Koray Düzgören

Koray Düzgören

'Biz Rusya’dan memnunuz!'

Erdoğan, şimdilik iktidarının en güçlü dayanağı olarak Putin Rusyasını görüyor. İki taraf da birbirinden çok memnun. Peki ama bu mutlu birliktelik nereye kadar gidecek?

İngiltere’de eski bir çift taraflı Rus casusu ile kızına yönelik zehirli gaz saldırısı sonrasında Muhafazakar iktidarın Putin yönetimini suçlayarak 23 Rus diplomatını sınır dışı etmesiyle başlayan olay, dünya çapında bir krize dönüştü.

ABD, Kanada ve 17 AB ülkesi de İngiltere’yi destekleyerek 150 kadar Rus diplomatını sınır dışı etme kararı aldı. Kriz, Rusya’nın misilleme yapacağını açıklamasıyla büyümeye devam ediyor.

Son olarak NATO da, ittifakın genel merkezinde görevli 7 Rus diplomatın akreditasyonunu iptal ettiğini açıkladı.

Uzmanlar, şimdiye kadar bu boyutta bir krizin görülmediğini belirtiyor.

Hatta böyle bir gerilimin soğuk savaş dönemlerinde bile yaşanmadığı biliniyor.

Tabii Rusya’nın lanetlenmesi ve cezalandırılması operasyonuna katılmayan ülkeler de var.

Söz gelimi, geleneksel Ortadoks dayanışması nedeniyle Sırbistan, Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyeti bunlardan bazıları.

Tabii Türkiye’de bu ülkelerin arasında.

İktidarın sözcüsü, Türkiye’nin Rusya’ya ilişkin herhangi bir eyleme girişmeyi düşünmediğini açıkladı.

Bir anlamda, "Biz Ruslardan memnunuz" dedi.

Nasıl memnun olmasınlar?

Türkiye Rus uçağını düşürdükten sonra özür dileyip biat ettiği Rusya sayesinde devre dışı kaldığı Suriye oyununa Putin’in Erdoğan’ı himayesine almasıyla dönebildi.

Rusya’nın izniyle Cerabulus, Azez ve Bab bölgesine girebildi. Karşılığında Doğu Halep’te kontrolü altındaki cihatçı örgütlerin bölgeden çıkmasını sağladı. Böylece rejim güçleri çok kritik bir bölgeyi ele geçirmiş oldular. Türkiye ise Kürtlerin Suriye’nin kuzeyinde oluşturmak istediği koridorun önünü kesmiş oldu.

Daha sonra, iki ay önce yine Rusların verdiği izinle Afrin işgal edildi, Buna karşılık Türkiye Doğu Halep’te oynadığı rolü adeta tekrarladı. Doğu Guta’daki cihatçı güçlerin bölgeyi terk etmesini sağladı. 

Hatta TSK (Türk Silahlı Kuvvetleri) ve ÖSO (Özgür Suriye Ordusu) militanlarının Afrin merkeze girdiği gün, 18 Mart’ta cihatçı örgütler de Doğu Guta’dan ayrılmaya başladılar.  

Ve şimdi de Türkiye, Minbiç yolu üzerindeki stratejik Tel Rıfat kasabasının işgali için yine Rusya’dan izin kopartmaya çalışıyor.

Bütün bu operasyonlar Rusya’nın planladığı şekilde yapılıyor ve Türkiye Rusya’nın yaptığı bu planlara büyük bir sadakatle uyuyor.

 

TÜRKİYE RUSYA’YA BİAT EDİYOR

Rusya’nın derdi Batı’ya bağlı, NATO’ya üye Türkiye’yi elinin altında tutabilmek. Bu sayede Türkiye ile Batı dünyası ve NATO arasında tereddütler, sürtüşmeler hatta gerilimler yaratmak. Bu sayede bir istikrarsızlığa neden olabilirse de bundan yararlanmaya çalışmak. 

Türkiye Rusya’ya ve Putin’e biat etmekle birlikte ABD’den ve Batı dünyasından da tamamen kopmak istemiyor. ABD Suriye’de Kürtleri değil de Ankara’yı tercih etse koşa koşa bu görevi üslenip ABD’nin askeri olabilecek.

