Cenazeye saldırmaktan daha aşağılık ne olabilir?

Savaş suçlarını bir kenara bırakırsak, Tuğluk’un cenazesine yapılan saldırıya benzer bir örneğe rastlamadım. Türkiye şimdi gurur mu duyuyor, söyleyin bakalım?

Her toplumda, kültür ve inanışta ölüye saygı esastır. Endokannibalizm, yani ölüyü yemek gibi bize tuhaf, sapkın gelebilecek gelenekler için de geçerli bu. Mesela Papua Yeni Gine’de ölenin aile ve dostları, cesetten bir parça koparıp yiyerek ölenin bilgeliğini özümsediklerine inanılır. 

Modern kültürde nasıl ki yenidoğan bir bebeğe zarar vermek düşünülemezse bir insanın ölüsüne, cenazesine saldırmak da aynı derecede hastalıklı, kötücül, lanetlenecek bir zihniyetin ürünü sayılır.

Türkiye’ye gelince, ölüye saygı güya dinen de esastır ama yapılan cenaze vandallıkları nedense geçiştirilir.

Tutuklu HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Aysel Tuğluk, annesini kaybetti. Ana kızın birbirine kimbilir ne kadar hasret kaldıklarını, bu son ayrılığın Tuğluk’un hapiste olduğu zamana denk gelmesinin ne kadar acı olduğunu düşünürken cenazeye saldırıldığını öğrendik.

Hadise, cenaze törenine sıradan bir saldırı ve ırkçılığın ötesinde, son derecede ciddi, organize bir nefret suçuna işaret ediyor.

Hatun Tuğluk’un cenaze töreninde, ‘dışarıdan getirtildiği’ söylenen kişiler, sloganlarla karışık hakaretler yağdırırken polisin kılını kıpırdatmaması... ‘Burası Ermeni toprağı değil’ diye bağırılması... Saldırılar durdurulamadığı için, yeni defnedilen cenazenin çıkarılıp Dersim’e götürülmek zorunda kalınması... Hepsi, olayın sıradan bir ırkçı saldırının ötesinde olduğunu gösteriyor.

BUNU YAPAN BEBEK DE ÖLDÜRÜR

İster adı Hatun olsun, ister Nermin. İster Türk olsun, ister Kürt, ister Amerikalı. İster HDP’li olsun, ister AK Partili. İster dindar, ister Allahsız. Bir ölüye, bir cenazeye saldırmak bu dünyada yapılabilecek en aşağılık, en rezil eylemlerin başında gelir. Nokta.

Yakın zamanda ‘terörist’ diye cenazelerin vücut bütünlüğünü bozmaya yönelik saldırılara, sokaklarda ceset sürüklemelere, defin işlemlerinin aylarca, evet aylarca ertelenmesine şahit olduk. Uluslararası hukuka göre, bunlar savaş suçu klasmanında yer alıyor...

Yetmezmiş gibi şimdi de seçilmiş, özgürlüğünden yoksun bırakılmış bir Kürt siyasetçinin annesinin cenazesine saldırıyorlar! Bugün bunu yapan, yarın Alevilerden laiklere, her hedef gösterilene saldırır. Yaşlı bir kadının ölüsüne bunu yapan, bebek cenazesine de saldırır. Kendi annesini de döver, canı sıkıldı diye insan da öldürür, çocuğa da tecavüz eder. Çünkü hiçbir değeri, vicdanı, ahlakı yoktur, olamaz da.

Ne ala memleket değil mi?

Azınlıksan, yaşarken başını eğ, ezil, binbir haksızlığa uğra... Ölünce de rahat yok. Geride bırakılanlara zulüm yaşatmak ve ‘mesaj’ vermek adına, aşağılık saldırılara maruz kal.

Ancak burada sözümona cezalandırılan, ölü değil. Güçlü bir kadın ve Kürt siyasetinin önemli isimlerinden olan Aysel Tuğluk. Ve Tuğluk’un şahsında, ona inanan, onun değer ve etnik kökenini paylaşan, oy veren/vermeyen her öteki.

En yakınındakileri kaybedenler iyi bilir; bir insanın en kırılgan, en acılı, en zor zamanı, yakınını toprağa verdiği andır. Cenazede çekilmiş bir fotoğrafta, Aysel Tuğluk’un acıdan burkulmuş yüzüne bakarken şunu düşündüm:

O an, en zayıf anı gibi gözükebilir. Ama asıl zayıf olan, asıl acınası olan, bu saldırıyı yapan, emreden ve kollayanlar. Aşağılık eylemleriyle başarıya ulaşacaklarını sanıyorlarsa hayır, tarih bunları affetmeyecek.

Nefret suçları ve ırkçılık, Türkiye’ye has kavramlar değil. Yakın zamanda dünyanın herhangi bir yerinde benzer saldırılar olmuş diye merak ettim. İngilizce kaynakları taradığımda şunlar çıktı:

Şubat ve Mart 2017’de Philadelphia, Missouri ve Rochester’daki Yahudi mezarlıklarına peş peşe saldırılar yapıldı.Yüzlerce mezar taşı söküldü, yazılar kazıldı. Olayları ‘Nefret Suçu Görev Gücü’ (Hate Crime Task Force) araştırırken yapanları bulmak için para ödülü kondu. Başkan Trump saldırıları kınadı, ancak Trump’ın bizzatihi anti semitist hareketi cesaretlendirdiği de açıkça tartışıldı.

Benzerini yapın bakalım Türkiye’de, ne oluyor!?

Kaldı ki Türkiye’de azınlık mezarlıklarına –gizlice, alçakça- saldırmak, mezar taşı sökmek, ikonaların gözlerini oymak, ezelden beri cezalandırılmamış, hesabı sorulmamış eylemler olarak kaldı. Anadolu’nun her köşesinde bu tip utanç manzaraları öylece, gözümüzün içine bakarak durması boşa değil.

Bulabildiğim diğer yakın dönem ‘cenaze saldırıları’ savaş suçları olarak niteleniyor. Mesela Suudi Arabistan uçaklarının öncülüğündeki koalisyon güçlerinin, Yemen’in başkenti Sanaa’daki cenaze törenine yaptığı saldırı gibi. Ekim 2016’daki saldırıda çocuklar dahil, en az 100 kişi ölmüştü.

Savaş suçlarını bir kenara bırakırsak, Tuğluk’un cenazesine yapılan saldırıya benzer bir örneğe rastlamadım. Türkiye şimdi gurur mu duyuyor, söyleyin bakalım?

Siyasi, etnik, dini, sınıfsal olarak nerede durursak duralım, Tuğluk’un cenazesine yönelik organize saldırıyı lanetlemek, fail ve kışkırtıcılarının ortaya çıkarılması için sesimizi yükseltmek, boynumuzun borcu. Türkiye’deki tüm sivil ve siyasi kurumları, hemen şimdi, sesini çıkarmalı.                                                    

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehveş Evin Arşivi