Aytül Hasaltun Bozkurt
'Eğitim, öğretimi bir ekrana sığdırmaya çalışmak hiç kolay değil'
İlk ve orta dereceli okullar, geçen cuma gününden itibaren üç haftalık sömestre tatiline girdi. Bu süreyi birlikte düşünme zamanı olarak kullanarak, geleceği inşaa çabasına Artı Gerçek olarak çorbaya biraz baharat katmak istedik. Konu çok boyutlu ve oldukça derin olsa da bir yerden başlamak gerek. Online eğitim süreci neredeyse 1 yıldan beri deneyimlediğimiz bir sistem/yöntem. 15 Şubat tekrar yüz yüze eğitime başlamak için verilen yeni tarih. Ama aşı, tedavi ve virüsün yeni varyantlarıyla ilgili sorunlarımız devam ederken, bu ne kadar mümkün olacak şimdiden kestirmek güç.
Tüm enerjisini bir ekrana hapsedilen çocuk için, evde tüm alanların sağlıklı işlemesi için ekstra çaba gösteren ebeveynler için ve tüm belirsizliklere rağmen bir yol, bir ışık kaynağı bulmaya çalışan öğretmenler için farklı sorunlar olduğu gibi kazanımlar da var muhakkak. İlk konuğum sektörün tüm aktörleriyle çalışmalar yürüten Dans/Hareket Terapisti S. Seda Güney. İyi tatiller ve iyi okumalar dilerim.
EĞİTİM KURUMLARININ İÇİNDE BULUNDUĞU DURUM EBEVEYNLERİ YENİDEN ENDİŞELİ VE ÇARESİZ HİSSETTİRMEYE BAŞLADI
Tüm dünyayı kasıp kavuran çılgın bir zaman dilimi yaşadık yaşamaya da devam ediyoruz. En büyük değişimlerden birini de eğitim konusunda yaşıyoruz. Kreşten üniversiteye kadar. Sen bir dans hareket terapisti olarak işin hem öğretmen hem öğrenci hem de ebeveyn açısından değerlendirebilecek çalışmalar yapıyorsun. Öncelikle online eğitimi nasıl değerlendiriyorsun? İşin özel okul kısmı ayrı dert devlet okulu kısmı ayrı dert olarak yaşandı ve yaşanmaya devam ediyor. Aynı bağlamda dersini evde veren öğretmenle dersini evde alan öğrenci, öğrenci ile okul arasındaki bağı kuran kısmen denetçi ebeveynlik hallerine bakışın ve buralarda gördüğün sorun ve kazanımlar neler?
Evet Aytül’cüm, çok çabuk adapte olmak durumunda kaldığımız bir dönemi yaşıyoruz. Oldukça kaygı ve bilinmezliklerle dolu. Başta sağlık çalışanları ve eğitimciler olarak, her alanda elimizde olan kaynakları kullanarak durumu anlamlandırmaya ve çalışmalarımızı devam ettirmeye çalıştık hepimiz. Eğitim-öğretim ve terapiyi bir ekran üzerinden iletişim ve temas kurmaya gayret ederek sürdürmeye çalışıyoruz uzun bir zamandır.
Neredeyse bir senedir biz adapte oldukça yeniden değişen, yeniden düzenlememiz gereken bir zaman ve mekan algısı var. Aynı mekanı dönüştürdük, çok amaçlı kullanım ve çoklu roller edindik ev içerisinde. Özellikle farklı yaşlarda çocuğu olan ve kendileri de evden çalışması gereken ebeveynlerin günlük rutinleri tamamen değişti. Okullar tekrar başladığından beri önce açık havada çözümler bulmaya çalışıp, sınıfları sosyal mesafe kurallarına göre düzenlerken kış geldi ve eğitim kurumlarının içinde bulunduğu durum, ebeveynleri yeniden endişeli ve çaresiz hissettirmeye başladı. Çocukları okula göndermek yerine online eğitim bu noktada daha az riskli görünmeye başladı. Sadece büyük şehirleri düşünmemek gerek bu tabloya bakarken; online eğitime maalesef her çocuğun erişimi yok. Eğitim haklarına erişebilen pek çok çocuk için okula gitmek bir düzenin, bir rutinin parçasıydı. Belirli saatleri, içeriği, takibi, sınavı ve en önemlisi akrandan öğrenme, fiziksel bir sosyal ortamın parçası olmanın gerektirdiği sorumluluklar vardı. Şimdi bunları bir ekrana sığdırmaya çalışmak hiç kolay değil. Ekranın ardındaki kişinin de insan olduğunu, öğretmen rolünün dışında başka rol ve sorumlulukları olduğunu da düşünürsek, özellikle ebeveyn olan eğitimciler için durum daha da karışık. Ebeveynler kendi duygudurum, maddi durum değişiklikleri vb sebeplerle kaygı düzeyinde artış yaşıyor, bir yandan çocukların motivasyon kaybetmemesi, eğitimin sekteye uğramaması için çaba gösteriyor. Günün sonunda öğrenci, öğretmen ve ebeveynlerle çalışırken gözlemlediğim kaygılar da, çözümler de birbirinden bağımsız değerlendirilemiyor durum böyle olunca.
