Ceren Ergenç: Ukrayna işgali, ABD-Çin arasındaki sessiz dansı bozabilir

Ergenç’e göre 2018 tarihli anayasal değişiklik Çin’in kaderini belirliyor ve devlet yeni silahlanma hamlesi yapıyor. Putin’in Ukrayna hayali gibi, Şi Cinping’in de Tayvan’ı alma hayali var.

Putin’in Ukrayna işgali pamuk ipliğine bağlı uluslararası dengeleri daha şimdiden altüst etti. Önceki gün ABD başkanıyla görüşen Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Tayvan konusundaki hassasiyetlerini Joe Biden’e aktardığını, meselenin doğru ele alınmaması durumunda "ilişkilerinin zarar göreceğini" söyledi. 

Dünyanın nereye doğru gittiğini anlamak için Çin’e yakından bakmak gerekiyor. Peki Çin 2018 yılından itibaren neden silahlanmaya, hava ve deniz kuvvetlerine yatırım yapıyor? Çin’in dünya tahayyülü ne? Çin ve ABD’nin Tayvan’da bir savaşa girişme ihtimali nedir? 

Xi'an Jiaotong-Liverpool Üniversitesi Çin Çalışmaları Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Ceren Ergenç’le ilk bölümü dün yayınlanan söyleşimize devam ediyoruz…

ABD’ye veya 'olası tehditlere’ karşı Çin’de görünür bir askerileşme, silahlanma var mı?

Evet, var. Ama bu da Çin’in dijital pazara hâkim olma hedefiyle aynı anda ilerleyen bir program. Mao sonrası dönemde Çin ordusu fakir, eğitimsiz, eski teknolojiliyken, zamanla modernize edilerek profesyonelleşti. Fakat Şi Cinping’in ikinci dönemine kadar bile hâlâ büyük, hantal, gelişmiş ülkelerle mukayese kabul etmeyecek gerilikteydi. Bugün de Çin teknolojik veya donanımsal olarak en gelişmiş ordulardan birine sahip değil. Ama 2018 yılı önemli bir dönüm noktası oldu. 

Ne oldu?

Aynı yıl, Çin’in kaderini değiştirecek önemde bir anayasal değişiklik yapıldı. Bu değişiklik daha ziyade liderlerle ilgili başlık bağlamında gündem oldu. Liderlerin Mao gibi ölünceye kadar başta kalmamasını, kontrol edilemeyecek bir güce kavuşmamasını öngören anayasal hüküm değişti. Oysa daha önceki hükme göre her lider ancak beşer yıl iki dönem, yani toplam on yıl başkanlık yapabilecekti. Şi Cinping 2018’deki değişiklikle iki dönem kuralını kaldırdı ve 2022 yılının Ekim ayında belki de üçüncü dönemde de başkanlık yapacak. Bu nedenle "Şi yeni Mao mu, ölünceye kadar başta mı kalacak" tartışmaları hâlen Çin’de devam ediyor. 

Peki orduya ilişkin nasıl bir düzenleme yapıldı?

Bu daha az fark edilen ama en az liderlik dönemine ilişkin düzenleme kadar önemliydi. Şi, Çin ordusunu ABD ordusuna benzer biçimde yeniden yapılandırdı.

ÇİN ASKER-SANAYİ İŞBİRLİĞİYLE HAVA KUVVETLERİNDE İLERİ BİR DÜZEYE GELDİ

Nasıl yaptı bunu?

Asker-sanayi işbirliğini kurumsallaştırdı Şi. Daha ziyade karacı olan Çin ordusunda deniz, hava kuvvetlerine, uzay, bilişim ve teknolojik araçlara ağırlık verilmesi öngörüldü. Özellikle orduda havacılık, uzay ve dijital teknolojiler sivil sanayilerle ilişkilendirildi. Birkaç yıl önce ABD ile yaşanan Huawei krizinin arkasında sadece dijital pazar rekabeti değil, Çin’in orduda yaptığı bu dizayn da yatıyordu. ABD, "Çin bizden teknoloji çalıyor" diyordu ama bu yeni bir şey değil.

Huawei krizinin bu kadar büyütülmesi, şirketin başkanının Kanada’da yakalanması, iade tartışmaları vs, bu ve benzeri şirketlerin, asker-sanayi işbirliği dolayısıyla doğrudan Çin ordusuna çalıştığı yönündeki korkuya dayanıyordu. Keza son yıllarda birçok ABD’li bilim insanı, sonradan beraat da etseler, Çin’e casusluk yapma suçlamasıyla tutuklandı. Çünkü ABD vatandaşı bile olsalar, Çin kökenli bilim insanlarının Çin hükümetine teknolojik bilgileri sızdıracakları kaygısı var ABD hükümetinde. ABD’de son yıllarda bu kaygının ayyuka çıkmasının temel nedeni, Çin’in orduya dair 2018’deki düzenlemesine dayanıyor. 

Temel ağırlığın havacılığa verildiğini söylediniz. Çin hava kuvvetlerinde nasıl bir düzenlemeye gidildi?

Çin zaten sivil havacılığa yatırım yapıyordu ama asker-sanayi işbirliğiyle birlikte akıllı füzeler, dronlar, yapay zekâyla kontrol edilebilen hava araçları konusunda ileri bir düzeye gelindi. Çin’in Ukrayna işgali sürecinde Rusya’ya askeri yardım yapıp yapmayacağı tartışması da bu ilerlemeye dayanıyor. Çin böyle bir desteği vermediğini, bunun ABD’nin propagandası olduğunu söylüyor.

