta'nın da üç üyesi var. Katılmayalım da din adamlarımızı yabancılar mı seçsinler? Din adamlarımızı kendimiz seçebilmek için örgüte girdik." diye savunur devleti.
Rabıta’nın işlemi bu kadarla kalmaz, ODTÜ ve Ankara Üniversitelerine camii, TBMM Camii, Kocatepe Camii yapımlarına maddi katkı sunmuştur ve ayrıca var olan camilere de Kültür Merkez’leri açmıştır.
Bütün bunlar olurken dinciliğin asker içine de yerleştirilmesi planı unutulmamalı. Sonraki yazımda emekli Tümgeneral Mehmet Boğuşlu’nun çalışmalarını ve Turgut Özal dönemini yazacağım.