MATEMATİK VE FEN HAYATIN MERKEZİNDE
İkinci olarak bu kadar yüklü bir içerikle eğitilmeye ve öğrenmeye ihtiyacımız var mı gerçekten? Benim gördüğüm şimdinin çocukları gelecekte olmak istedikleri/üretim yapmak istedikleri alanlar konusunda daha netler. Örneğin aşçı olmak isteyen bir çocuğun detaylı bir matematik ya da fen öğrenmek istememesi karşısında, ebeveyn ya da sistemin içindeki bir öğretmen olarak nasıl yöntemler geliştirebiliriz?
Online eğitim teknolojinin de gelişmesiyle bu dönemde bir gereklilik ve geçici çözüm gibi duruyor. Ancak eğitim online olarak sürdürülürken normal dönemdeki müfredatı takip edip etmeme konusu tartışmaya açık. Her kesimin online eğitime erişimi yok, yaşa yönelik içerik dağılımını sınıf ortamı dışında vermek zorlaşabiliyor. Teknik yetersizlikler, dikkat dağınıklığı, bilgiyi aktarma, ölçme ve değerlendirmede yaşanan sorunlar da cabası.
Aşcı olmak isteyen çocuk örneğinde de matematik ve kimyaya ihtiyaç olduğunu düşünüyorum aslında. Dünyayı anlama, kavramları karşılaştırma, ilişkilendirme, birbirine oranlama, karışım, ve tabii ki yaratıcılık içeriyor. Matematik ve fen hayatın merkezinde. Bence çözüm bu derslerin ezbere dayalı olarak diretilmeden, her öğrencinin farklı öğrenme becerileri de göz önünde bulundurularak verilmesinde. Farklı branşlar, dışlanmadan günlük hayatla ve pratik bilgilerle, uygulamalarla harmanlandığında öğrencinin hayatının bir parçası olabilir.
Öğretmenlerin, eğitimcinin, yetiştirmesi gereken müfredatı sorgulayacak vakti, boşluğu ve zihin açıklığını bulmakta da zorlandığını gözlemliyorum. Öğretmenlerle çalışırken gelen paylaşımlardan en çok dikkatimi çeken ve umut veren ise, bu belirsizliğe çözüm odaklı yaklaşımları ve ekrandan dahi çocukların ihtiyaçlarını, duygu değişimlerini takip etmeye olan gayretleri. Sistemin işlemesi için öğretmen, ebeveyn ve çocuğun bir ekip olması gerekiyor. Kaynak ve ihtiyaçlar belirlendiğinde, üretim ve öğrenme olumlu yönde etkileniyor.
Bu dönemle de uyumlu ideal eğitim senin için nasıl olmalı ve o tasarımın içinde sanatın yeri ne olabilir ve sanatı değişim/dönüşüm için nasıl kullanabiliriz. Neyi ne kadar değiştire/dönüştürebiliriz?
Bu dönemde eğitimi yeniden değerlendirmenin artık sadece alternatif eğitim modellerinin odağında değil, herkesin odağında olması gerektiğini düşünüyorum. Çeşitli yaşlar için birçok eğitim modeli görüyoruz. Birçoğu temeline sanat, doğa, sağlıklı ve kapsayıcı öğrenme ortamı konularını alıyor. Bence bunlar birer gereklilik ve ideal eğitimin yapı taşları. Branş derslerinin ne kadar önemli olduğunu vurgulamak gerek, maalesef malzemeye veya mekana erişim kısıtlılığı sebebiyle online eğitimde en çok etkilenen branşlar daha çok sosyal-duygusal, fiziksel öğrenme odaklı branşlar. Çocukların ekran başında hareketsiz kalması da oldukça üzücü.
