İnci Hekimoğlu
Boykot yok!
AKP-MHP devletinin "Seçim İttifakı Yasası" adını verdiği ucube, sınırlı da olsa demokratik sayılan seçimleri, kısmen özgür Türkiye’yi şimdiden tarihe gömdü. Bir ‘Reis’in organize işlerini, yaşadığı sürece tek elden yönetebileceği siyasal sistemi garantiye aldı.
Ülke içinde ve dışındaki siyasal, sosyal, ekonomik gelişmeler kağıt üzerinde garantiye alınan ‘ömür boyu koltuk’ sistemine izin verir mi, o ayrı mesele.
"Tek elden" derken, yanlış anlaşılmasın; MHP’nin temsil ettiği eski devlet aklında güç birliği yapmış odakların Erdoğan eliyle yönettiği bir devletten söz ediyorum.
Bu odakların içinde, ‘Hoca Efendileri’nin Gladio’ya tetikçi sağladığı "komünizmle mücadele" dönemlerinden beri cemaatle içli-dışlı olmuş yapıların, cemaatten olduğu bilinen isimlerin olması, o nedenle birilerini şaşırtıyor ama bizi hiç şaşırtmıyor.
Bu çürümüş aklın hâlâ ülkeye el koyabilme gücünü bulması da şaşırtmıyor, çünkü gücünün önemli bir bölümünü muhalefetten alıyor.
Bir kez daha hatırlayalım ve hatta hiç unutmayalım ki, bundan sonraki süreçte Kemal Kılıçdaroğlu yönetimindeki CHP’nin hamlelerini doğru okuyabilelim.
- 7 Haziran 2015 seçimleri, Türkiye’nin sürüklendiği bu karanlık dönemin en önemli kilometre taşıydı. AKP çoğunluğu kaybetmiş, Selahattin Demirtaş liderliğindeki HDP ilk kez girdiği seçimlerde yüzde 13’ün üzerinde oyla barajı yıkarak Meclis’e girmişti. Koalisyon hükümeti senaryosu ile CHP- AKP arasında başlayan istikşafi görüşmeler neredeyse 1 ay sürmüştü. Yani kamuoyuyla ve CHP kitlesiyle dalga geçilerek, yasal hükümet kurma görevinin bitimine 5 gün kalana kadar oyun sürdürülmüştü.
Kendisine hükümet kurma görevi verilmeyen bir muhalefet liderinin yapmayacağı tek şeyi yapan Kılıçdaroğlu sessiz sedasız AKP’ye ikinci bir şans vererek, erken seçimin yolunu açtı.
- Milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması, CHP’nin yetkili organlarında tartışılırken Genelkurmay’a giden Kılıçdaroğlu, dönüşte tek başına "Anayasa’ya aykırı ama evet diyeceğiz" açıklamasını yaptı. (Hâlâ yalanlanmadı ve açıklığa kavuşmadı.)
- Koalisyon ortağı ‘darbe girişimi’nde bulunmuş bir partinin suç ortaklığını yok sayarak "Yenikapı Ruhu"nda buluştu.
- 16 Nisan Başkanlık Referandumu’nun kameralar önünde çalınan ve YSK eliyle "evet" çıkartılan sonuçlarını kabul etmeyen kitleleri "silahlı gruplar var, gerilim çıkmasını istemiyoruz" diyerek evine yolladı. Devamında da sanki meşru bir sonuç varmış gibi siyaset yapmayı sürdürdü.
Şu bir kaç kritik noktaya bakınca CHP yönetimini bırakmaya niyetli görünmeyen Kılıçdaroğlu’nun ya asla ders almayan beceriksiz bir siyasetçi, ya da bazı odaklardan yönlendirilen görevli olduğunu düşünmemek elde değil.
Şimdi de ittifak yasası ile ilgili şunları söylüyor:
"Referandumda kullanılan ‘mühürsüz oy pusulaları geçersizdi şimdi geçerli hale getiriyoruz’ demektir. Yani bu referandumun gayrimeşru olduğunun itirafıdır. Bu teklif aynı zamanda sopalı bir seçim hazırlığıdır."
Sayın Kılıçdaroğlu bu referandumun gayrımeşru olduğunu ancak şimdi açıkça dillendirebiliyor.
