Ayla Türksoy
Camdan Evler ve Moral Hazard*
Soma’da maden işçisine atılan tekme ve bu fotoğrafa imza atan Yusuf Yerkel’in Frankfurt’a ‘ticaret ataşesi’ olarak atanıp atanmadığına ilişkin ‘müphem bölge’den başladığım +Gerçek yazı yolculuğunda, başka bir perona daha ulaşmış bulunuyorum. "Ey Bilgi Neredesin?" şeklinde devam ettiğim yolculukta dalga dalga yayılan işçi grevlerine uğradıktan sonra, kendi çapında bir Mrs. Sherlock Holmes (ayrıntıları önemseyen, söken, birbirine teğelleyen anlamında) gibiyim.
Eski bir röportajda Covid19 ile mücadeleyi yaygın metaforik "savaş" metaforunun dışına çıkarak, "kibar hırsız Arsen Lüpen"den esinlenerek tarif eden Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği (KLİMİK) üyesi Önder Ergönül’ü de anmam lazım belki bu arada. Kamuoyunun dikkatini vermesini sağlamak, hakikatlerin peşinden birlikte gidebilmek için ideolojilerin taşıyıcısı metaforlar kadar ‘neredeyse arketip’ olan bu gibi sıra dışı kahramanlardan güç devşirmek de gerekiyor kimi zaman…
Bir atamanın yapılıp yapılmadığı, üstelik her iki ülkede (Türkiye’de olduğu gibi Almanya’da da) resmi kurumlara yapılan müracaatlar, sorulara rağmen bilinemiyorsa, böyle bir demokrasiyi seyretmeyelim de ne yapalım? Atanma konusuna dair, ülkemizde, 24 Nisan 2004 yılında açıklık, şeffaflık, demokratik bir yönetim adımı olarak yürürlüğe giren 4982 sayılı Bilgi Edinme Kanunu kapsamındaki hakkımı ise kullanmadım. O gün bugündür, yaptığım ‘tembellik mi vakit tasarrufu mu?’ diye düşünedururken, Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölüm Başkanı Prof Dr. Süleyman İrvan da, CİMER üzerinden Sağlık Bakanlığı’na yaptığı bir başvurunun sonucuna dair takdirlerini sunuyordu!
"Şu özensizliğe bakar mısınız? CİMER üzerinden Sağlık Bakanlığı'ndan, kolaylıkla sağlayabilecekleri bir bilgi talep ediyorum. 16. günde olumsuz cevap veriyorlar. Yetmiyor, bir de 2019 verilerine bak diyorlar. Pandemi dönemine ilişkin bilgi yok. Bravo!"
Akademiye de Bilgi Yok!
Sağlık Bakanlığı’ndan istenen bilgi, pandemi sürecinde psikiyatri kliniklerine yapılan başvuru sayısı hakkında. Üsküdar İletişim öğrencilerinin haber pratiklerine katkı sağlayacak, ayrıca kamuoyunu aydınlatacak, son derece basit bir veri istendiği anlaşılıyor. Bu gerekçeyle, bilgi edinme hakkı çerçevesinde iletilen dilekçeye ise kimi hallerde "olumsuz cevap verebilme hakkı" hatırlatması ile dönüş sağlanıyor. Haklar açısından son derece paradoksal gelişmeler. Bir söyleşisinde, "hakları savunma hakkı"ndan bahseden Fatmagül Berktay Hoca’yı da analım burada...
Israrlı (obsesif) bir düşünsel takiple, pandemi sürecinde Türk Tabipleri Birliği ile ‘işbirliği’ yerine yok sayma pratiğinin sergilendiği, hatta randevu bile verilmediği düşünülünce; biz sıradan fanilerin bilgi isteme, soru sormanın tehlikeleri yerine, akın akın psikiyatri kliniklerine gidiyor olması da, boş bir gösteren olamaz. Sadece ortada veri yok.
"Para mı İstiyor Anlamadım"
İdarenin bilgi verme, kamuoyu ile paylaşma pratiklerinin başka bir örneği (yanıtı) ise Birgün gazetesinden İsmail Arı tarafından paylaşılıyor:
"AKP Urfa Milletvekili Ahmet Akay'ın (@ahmetakayurfa) avukatının satışı yasak uzun namlulu silahla videosuna ulaştım. AKP Milletvekili Akay'ı bir açıklamanız var mı? Diye aradım. Akay, "Sana ulaşırsam seni perişan ederim" diye beni açıkça tehdit etti. İşte avukatının o videosu- "
Tehdit iddiasını sosyal medyada paylaşan gazeteci Arı’ya milletvekilinin yerel medya üzerinden verdiği cevabı da tarafsızlık ilkesi gereği paylaşmak gerekir.
"İsmail Arı beni aradı… Tehdit filan etmedim. Çünkü 10 günde bir arıyor beni, yok oğlun rüşvet vermiş, Akçakale’de şu olmuş, bu olmuş diye arayıp duruyor. Ben de biraz kızdım açıkçası. Tehdit mehdit yok." Akay’ın verdiği demeçte, Arı için, "Para mı istiyor anlamadım," sözlerine de yer verilmiş.
Daha çok iktisadi bir kavram olan ‘moral hazard’ın; sıraladığım bu iki olguyu söküp, birleştirme; teğelleme işinde nasıl bir rolü olduğunu da açıklayayım. Kısaca, "piyasanın miyopik bakışı ya da akıl tutulmasının ekonomi jargonundaki en genel ismini", ‘moral hazard - ahlaki zayıflama’ olarak tariflemiş Ekonomist Paul Krugman.
Moral hazard’ın, iktisadi kalkınmayı engelleyen çok önemli bir oluşum olduğu bahsi, 2002 yılında Ege Cansen tarafından da ele alınmış; "kavram kısaca şunu ifade eder: Bireylerin ahlak dışı davranma eğilimi, yaptıkları yanlışların cezasını çekme ihtimali azaldıkça, artar. Mesela, çevre yolunda, kaza şeridini kullanarak başkalarının yol hakkını çalanların ceza görme ihtimali ne kadar düşükse, kaza şeridini geçiş için kullananların sayısı o kadar çok olur."
Yalnızca sağlıkta değil, ekonomide de çevre yoluna çıkmak cesaret ve moral istiyor tabii. Muhatap alıp bilgi vermemenin; veri paylaşmamanın; kimi zaman azarlamanın reva görüldüğü; gazeteciliğin en temel "5 N 1K" yollarında epey engebeli parkurlar. Gerçi, iktisadi kalkınma ve moral değerin gereği olarak biraz daha iyimser bir edayla, "gözlere bakarak" haber falı yazmak da varmış kimi haber odalarında. Oldukça şeffaf, yerli bir yönetişimsellik. Moral hazard’daki miyopik bakış mı değil mi, şimdiden bilmek zor. Ancak, pandeminin derinleştirdiği ekonomik krizde, sefalet koşullarına razı gelmek istemeyen işçinin, esnafın, emeklinin sesini duymayan bir haberciliğin de en kısa sürede moral hazard seviyesini ölçtürmesi iyi olabilir.