Ahmet Nesin
Bu fotoğrafta Canan Kaftancıoğlu eksik...
Biraz önce programdan çıktım, konuğum araştırmacı-yazar Faruk Muhsinoğlu ile Ortadoğu’da Kürt sorununu konuşuyorduk. Faruk son zamanlarda Kürt kadınının Suriye’de yaşanan son dönemde nasıl dik durduğunu ve tavır aldığını, neredeyse Kobane’nin yeniden canlanmasına tek başına neden olduğunu konuştuk. Taciz edilen, tecavüze uğrayan, dövülen, öldürülen ve satılan olunca kadınlar çözümü kendi arasında örgütlenmede buluyor yada kimi yerlerde önüne sunulan bu öneriyi iyi değerlendiriyor. Son 40 yıla baktığımızda Türkiye’de de bilhassa Kürt kadınının geldiği noktayı iyi incelemek gerekiyor.
Cumartesi günü bütün gazete ve siteler bir fotoğrafla çalkalandı, Selvi Kılıçdaroğlu, Başak Demirtaş, Dilek İmamoğlu ve Aygül Demirtaş bir aradalar, masada pasta ve diğer yiyecekler. Basit detayları anlatıp magazin muhabirliği yapacak değilim, benim dikkatimi 2 şey çekti, birincisi 4 kadının da yüz ifadesi, sahte, mecburi gülümseme, görev icabı bakışlar saklayan şekilde değildi, hepsinde ciddi bir memnuniyet ve özgüven vardı. Dikkatimi çeken ikinci olay da o masada sanki bir kişi eksikti, Canan Kaftancıoğlu da olmalıydı, bu barış bakışlı masada o da mutlaka yerini almalıydı.
Adalet Yürüyüşü sırasında Selvi Kılıçdaroğlu Artı Gerçek muhabiri Dilek Gül’ün sorularını yanıtlamıştı. Selvi Kılıçdaroğlu orada "Kadının erkek üzerinden var edilmesini sevmiyorum, biz kadınlar bir bireyiz, onun annesi, bunun babası olarak anılmak istemiyoruz. Ben Selvi Kılıçdaroğlu’yum, kendi düşüncelerim var. Kemal Bey ile aynı düşündüğüm noktalar var ama farklı düşündüğüm durumlar da çok fazla" diyerek esasında o güne göre ileriye bir mesaj veriyor. Söyleşinin devamında "Ben Dersimliyim, bulunduğum coğrafya nedeniyle siyasete ilgimin olmaması gibi bir şey söz konusu değil, Dersim’den beş yaşında çıktık Ankara’ya geldik. Farklı bir dil konuşuyoruz, anadilimiz Zazaca sonuçta. Dil farklı, şehir farklı, çok büyük olmasa da zorluklar yaşadık. Annem Türkçe’yi benimle öğrendi. Ama en çok düşündüren ve şaşırtan aynı memlekette yaşamamıza rağmen birbirimizi tanımadığımızı gördüm. Bu yaşımda hâlâ Türkiye’nin şehirlerini dolaştıkça gördüğüm farklılıklar, etnik kimlikler şaşırtır, ki ben Dersim bölgesinden geliyorum. Sebebi siyaset ve bizi idare edenler" diyor Kılıçdaroğlu.
"Annem Türkçeyi benimle öğrendi" o masadaki 3 kişiye o kadar uyuyor ki esasında, o noktadan sonra insanın susası geliyor, sadece empati kurup onların geçmişine gidiyorsunuz. Masadaki 4 kişiyi de teker teker irdelemenin bir anlamı yok, Dilek İmamoğlu bir söyleşisinde barışın Istanbul’dan başlayacağını söylemişti, neden olmasın, bu kadar Kürdün, Çerkesin, Arnavutun, Yahudinin yada Rumun yaşadığı Istanbul’dan ve hatta bu masadan neden başlamasın ki barış.
Kocası ve ağabeyi hapiste 2 kadın, Türkçeyi sonradan ve mecburen, annesiyle beraber öğrenen bir kadın, yine kocası aday olduğunda "Pontus" diye aşağılanan bir kadın ve Canan Kaftancıoğlu’nu da eklersek, katledilen bir edebiyatçı Ümit Kaftancıoğlu’nun gelini olarak ne güzel bir barış çağrısı yaparlar, o masayı genişletirler, belki aralarına Meral Akşener’i de alırlar, Cumartesi Anneleri’nden birileri gelir ve bütün Türkiye’ye barış çağrısı yaparlar.
Düşünsenize, Ümit Kaftancıoğlu öldürüldüğünde Canan daha çocuk, belki ailesi çok üzüldü ve siz yıllar sonra bir hiç nedeniyle, sadece demokrat olduğu için öldürülen bir insanın gelini oluyorsunuz. O kadar binlercesi var ki, Cenevre’de bir dernekte tanıdı teyze oğlunu HDP Şırnak eski milletvekili Faysal Sarıyıldız, gözümün önünde sarıldılar birbirlerine. Faysal yaşça daha büyük ve teyzesinin Suriye Kürdistanı’na giderken el sallayışını anımsıyor, gidiş o gidiş ve bu insana terörist muamelesi yapılıyor, şimdi belki ikisine de…
O fotoğraf benim son yıllarda gördüğüm en güzel fotoğraflardan birisi, sonuç getirecek, savaş isteyen erkekleri barışa zorlayacak bir fotoğraf. Bütün iyimserliğim üstümde, genişletseler o masayı, belki Hayrinüsa Gül’le Emine Erdoğan da katılır, anne olarak katılırlar, eşlerinin savaş tamtamlarına belki "Hayır" derler, çok mu zor insanların artık ölmesini önlemek. O masa genişlese ve kadınlar hep bir ağızdan kocaman "BARIŞ" dese, biz erkeklerin savaş çığırtkanlığı bitecek sanki…