Çalıyor ama kazanıyor...

Yasaya göre iptal edilmesi, geçersiz sayılması gereken oylarla kazanılmış ya da kazanıldığı söylenen bir seçimi geride bıraktık.

Hani bizde "Mühür kimdeyse Süleyman odur..." derler ya, bunu bile tersine çevirmeyi başardıktan sonra bu ülkenin sırtı hiçbizaman yere gelmez. Kimine göre 1,5, kimine göre 2.5 milyon mühürsüz zarfla kullanılan oy var. Yasaya göre iptal edilmesi, geçersiz sayılması gereken bu oylarla kazanılmış ya da kazanıldığı söylenen bir seçimi geride bıraktık. O yüzden bu anayasanın bundan sonra adı "MÜHÜR GÖZLÜM ANAYASASI" olmalı diye düşünüyorum.

AKP milletvekili Mustafa Şentop aynı zamanda Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nda da görevli, yani bu anayasanın hazırlanmasında, ülkenin diktatörlüğe ve faşizme yasal olarak gönderilmesinde ciddi pay sahibi. Dün sabah Mustafa Şentop, dünyanın bütün matematik sorununu çözecek ya da bütün matematikçileri delirtecek bir açıklamada bulundu: "Mühürsüz zarflarla atılan oylar, seçim sonucunu değiştirmeyecek kadar azdır..."

Bu açıklamanın şifre çözümü şu demektir: "Evet, biz yasalara aykırı bitakım şeyler yaptık, normalde bu oyların sayılmaması gerekiyor ama seçim sonucunu değiştirmeyeceği için kabul edin, sesinizi çıkarmayın ve oturduğunuz yerde oturun..."

Peki, seçim sonuçlarında EVET ve HAYIR arasındaki farkla, geçersiz sayılması gereken oylar gerçekten etkilemeyecek sayıda mı, tabi ki hayır... Hayır oyları resmi olmayan sonuçlara göre 23 milyon 173 bin 124, Evet oylarıysa 24 milyon 326 bin 251, yani aradaki fark 1 milyon 153 bin 127. Geçersiz sayılması gereken oyları en düşük haliyle düşündüğümüzde bile 1.5 milyon, bu da demektir ki fazlası var, eksiği yok. Bu geçersiz oyların büyük bir çoğunluğunun daha çok HAYIR'cı şehirlerde kullanıldığı göz önünde bulundurulduğunda iş Mustafa Şentop'un söylediği kadar basit değil yani.

Bu seçim sonuçları itirazlar ciddiye alınmadan kabul edildiğinde bana hep "Çalıyor ama iyi çalışıyor..." deyimini anımsatacak. Bu deyimi seçimlere çevirdiğimizde karşımıza "ÇALIYOR AMA KAZANIYOR" diye yeni bir deyim çıkıyor.

Esasında hemen hemen bütün yandaş medya yazarlarının yorumlarına baktığımızda aynı yorumu yapıyorlar. Bu referandum sonuçlarını iyi analiz etmek için oyların açıklanmaya başladığı dakikadan itibaren CNN'deki programa katılan Abdülkadir Selvi'yi izlemek yeterli bence. Evet oyları % 70 civarında başladığındaki gülümsemesi kısa sürede öyle bir değişime uğradı ki, ben böyle bir mimik çokluğunu ne Louis des Funes'de, ne de Zeki Alasya'da gördüm. Sadece mimikler değil tabi ki, Selvi'nin yüzündeki renk değişikliklerini kameraya alsam, insanların da durumlara göre renk değiştirebileceğini anlatarak bir çocuğa bukalemunla insanın benzerliğini anlatabilirim.

Selvi bugünkü yazısında "Ancak YSK'nın oyların sayımına geçildiği bir sırada mühürsüz oyların da kabul edileceğine ilişkin kararına değinmeden geçemeyeceğim. YSK'nın seçimlere gölge düşürmeye hakkı yoktu." diyor ve yazısını "Buna rağmen Erdoğan referandumu kazandı, millet değişimden yana oy kullandı." diye bitiriyor.

Bu yazısından dolayı Selvi'ye esasında kızmam gerekiyor ama kızamıyorum, çünkü en sevmediğim şeyi yaşatıyor bana, o da aynı dili kullanmamız. Abdülkadir Selvi Erdoğan'ı savunduğunu sandığı yazısında seçimlerin usulsüz olduğunu kabul ediyor ama yine de milletin onun yanında olduğunu söylüyor.

Esasında Hürriyet Gaetesi yazarı Taha Akyol da aynı dili kullanıyor dünkü yazısında. Akyol "YSK'ya yapılan itirazlar mahfuz kalmak kaydıyla, hukuken meşru ve geçerli bir sonuç. Fakat siyaseten bir o kadar tartışmalı bir sonuç..." diye yazmış. Çok fazla analiz yapmaya gerek var mı bilmiyorum ama Akyol, sakıncalı gördüğü bir seçimin hukuken geçerli olduğunu söylemiş.

Şimdi soruyorum size, 2 Erdoğansever yazar da benim gibi "ÇALIYOR AMA KAZANIYOR" demiyor mu?..

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ahmet Nesin Arşivi