Travmanın dilsizliğinden yasın öfkesine

Onca katliam hafızamızın neresinde depolanıyor ve bunlar olurken travmanın dilsizliğini yasın öfkesine dönüştürenlerden öğreneceğimiz neler olabilir?

"Hiçbirimiz 21. Yüzyılın böyle olacağını hayal etmemiştik!"

Merkezi Paris’te olan Uluslararası İnsan Hakları Konfederasyonu Genel Başkan Yardımcısı ve Aysel Tuğluk’un avukatlarından Reyhan Yalçındağ Baydemir’in yayın öncesi kısa sohbetimizde ve program sırasında söylediği cümle aklımda yankılanıp durdu.

Savaşın yeryüzünden silinmediği, ayrıcalıklı azınlık dışında insanların açlık ve yoksulluk çektiği, yersiz yurtsuzlaştığı, insan haklarının askıya alındığı, doğanın iliğine dek sömürülüp hayvanların zulüm gördüğü yüzyıl, Adorno’nun "artık şiir yazılamayacak barbar çağları" mı? Onca katliam hafızamızın neresinde depolanıyor ve bunlar olurken travmanın dilsizliğini yasın öfkesine dönüştürenlerden öğreneceğimiz neler olabilir?

Siyasetçi, avukat, birçok kadın örgütünün kurucusu ve Kürt halkının hafızası olarak nitelenen Aysel Tuğluk altı yıla yakın süredir tutuklu. Tuğluk’un ilerleyici demans hastalığının, cezaevinde tek başına yaşamını sürdüremeyecek aşamaya geldiğini, kendisini ziyaret eden yakınları, milletvekilleri kamuoyuyla paylaşıyor. Gerekçeleriyle itiraz edilen ve avukatları tarafından "ne bilimsel, ne hukuki, ne de etik bulunmayan" son iki Adli Tıp Kurumu kararı ile ceza infazının ertelenerek tedaviye ulaşım hakkının engellenmesi, insan onuruna yaraşır bir adalet isteğini de gölgeliyor.


Sanatçı Aslı Filiz’in Aysel Tuğluk için yaptığı "Hafıza" isimli çalışması.

Aysel Tuğluk’un hastalığı kadar onu bu aşamaya getiren siyasal atmosfer, toplumun kolektif hafızasında kayıtlı. Yok sayılan bir halka çektirilen acılara çocukluktaki tanıklık, ağabeyinin öldürülüşü, hukukçu olma kararı ve siyasi alandaki mücadeleleri, kurduğu kadın örgütleri ile kesintisiz devam eden direngen yaşamı; cezaevinden izinle katıldığı annesinin cenazesinde yaşadığı trajediyle bir kriz anına giriyor. Bu kriz anının adı her ne kadar ‘Alzheimer’ olsa da, annesinin naaşının toprağından çıkarılmasına tanıklığın adı ancak, insan eliyle gerçekleştirilen "ihanet travması" olabilir diye düşünmek mümkün.

10 Ekim katliamından ya da aynı dönemdeki havaalanı patlamasından sağ kurtulan, ancak zihinlerine yerleşen görüntülerden ve insanın insana ettiğinin dehşetini anlamlandıramayarak psikolojik yardım arayışında olan insanlardan farkı; "mahpus" olması.

'KISMI OLARAK SAVUNMA YAPABİLİR' RAPORUNU 25 YILLIK AVUKATLIK SÜRESİNCE DUYMADIM'

Kürt siyasetçi ve hukuk insanlarının; acılara rağmen taze tuttuğu hafızası ve mücadelesinde, Aysel Tuğluk gibi bir ismin hafıza yitimi belki de bir ilk. Avukatı Baydemir, 14 ay önce tam teşekküllü bir hastanede, günlerce süren tetkiklerle, ilgili uzmanlık alanları ve tanı testleriyle saptanan ilerleyici hastalık raporuna ve aradan geçen sürede hastalığın ilerlemesine rağmen, tedaviye ulaşım hakkının engellenmesini "hak gaspı" olarak nitelendiriyor.

Avukat Reyhan Baydemir’in tedavi ve infazın ertelenmesi talepleri ile Adli Tıp raporlarına itirazını dile getirdiği programda aktardıkları özetle şöyle:

"Son 6 yıldır HDP’li milletvekilleri, belediye başkanları, seçilmiş organlardaki meclis üyeleri veya yönetim kurulu üyelikleri yapanlar sistematik olarak tutuklamaya maruz kalıyor; bütün muhaliflerin olduğu gibi. Hukuka aykırı bu süreçlerin aslında anayasal siyasi faaliyet hakkı ve ifade özgürlüğü kapsamında korunan haklarının kullanımına dair olduğunu da belirtmek gerekir.