Bu bir yana "sopalı"ları gerekçe göstererek kitlesini susturan Kılıçdaroğlu "Ne yaparlarsa yapsınlar 2019'da o zatı oradan aşağı indireceğiz sözüm sözdür. Seçimi hileli yollarla kazanacaklarını sanıyorlar. İster valin, kaymakamın, muhtarın olsun, kim olursa olsun sel gibi akacağız, sandıklarda kazanacağız" diyor.
O zaman soruyorum:
Büyük kısmı 15 Temmuz gecesi ‘kaybolan’ 106 bin 740 silah sizin kitlenizde mi?
O gece "silahlarınızı alın sokağa çıkın" diyen Abdurrahman Dilipak ve yönetiminde olduğu SADAT sizin kontrolünüzde mi?
Özel kamplarda eğitim gören HÖH’ler, sarık ve cüppeleriyle köprüde asker katleden milisler sizin cemaatinizden mi?
Sizin de paralel bir askeri yapılanmanız, özel polis birlikleriniz mi var?
Şimdiden belli olan sandıklarda yaşanacak çatışma ve gerilimlerde, milisleri korumak üzere çıkarılmış "sivilleri koruma yasası" sizin seçmeninizi de koruyacak mı?
YSK, HSK, seçim kurulları ve bilgisayar donanımları sizin denetiminizde mi?
Siz gerçekten 16 Nisan’da bulamadığınız cesareti mi buldunuz yoksa "mış" gibi yapmayı sürdürerek geri dönüşü olmayan dinci totaliter bir siyasal sistemin önünü açmayı "devletin bekası için" hayırlı mı görüyorsunuz?
Yoksa "bu sistemi onlardan alıp size vereceğiz" vaadiyle siz de mi kandırılıyorsunuz?
Bunca çelişkinin, bunca kritik ‘hata’nın bir açıklaması olmalı.
Kendi kitlesini susturmaktan partili milletvekillerini susturma aşamasına geçmiş bir yönetim kadrosu sorgulanmaya muhtaçtır.
Bu süreçte partideki tüzük tartışmaları en az diğer kritik kararlar kadar önemliydi.
Özellikle başkanlık referandumundan sonra CHP gençlik örgütleri ve CHP tabanı ile CHP yönetimi arasındaki siyaset yapma anlayışı arasındaki derin fark oldukça belirginleşmişti.
Tabanın parti yönetiminde ve siyasetinde etkin olmasını sağlayacak tüzük değişikliği tartışmaları da bu nedenle gündeme gelmişti. Ama onca kavga gürültüye rağmen yönetimin istediği tüzük kabul edildi.
Anlamı açık. CHP yönetimi, Selin Sayek Böke’nin "OHAL’e uygun muhalefet" önerisinde birleşen tabanın talebi yerine devletçi, statükocu, edilgen siyasetini sürdürmekte ısrar edecek.
Herkes biliyor ki; seçmenin bir bölümünün seçimleri boykot etmesi sonuç doğurmaz, ama bu koşullarda yapılacak seçimlerin hileyle iktidarını sürdüren bir yapıya meşruiyet kazandırmaktan başka da bir fonksiyonu olmaz.
OHAL’de CHP başta olmak üzere muhalif partilerin tabanı parti yönetimlerini bu anti demokratik seçim koşullarını değiştirmeye ya da seçime girmeme yönünde karar almaya zorlamalı.
CHP’li Selin Sayek Böke, İlhan Cihaner gibi isimlerin de içinde bulunduğu "47’liler" olarak anılan muhaliflerin OHAL kalkmadan, demokratik bir seçimin koşulları yaratılmadan seçime gitmeme ve "boykot" alternatifini değerlendirme önerisi belli ki Kılıçdaroğlu’nu kızdırmış.
Seçimlere bir yıldan fazla zaman olmasına rağmen "boykot yok" diye anında yanıt veren Kılıçdaroğlu ve ekibinden, aynı titizlikle yukarıdaki sorulara da yanıt vererek, seçmeni sandığa gitmeye ikna etmesini bekliyoruz.
"Boykot yok" lafı ancak o zaman bir anlam kazanır.