Ayla Türksoy
Zengin Mutfağı
Garo Paylan, bu hafta +GerçekTV’deki Yansıma programında yaptığımız söyleşisinde kendisinin de çocukluğundan beri çok sevdiğini söylediği ‘türlü’nün, yoksullaşan halk için nasıl bir lüks hale geldiğini anlatırken domatesin, patlıcanın, ayçiçek yağının güncel fiyatını kalem kalem sayıyor.
İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunu ve HDP (Halkların Demokratik Partisi) Ekonomiden Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı olan Paylan’ın mutfaktan, pazardan, marketten örnekleri çok.
Zengin sofralarından da bahsediyor. Büyük yükseliş gösteren resmi enflasyon rakamlarının dışında halkın, canından kanından hissettiği ve daha yaşlıların daha önce böylesi bir pahalılık yaşamadığını söylediği bu zamanlarda, iktidara yakın yüzde bir için bir kriz ya da zam derdi olmadığını, doya doya yediklerini şu örneklerle anlatıyor: "Türkiye'de yüzde bir için bir kriz yok; onlar her gün servetlerine servet katıyorlar.
Her gün daha lüks arabalar, daha çok evler, hanlar hamamlar alıyorlar. Lüks gezilere çıkıyor, lüks lokantalarda yiyorlar. Yani AKP'ye yakın, yandaş yüzde bir için, bir kriz yok; bu başka Türkiye gerçekleri… Ama geri kalan büyük çoğunluk için derin bir kriz var ve bu iki Türkiye gerçeği arasındaki uçurum artıyor."
İki Türkiye, MHP için her koşulda iddialı bir kavram, belki de bu yüzden MHP Kayseri milletvekili Mustafa Baki Ersoy’un itirazı, zenginler-yoksullar üzerine değil, toptan olarak milletin bükülen beli üzerine oluyor: "Enflasyon açıklanan rakamların üzerinde, zamlar milletin belini büküyor.
Bunları görmemezlikten gelemeyiz. Bunları konuşmamız gerekiyor. Bunları yok sayamayız. Bir şeyi yok saydığınızda problem ortadan kalkmıyor ve bu tepkiyi getiriyor," diyen Ersoy’un, demecinin ardından partisinden ihracının istenmesi iktidardaki paniği de gösteriyor. Gerçeği söylemek öyle illegalize ediliyor ki, hemen ardından Ersoy’a desteği nedeniyle MHP Kayseri Kocasinan Belediye Meclis Üyeliği’nden istifa eden Sedat Kılınç da katıldığı televizyon programında yayın öncesi saldırıya uğruyor.
Yoksulluğa karşı böylesi bir hakikat bükücülük nedeniyle, pahalılığa değinen bir döner markasının reklamı da paldır küldür yayından kaldırılıyor.
Ortada inkar olunca, "iki Türkiye" den zengin olanı, diğer tarafı nankörlükle suçluyor. O pahalı no-frost buzdolaplarını; büyük ekran TV’leri alırken iyiydi de, sıra birazcık "kemer sıkmaya" gelince mi kötü oldu bu iktidar! Bayat ekmekle, marketteki azıcık olgun sebzeyle tasarruf yapan kadın, en eli öpülesi kadındır ve israf haramdır. Kuran kurslarındaki çocuk istismarı haberlerinden incinerek medya kuruluşlarını şikayet eden, lüks araba ve tatiller nedeniyle sık sık haber olan Diyanet, israfa da kim bilir ne kadar alınır…
‘Son Dakika’ Olamayan Haberler…
Pahalılık, zam kelimelerinin iktidar medyası tarafından sansürlendiği, ancak bir takım "fiyat güncellemelerinin" olabildiği bu günlerde, hakikate sadık kalan medya arşivlerinde benzinden enerjiye; patates soğandan bir demet maydanoza; yoğurttan yağa; yaşamak için elzem olan her ihtiyaç maddesinin fiyatının, kiraların, ulaşımın nasıl astronomik şekilde artış gösterdiğini anlamak ve içinde olduğumuz krize isyan eden seslerin çoğaldığını görmek mümkün. İşçinin, memurun, emeklinin, öğrencinin mutfağına; hele ki "ailesi için sıcak bir yemek yapma zorunluluğuna" mecbur bırakılan kadınların mutfağına bakmak, sesini duymak çok kolay aslında…
Şener Şen’in aşçıbaşı rolünü oynadığı Zengin Mutfağı filminin ezenleriyle ezilenleri, bunca sene sonra hiç mi değişmez…
Aynı günlerde başka bir mutfak daha teftiş ediliyor! Kahramanmaraş’taki bir öğrenci evine sahur misafiri olan Mahir Ünal, menemendeki sucuğu zengin mutfağından sayan hafızasına güvenerek "Yalnız bak bunlar menemenin içine sucuk katmışlar, az önce bunlar şikayet etmiyor muydu ya," diye ironi yapıyor.
Oysa ucuzluk marketlerinde, içinde türlü katkı maddesiyle dilim dilim şarküteri ürünleri; ucuz sucuk, ucuz sosis, ucuz salam almak, türlü yapmaktan ucuz. O menemendeki en pahalı besin yumurta ve domates olabilir. Menemeni soğanlı sevenler, soğansız hiçbir yemek yapılamayacağını bilenler, aynı türlü gibi, bir başka ekmek bandıran yemek olan kıymalı patates sevenler, sadece patates-soğandaki artışın bile ne kadar acıtıcı olduğunu bilmiyor mu?
