Eser Karakaş
Cengiz Holding, Ciner Medya grubunu alabilir mi?
Tabii alabilir.
Girişim özgürlüğüdür.
Rahmetli Özal ANAP’ı kurarken siyasetin üç temel özgürlüğü, ifade özgürlüğünü, inanç özgürlüğünü ve girişim özgürlüğünü korumak zorunda olduğunu belirtirdi ve haklıydı.
Keşke ANAP’ın kuruluşunu izleyen yıllardan günümüze kadar bu üç temel özgürlük evrensel hukuk standartlarında kurumsal olarak güvence altına alınabilse idi, olmadı, olamadı ve maalesef bugünkü kaos ortamının içine düştük.
Gelelim bugünkü konumuza.
Basından öğreniyoruz, çok büyük bir taahhüt-müteahhitlik firması, holdingi Cengiz Holding Türkiye’nin önemli bir basın grubu olan Ciner Medya grubunu satın almak için görüşmelere başlamış; görüşmeler nasıl gelişir, nasıl bir fiyat belirlenir, bu fiyat nasıl finanse edilir, bilemiyoruz, süreç işlerse öğreneceğiz, merakla izleyeceğiz öğrenebileceğimiz kadarını.
Yukarıda da belirttim, girişim özgürlüğü temel bir özgürlük kategorisidir, bu temel ilke doğrultusunda Cengiz Holding ya da başka bir girişimci herhangi bir medya grubunu satın alabilirler, Rekabet Kurulunun rekabet hukukuna yönelik piyasa konsantrasyon, tekelleşme çekinceleri saklıdır.
KİRLİ İLİŞKİLER
Ancak, bu girişim özgürlüğünün hayata geçirilmesi bir medya grubunun satın alınması, el değiştirmesi konusuna taalluk eden bir eylem ise piyasa konsantrasyon, tekelleşme çekinceleri yanında başka çok önemli çekinceler de yasal düzeyde belirlenmelidir.
Ciner medya grubu ve Cengiz Holding örneğinde yukarıda belirttiğim gibi girişim hak ve özgürlüğü çerçevesinde Cengiz Holding’in basın sektörüne girmesine bir engel yoktur.
Yoktur ama Cengiz Holding bir kez bir medya grubunun sahibi olduktan sonra normal bir ülkede artık bir daha kamu ihalelerine Holding bünyesindeki başka bir şirket ile katılamaz, katılmamalıdır.
Basın, yasama, yargı ve yürütmeden sonra dördüncü kuvvet deniyor değil mi, dördüncü kuvvetin devlet ile iş yapmasının yanlış, çok yanlış olacağı açıktır.
Bu temel ve basit gerçek Cengiz Holding Ciner medya grubunu satın alırsa müteahhitlik hizmetleri üretmesine engel değildir ama bu müteahhitlik hizmetleri üretiminin devlet ile bir noktada kesişmemesi gerekmektedir.
Müteahhitlik yapmak ille de devlet ile iş yapmak değildir, olmak zorunda da hiç değildir.
Türkiye’nin siyasi kültüründe bu mümkün müdür?
Kanımca değildir.
Türkiye pratiğinde basın patronlarının daima yan işleri olmuştur ve bu yan işlerin önemli bir bölümünün yolları bir biçimde devletle kesişmiştir.
Cumhuriyet gibi bir gazetenin kurucusu Yunus Nadi’nin devlet ihalelerine girdiği, devletle madencilik işleri yaptığı çok iyi bilinen tarihsel gerçeklerdir.
Arada devletle hiç iş yapmayan basın patronları varsa, kendilerinden, hatıralarından özür dilerim.
DEMİRÖREN ÖRNEĞİ VE RANT AKTARIMI
Bu etik dışı ilişki aslında basın patronu ile yürütme erki arasında oyun teorisi terminolojisi ile bir tür kazan-kazan ilişkisi doğurmaktadır, kirli ihale ilişkileri nedeniyle basın patronu rekabetçi piyasa koşullarında elde edilemeyecek kârlar daha doğrusu rantlar etmekte, yürütme erki de basın üzerinden, son yılların malum lafı ile yandaş medya üzerinden siyasi rantların üzerine oturmaktadır.
Bu kirli ilişki türünün çözümü yasal düzeyde basın patronluğu ile kamu ihalelerine girişin bağının tümüyle koparılmasıdır ama hem parlamenter sistemde hem de bugünkü tuhaf cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde yürütme erki ile yasama erki arasında güçlü bir aritmetik bağ olduğu için bu tür yasal düzenlemelerin önü kesilmiş olmaktadır.
Mesele genelde sadece kamu ihaleleri de değildir, vergisel önlemler, meşru olmayan teşvikler, ucuz kağıt gibi destekler de hep olagelmiştir.
Çok değil, dört beş sene önce Demirören grubu medyaya girdiğinde, Hürriyet, CNN, Posta, vs., muhtemelen dünya basın tarihinin en büyük rant aktarımı bir kamu bankası üzerinden siyasi direktifle gerçekleşmiş ve çok büyük de bir kamu zararı koşulsuz siyasi destek karşısında oluşturulmuştur.
Gündeme gelen bu Ciner medya grubunun Cengiz Holding tarafından satın alınacağı haberi ya da rivayeti üzerine gidildiği takdirde tam bir Türkiye özeti olacaktır.
Eser Karakaş: Kadıköy Saint Joseph lisesi muzunu. 1978’de Boğaziçi Üniversitesi İİBF’den mezun oldu. Doktorasını 1985 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde yaptı. 1996’dan itibaren İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümü’nde profesör olarak ders verdi. Bahçeşehir Üniversitesi İİBF’de Dekanlık yaptı. 2016 yılında 675 sayılı KHK ile ihraç edildi. 2008 yılından itibaren Strasbourg Üniversitesi Science Po’da misafir öğretim görevlisi olarak bulunuyor.