Sayın Tuğluk’un on yıl hükümlü olduğu dosyasının içeriği, sadece milletvekili iken yapmış olduğu basın açıklamaları, yine bütün ömrünü adamış olduğu Kürt sorununun demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözümüne dair konuşmaları ve yine kadının siyasette var olması ısrarına dair; tamamen ulusal sözleşmelerle ve anayasa ile güvence altına alınmış hakların kullanımı. Onun dışında HDP’li önceki dönem eş genel başkanları ve üyelerinin, milletvekillerinin ve bazı belediye başkanlarının içinde olduğu ve kamuoyunda Kobane olayları olarak bilinen Ankara 22 Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam eden dosyada da tutuklu durumda.

Sağlık durumu ile ilgili konulan tanının kronik ilerleyici bir hastalık olmasına rağmen hem tutukluluk durumuna itirazlarımız mütemadiyen reddediliyor hem de Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde yapılan, ceza mevzuatınca düzenlenen ve infazın ertelenmesi durumuna denk gelen konumuna rağmen, yasa kendisi için işletilmiyor.

Siyasi hayatta yaşattıkları her türlü hukuksuzluğu cezaevinde de yaşatmaya çalışan idari bürokrasi ve yönetim erki dışında, maalesef yargı erki de aynı biçimde davranıyor. Son derece detaylı belirlemelerle tanının konduğu, ayrıca hastalığın kronik aşamalarını ve durumun ne kadar vehamet içeren nitelikte olduğunu belirten rapor var. Buna rağmen Adli Tıp Kurumu’nun 4 Şubat’taki raporu ve ona itirazımız üzerine 25 Şubat tarihli, kısmi olarak savunma yapabileceğini söyleyen bir rapor var. Ben 25 yıllık avukat olarak böyle bir tanımla hayatım boyunca karşılaşmadım. Ceza muhakemesinde savunmayı kısmı yapabilme, tam yapabilme, eksik yapabilme gibi bir tanımlama olamaz.

ATK raporunda, kendisine rutin olarak ilacını veren cezaevi aile hekimliğinin hiçbir raporuna ya da tanıklığına başvurulmuyor. Yine, Aysel Hanım'la birlikte kalan ve onun günlük yaşamını kolaylaştıran, onların desteğiyle hayatını idame ettirdiği kadın mahpuslardan birinin bile beyanı alınmadan, son derece kaba hatlarla ve bilime, tıp etiğine aykırı bir karar sundu ATK mahkemeye."

'TEDAVİ AMAÇLI OLARAK İÜ TIP FAKÜLTESİ NÖROLOJİ ANABİLİM DALI'NA SEVKİNİ TALEP EDİYORUZ'

"Cezaevi hastalığını ağırlaştıran daha da kronik hale getiren bir sürece yol açtığı için insani koşullarda tedavisi gerçekleşene dek hukuki mücadelemiz sürecek. Aynı zamanda bu süreçte sorumluluğu ve imzası olan herkesle ilgili de idari ve adli soruşturma taleplerimiz var.

İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı, bu anlamda Türkiye'deki en donanımlı merkezlerden biri. Aysel Tuğluk’un tutuklu yargılandığı mahkemeye, dekanlık aracılığıyla hastalık sürecinin durdurulup yavaşlatılabileceğine dönük bir tedavi yapabileceğine ve bu anlamda merkezin tıbbi cihaz ve araçlarla, uzman hekimlerle eksiksiz bir merkez olduğuna dair bilimsel mütalaa yazıldı. Talebimiz, tedavi amaçlı olarak bu merkeze gönderilmesi. Bu süreç bile gerçekleşmiş değil. Israrla tedavi etmeyen, sadece yüzüne bakıp birkaç dakika görüp, bilim ve tıp etiğine aykırı biçimde raporlar hazırlanan bir süreçteyiz. Kendisini sağlıklı biçimde tedavi edebilecek merkezi de adres olarak gösterdik ama henüz bu talebimize de yanıt alabilmiş değiliz."

Reyhan Yalçındağ Baydemir programda verdiği bilgiler dışında Aysel Tuğluk’un hafızasından yara almasını dert edinen, üzerine söz söyleyip emek harcayanlara, özellikle kadın dayanışmasına da değindi. Tuğluk’a yazılan mektuplar, şiirler, trajedisini ve hafızasını aktaran sanat çalışmaları, dünyanın her yerinden tahliye çağrısı yapan "Binlerce Aysel"e ve dünyadaki kadın hareketinin öncü isimlerine onun adına teşekkür etti ve yetkililere şu çağrıyı yaptı:

"Bu süreçlerde imzası olan tüm adli bürokrasiye ‘lütfen hukuka uygun davranın, hukuka dönün!’ çağrısında bulunmak istiyorum çünkü bunun sonucunda her koşulda kutsal ve dokunulmaz olan yaşam hakkının sonlanmasına kadar vahim sonuçlar olabiliyor."

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ayla Türksoy Arşivi