Ontoloji sorusu mu yani şimdi bu: Pahalılık, muhalefet dediği için mi var; yoksa bunca zenginlik, lüks otolar, lüks tüketim malları olduğu için mi domatese, peynire, dereotuna, ete erişemiyoruz?
"Elindeki telefonu göster" diyen zenginlik ölçer vatandaşlar vardı bir ara. Onlar tepki alınca, "kimin evine kaç kilo pirinç, kaç paket kırmızı mercimek, bulgur girdi; kuru fasulyeyi etli mi yapıyor bunlar?" diye bir yerlerde başka türlü yoklamalar da yapılıyor olabilir…
"Hiperenflasyona gidiyoruz"
"Daha kötüsü olur mu; fiyatlar yazın düşer mi?" Gittikçe daha çok insan birbirine bunu soruyor. Ekonomideki gidişatı, zamları, enflasyonu, kur korumalı mevduatın bedelini somut rakamlarla aktaran Garo Paylan, bunların daha iyi günler olduğunu söylüyor ve hiper enflasyona gidişten bahsediyor:
"Hiperenflasyona gidiyoruz. Bu yolda devam ettikleri sürece ben enflasyonun kontrolden daha da çıkacağını düşünüyorum ve bunlar iyi günlerimiz. Bunun iki sebebini görüyorum. Birincisi maliyetlerin yüksekliğindeki durum. Çiftçiye kızmanın bir anlamı yok ki. Çiftçinin tarlayı ekmesi için gübre atması gerekiyor. Gübreye, mazota, ilaçlara gelen zamlardan dolayı çiftçinin maliyetleri yüksek olduğu için tarladan ürün pahalı çıkıyor. Örneğin Antalya'da üretilen domates. Geçen yıl bir kamyon domates İstanbul'a 5 bin liraya geliyordu, şimdi 15 bin liraya geliyor. Koli, ambalaj maliyeti yükselmiş durumda.
Maliyet enflasyonu nedeniyle enflasyonun düşmesi mümkün değil. İkinci sebebi ise, maliyet enflasyonunu daha da yükselten bir şey vardır o da beklentilerdir. Siz enflasyon yükseleceğini beklerseniz daha da yükselir enflasyon, çünkü herkes o beklentiye göre zam yapar. Eğer elinizdeki paranın değer kaybettiğini düşünüyorsanız ürünlerinize de zam yaparsınız…
Önce maliyet enflasyonunu, girdi maliyetlerini düşünmeniz gerekiyor. İktidarın böyle bir derdi yok. Tam tersi elektriğe, doğalgaza, internete, benzine, mazota zam yapılıyor. İkincisi beklentileri kırmak. Güven veren kadrolar olması gerekiyor. Siz "faiz sebep, enflasyon sonuç", ya da "gözümdeki ışığa bakın, bakarsanız enflasyon düşecek" diyen bir kişiye güvenip de enflasyonun düşeceğini bekler misiniz? Hayır. İşte bu iki sebep yüzünden; hem maliyet enflasyonu hem de beklenti enflasyonu yüzünden enflasyonun düşeceğini asla düşünmüyorum. Tam tersi enflasyon resmi olarak yüzde 100' ün üzerine, gayri resmi yüzde 200’e hiper enflasyona doğru gidiyor."
"Çare protesto"
Garo Paylan, "ne yapmak gerekiyor?" sorusunu da Peru’dan, Salvador’dan ve Türkiye’deki 2001 krizinden örnekler vererek yanıtlıyor. Erken seçime gitmek için halkın pahalılığı protesto etmesi gerekliliğini "tencere kaynamıyorsa protesto bir haktır" cümlesiyle özetliyor:
"Biz şu anda bir demokrasi değiliz ama demokrasiye dönmek için hak aramak gerekiyor. Peru'da, Salvador’da halk sokağa döküldü. Tencere, tava çalıyorlar, protestolar oluyor ve iktidarı seçime çağırıyorlar. Bunlar yalnızca oralarda olmadı, Türkiye'de de oldu. 2001 yılında derin bir ekonomik kriz yaşıyorduk.
O günlerde halk protestolara başladı ve bir cesur yürek, bir esnaf protesto olarak, yazar kasasını Başbakan’ın önüne attı. Bunun üzerine Türkiye erken seçime gitti. Şu anda seçime en geç on üç ay var ama Türkiye'nin on üç ay bekleyecek zamanı yok. Yapmamız gereken budur; demokratik protesto hakkımızı kullanmak, ‘geçinemiyoruz’ demek. Türkiye emin olun ki erken seçime gider.
Türkiye aslında şu anda toparlanabilecek durumda Ehil, vicdanlı, adaletli kadrolar iş başına gelse emin olun ki üç ayda bu ülkeye nefes aldırır, ama on üç ay sonra ‘kanama’ daha da artacak. Çocuklarımızın geleceği için, bir an önce seçime götürmek için protesto yapalım. Özetle tencere kaynamıyorsa protesto bir haktır."