Ahmet Nesin
Bumerang döndü, Erdoğan AKP'ye muhtaç...
Esasında başlığı okuyanlar "Bundan doğal ne olabilir, her parti başkanı, partisinin tabanına muhtaçtır" diyebilir. Evet, bu doğru ama demokratik ülkeler için geçerli bir doğru bu, Türkiye gibi ülkeler için geçerli değil. Bunun örnekleri oldukça çok, Süleyman Demirel'den sonra Adalet ve Doğru Yol Partisi, Turgut Özal'dan sonra ANAP, bunların en bariz örnekleridir. Bu tip partiler daha çok başındaki kişiyi temsil eden partilerdir.
Bunun böyle olmasının nedeni, halkın bir araya gelip parti kurmasından çok, kişilerin arkadaşlarını haberdar edip parti kurmalarındandır. Sadece bu da değil, eğer o parti başkanları ileride Türkiye'nin kaderi konusunda söz sahibi olacaksa ABD'den de izin almak zorundadır. Anlayacağınız Türkiye'de halk bir parti kurmaz, birileri partiyi kurar, kurmadan önce başkan bellidir ve halk o insanın arkasından gider, partinin değil. Bu yüzden de Turgut Özal cumhurbaşkanı olduktan sonra ANAP'tan şikayetçi olmuş, hatta son dönemde yeni parti çalışmalarına bile başlamıştı. İki lider de cumhurbaşkanı oldu ve partileri eridi, gitti.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da aynı sorunu yaşamaya başladı. O yüzden 7 Haziran 2015 seçimleri onun için bir ders niteliğindeydi. Erdoğan, kendisinin başkan olmadığı bir partinin devam edemeyeceğini anladı. Daha sonra yapılan 1 Kasım ve referandum seçimlerinin nasıl yapıldığını bildiğimizden çok fazla yazmak istemiyorum. Sadece Kürdistan'da seçim adreslerinden ayrılmak zorunda kalan insan sayısı 1 Kasım'da 650 bin civarında, referandumda ise 1 milyonu geçkindi. Mühürsüz oylamayı da eklersek ne kadar dürüst bir seçim olduğu ortaya çıkar.
Bütün bunlara baktığımızda Recep Tayyip Erdoğan'ın neden cumhurbaşkanıyken, aynı anda AKP genel başkanı olduğunu anlayabiliyoruz. Erdoğan bunu fark etti ama işin içinde bir terslik var gibi geliyor bana. Erdoğan için her şey 2019 yılına endeksli bir şekilde gidiyor. 2019 yılında olacak 3 seçimden de başarılı bir şekilde çıkamazsa, Erdoğan'ın sadece siyasi yaşamı bitmez, bence artık hiçbir sosyal yaşamı da kalmaz. Yeniden cumhurbaşkanı seçilemeyen ya da meclisteki çoğunluğu kaybedip, tek başına, bu yeni sistemle cumhurbaşkanı olmuş bir Erdoğan'ın hiçbir kıymeti harbiyesi kalmamış demektir.
Yazının başında söylediğim gibi, Erdoğan AKP'ye muhtaç durumda. Ben bugüne dek, kendi partidaşlarına böyle yalvaran bir parti başkanı görmedim. "Kardeşlerim, 2019 yılı çok önemli, seçildim, seçildim, yoksa, yandı gülüm keten helva. Toparlanmamız lazım, o yüzden sizin birazınızı harcamam lazım, harcamazsam ben harcanacağım. Benim harcanmam demek, Türkiye'de yargılanmam demek, yurt dışında yargılanmam demek. Bu da ne demek, sanırım anlıyorsunuz. Biliyorsunuz, beraber ıslandık biz bu yollarda. Yeni yönetimler seçeceğiz, bana hırsız isimlerle gelmeyin. Bu günler artık geride kaldı. Bana FETÖ'cülerle gelmeyin, o günler de geride kaldı. Bana partiyi kullananlarla gelmeyin, o günler geride kaldı. Bana yenileri lazım. Yoksa, yoksa, ne bileyim ya, işte yoksa..."
Erdoğan'ın korkusu 1 tane olsa, biparça anlayacağım. Referandum ona karşı tarafın MHP'ye karşın dağılmadığını göstermiş bulunuyor. HDP yerinde ve seçimle artışa geçecek gibi. CHP'de bilhassa belediye seçimlerinde ciddi bir artışa geçecek. Erdoğan ilk olarak büyük şehir belediyelerini kaybedecek. Meral Akşener ve arkadaşlarının kuracağı parti esas tehlike, merkez sağda kurulacak olan bu parti AKP'den oldukça oy çalacağa benziyor.
Peki buna karşın Erdoğan neden kendi partisinden eski yandaşlarının bir kısmını atmaya çalışıyor? Bence bunun içinde ciddi bir hinlik var gibi gözüküyor. Bunlardan birincisi partisinden atacaklarını Akşener'in kuracağı partiye yönlendirmek. Bunun ilk etapta Erdoğan'a faydası yok gibi gözükse de, o kişiler yeni kurulacak partiye üye olduklarında "Bu parti FETÖ'nün partisidir" yaygarasına başlayıp, partiyi kapatma yoluna gidebilir ve böylece yeni merkez sağ parti olayını fos çıkarabilir.
İkinci kurnazlık ise, 16. yıl kutlamasına gelmeyen Abdullah Gül ve ekibini parti kurmaya doğru zorlayabilir ve böylece AKP dışında 2 sağ parti oluşturarak, ikisinin de barajın altında kalmasını sağlayabilir. Peki bu benim yazdıklarımı bunca yıldır siyasetin içinde olan Abdullah Gül ve Meral Akşener yer mi, hiç sanmıyorum, onlar da bu oyunları bilerek bugünlere geldiler. Hele parti içinde Erdoğan'ı Abdullah Gül ve Bülent Arınç kadar tanıyan kişi olduğunu sanmıyorum.
Esasında bir tercihi daha var Erdoğan'ın, o da Kemal Kılıçdaroğlu'nu hapse göndermek. Bunu şimdiden avaz avaz bağırıyor esasında. Bu aleyhine olacak bişey ama öyle bir duruma geldi ki Erdoğan, yazının başında da dediğim gibi, artık kendi seçmenine yalvarır durumda. "Ne olur beni 2019 seçimlerinde mağlubiyetle tanıştırmayın" diyor. Hep söylüyorum, Erdoğan 7 Haziran seçimlerinden beri belini doğrultamıyor. Son döneminin kumarını oynuyor, bakalım tutacak mı, parti başkanı bir cumhurbaşkanlığı işe yarayacak mı?