AKP-MHP-Devlet Koalisyonu ikili oynamaya devam ediyor. Sabah akşam ABD’ye küfrediliyor ama ABD’den gelen mesajlara da büyük önem veriliyor. En ufak bir yumuşama belirtisinin üzerine atlanıyor.

Tabii ABD’de Türkiye’nin Batı’dan kopmasını ve Rusya’nın kucağında kalmasını istemiyor.

Bu nedenle arada ilginç bazı çıkışlarla Türkiye’nin hoş tutulmasına da önem veriliyor. Söz gelimi son günlerde Türkiye’yi Rus yapımı S-400 füzelerinden caydırabilmek için Türkiye’ye Patriot füzeleri verilebileceğine ilişkin söylentiler, dedikodular çıkartılıyor. Medya da yorumlar, analizler yayınlatılıyor.

Bu ikili oyun nereye kadar ve nasıl sürdürülebilecek?

İçerdeki hamaset tribünlerine karşı yerlilik ve millilik nutukları atan iktidar bir anlamda ikili bir vesayet altında.

İktidarın kalemşörleri emperyalizme karşı mücadele ettiklerini söylüyorlar. Hatta Afrin’de Kürtlere karşı değil ABD’ye karşı savaştıklarını söyleyen parlak zekalı yorumcuları dahi var. Afrin’e Rusların izniyle girdiklerini saklayarak aslında izni ABD vermiş gibi göstermeye çalışıyorlar.   

Güya, açıkça söylemiyorlar ama bütün bunları derin ve gizli gündemlerini gerçekleştirebilmek amacıyla yapıyorlar.

O resmen açıklanmayan, ama üzerinde konuşulan, yazılan gündem Osmanlı’nın batarken kaybettiği toprakların hiç olmazsa bir kısmını sınırlarımızın ötesinde kazanabilmek hayaliyle ilgili.

İki süper gücü de idare ederek onlara tavizler de vererek, biat da ederek kendi gündemlerine ulaşabileceklerini zannediyorlar.

Tabii fena halde yanıldıklarının farkında değiller.

 

İKİLİ VESAYETTE YOLUN SONUNA GELİNCE

Birgün nasılsa bu ikili vesayet politikasında yolun sonuna gelecekler.

İşler öyle bir noktaya dayanacak ki, bu vasilerden biri çıkıp AKP-MHP-Devlet Koalisyonu’na, "Ya biz ya onlar" diyecek.

Şimdilik Batı dünyasının Putin Rusya’sına yönelik kuşatma hamlelerine karşı "Biz Ruslardan memnunuz" diyerek durumu idare etmek mümkün olabilir.

Ama yarın, en azından bir NATO üyesi olarak Türkiye daha da kızışacak bir gerilim karşısında nasıl bir politika izleyecek?

Bu durumda çok taraflı vesayet politikası işe yarar mı?

Bağımsız dış politika günü birlik kararlarla ya da vazgeçmelerle oluşturulamaz. Güçlü devletlere biat ederek de sağlanamaz.

Sorun dış politikanın tek adam yönetiminin bir aracı olarak kullanılmasından kaynaklanıyor.

Erdoğan, şimdilik iktidarının en güçlü dayanağı olarak Putin Rusyasını görüyor.

Halbuki Putin, son yıllarda, başta ABD seçimleri olmak üzere Britanya’daki Avrupa Birliği’nden çıkış referandumu ve daha birçok meseleye kirli bir şekilde adı karışan bir lider.

Kendisine karşı çıkanları, muhaliflerini ya hapse atıyor ya da öldürüyor. Dünyanın birçok ülkesinde sağcı, ırkçı, Neo-Nazi partileri alenen destekliyor. Birçok ülkede değişik yöntemler kullanarak seçimlere müdahale ettiğine ilişkin güçlü iddialar, belirtiler var.

Ve Türkiye’yi yöneten koalisyon, "Biz Ruslardan da Putin’den de memnunuz" diyor.

Peki ama nereye kadar?

Nasılsa hep birlikte göreceğiz.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Koray Düzgören Arşivi