Çalışma alanlarımdan biri olan bedenle-hareketle öğrenmenin, özellikle bu dönemde çok daha gerekli olduğunu görüyorum. Sanat, öğrencinin öğrenme sürecine aktif katılımı ve yaratıcılık bence dönüşümün olmazsa olmazı. Sosyal duygusal öğrenme her yaşta çocuk için gerekli, yapı-bozum, sebep-sonuç ilişkisini kurabilme, ekranda dahi olsa evde bulduğu malzemeye dokunabilme, üç boyutlu düşünebilme becerisi öğrenmede oldukça etkili. Bunları düşünen ve öğretmenleri destekleyici birçok kurum ve topluluk olması sevindirici.
ÇALIŞTIĞIM ÇOCUK VE YETİŞKİNLERDE BELİRSİZ DÖNEM DEVAM ETTİKÇE ENDİŞEYİ GÖZLEMLİYORUM
Senin çalıştığın çocuklarda özellikle gördüğün, altını çizmek istediğin sorunlar neler? Çünkü bir çocuk, yetişkinin kurduğu dünya tasarımına tabi olarak hayatını sürdürüyor, söz hakkı olabiliyor mu gerçekten yoksa bir tahakküm mü yaşadıkları hayat?
Burada çocukların ve ailenin içinde bulundukları sosyal ve ekonomik koşullar fazlasıyla belirleyici olabiliyor. Ebeveynin yaşam şartları, yetişkin olarak pandemi koşullarına verdiği tepki ve çocuklarından beklentilerinin de etkisi büyük. Dediğin gibi, söz hakkı kimde?
Pandemi öncesinde önce okul, okul sonrası yüzme, etüd, piyano, dil derslerine koşan, belki ihtiyaca göre terapiste giden, ödev vb derken boş durmayan çocuklar görüyorduk. Şimdi hepsini bir eve sığdırma telaşı ve arta kalan enerji ile ne yapılacağı konusu karşımıza çıkıyor. Çocuk ne zaman sıkılacak, oyun oynayacak, üretecek, düşünecek, ve en önemlisi duracak ve dinlenecek… Pandemi döneminin, yetişkini, ebeveyni, çocuğu, aile içerisindeki düzeni nasıl etkilediğinin açıkça görüşülmesi, beraber söz hakkını paylaşarak sağlıklı bir aile ortamı oluşturmak, gerektiğinde uzman desteği almak kaygılarla baş edebilmek için elzem. Kaynaştırma öğrencileri, farklı gelişen çocuklar, fiziksel engeli olan çocuklar için durum daha da zorlayıcı olabiliyor. Herkesi kapsayabilecek ve öğrenmeyi daha erişilebilir kılacak çözümler bulmak önemli. Bu hepimizin ortak sorumluluğu.
Dans ve hareket psikoterapisti olarak birlikte çalıştığım çocuk ve yetişkinlerde bu belirsiz dönem devam ettikçe bu endişeyi gözlemliyorum. Öncelikli olarak kendi bedeninden, diğerinden uzaklaşma, duruma yabancılaşma var. Bıkkınlık, ekran başı eğitime karşı oluşan direnç, genel duruma yönelik kaygı, gelişimsel ya da davranışsal sorunlar karşıma çıkabiliyor. Son dönemlerde çoğu çalışmamızı online yapıyoruz. Tabii ki aynı havayı solumak ve birlikte hareket etmek gibisi yok, ancak insanın içindeki hareket etme, iletişim kurma isteğini aradaki ekran aracılığıyla karşılamak, eldeki imkanları kaynağa çevirmek de mümkün. Bu dönemde sağlık çalışanlarına, öğretmenlere, beden algısı ve bedenle öğrenme, tükenmişlikten korunma alanlarında destek veriyorum. Birçok kurumla ortak çalışmalarımızda köy öğretmenlerine, sınıf öğretmenlerine, sosyal çalışmacılara, dezavantajlı gruplarla hareket, sanat ve oyun aracılığıyla eğitim araçlarını çeşitlendirme üzerine danışmanlık yapıyorum. Eğitim öğretimin kapsayıcı olabilmesi için sistemin her öğesinin söz sahibi olması ve birlikte harekete geçilmesi gerektiği inancındayım.
S.Seda Güney
Uzman Dans/Hareket Terapisti