Çin’in insansız hava araçlarının üretim parçalarını Rusya’ya satma konusunda savaştan çok önce imzalanan bir anlaşması olduğu söyleniyor. Ama Çin bugün bile o parçaları Rusya’ya satsa, bunların Ukrayna işgali sürecine kadar kullanıma hazır hale getirilmesi mümkün olmadığı da söyleniyor. Çünkü bunların Rus teçhizatlarına entegre edilmesi, nasıl kullanılacağının öğretilmesi epey zaman alıcı olur. Öte yandan zaten Çin için bu, bütün çıkarlarına aykırı şekilde, kendisini tamamen Rusya’nın yanında bulacağı bir hamle olur. 

ÇİN KÜRESEL GÜÇ HALİNE GELDİKÇE SAVAŞLARA KARIŞMAMA PRENSİBİNİ UYGULAMAKTA ZORLANIYOR

Çin’in dış politika stratejisi dünyadaki savaşlara dahil veya müdahil olmamaya mı dayanıyor?

Böyle bir dış politika prensibi var ama bu prensibin uygulanması, Çin küresel bir güç hale geldikçe daha da zorlaşıyor. Çünkü uluslararası toplumun Çin’den beklentileri artıyor. O yüzden Çin olabildiğince ara yollar bulmaya çalışıyor. Mesela, yakın zamana kadar Birleşmiş Milletler’e barış koruma operasyonları için çok nadiren asker veriyordu Çin. Daha ziyade maddi yardım yapıyor ve bu nedenle BM’nin en büyük maddi destekçilerinden biri Çin. Yani Çin, kendisinden beklenen "sorumlu süper güç" adımlarını askeri değil, parasal desteklerle karşılamaya yöneliyor. Çünkü Çin, kendi askerinin hiçbir ülkenin askeriyle karşı karşıya gelmesini istemiyor. Ama bunun istisnaları da oldu.

Nerede, nasıl?

Çin kendini güvende hissettiği birtakım bölgeler için BM’ye koruma gücü desteği sunuyor. Onda bile daha ziyade ilkyardım ekibi gibi yarı-sivil sağlık personeli göndermeye özen gösteriyor. Çin, BM’de barış koruma gücü konusundaki oylamalarda genelde çekimser veya ret oyu kullanıyor. Çünkü barış koruma gücünü bile ülkelerin içişlerine müdahale olarak görüyor. Örneğin, Çin Libya için BM kararını onaylamıştı ama ama Kaddafi’nin öldürülmesi üzerine kendisini aldatılmış hissetti. Çünkü Çin, Libya’da iç savaşı durdurma ama rejime bir müdahalede bulunmama prensibiyle yola çıkmıştı. 

ÇİN’İN KUŞAK VE YOL GİRİŞİMİ, RUSYA’NIN ORTA ASYA’DAKİ VARLIĞINI TEHDİT EDEBİLİR

Çin’in hem askeri hem de ekonomik anlamda yer yer ABD’yi aşan gelişiminin bir süre sonra bu iki ülke arasında sıcak savaşa kadar gidebileceğine dair felaket senaryoları da çiziliyor. Sizce henüz soğuk savaş aşamasındaki gerilimin geleceği ne olur?

Esas güç savaşı Çin’le ABD arasında yaşanacak ve Rusya’nın ikincil bir rolü olacak. Ama Ukrayna işgaliyle birlikte Rusya bu ikincil rolü kabul etmeyeceğini, sahnedeki ana aktörlerden biri olmak istediğini gösterdi. Dolayısıyla Ukrayna işgalinin nasıl sonuçlanacağı, Rusya’nın güçlenerek mi, yoksa tamamen izole olarak mı bu savaştan çıkacağı çok belirleyici olacak. 

Çin açısından Rusya nasıl bir güç? Rakip mi, ebedi dost mu, potansiyel düşman mı?

Çin açısından Rusya kendisinden daha güçsüz ama yanıbaşında olduğu için de gözardı edemeyeceği kadar önemli bir komşu. Orta Asya’daki ilişkilerini bir gerilim olmadan idare etmeyi başarıyorlar. İlk bölgesel işbirlikleri Şanghay İşbirliği Örgütü’yle başladığında Çin ve Rusya eşit ağırlığa sahipti ama daha sonra Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi’ni başlatması, Rusya’nın hilafına oldu. Çünkü Kuşak ve Yol Girişimi, Rusya’nın bütün Orta Asya’daki varlığını tehdit edebilecek bir proje. Ama bunun iki ülke arasında bir çatışmaya dönüşmemesi için bir iş bölümü yaptılar.

Çin Şanghay İşbirliği Örgütü’nde ağırlığı Rusya’ya bıraktı, kendisi de Kuşak ve Yol Girişimi’ni aldı. İki ülke Orta Asya’da çıkarlarının çatıştığının farkındalar ama bu çıkar çatışmasını sıcak çatışmaya dönüştürmemeyi şimdiye kadar başardılar. Çin’in Rusya’ya karşı ana politikası "idare etme." Ocak ayı başında Kazakistan’da yaşanan protestolara Çin ve Rusya hazırlıksız yakalandı ve bir anda karşı karşıya geldiler. Ama sonra bu çatışmada orta yolu bulup ilerlediler. 

ABD’Lİ MUHAFAZAKARLARA GÖRE ÇİN, TAYVAN VE GÜNEYDOĞU ASYA’DA HER AN SAVAŞ BAŞLATABİLİR

Bunu Ukrayna’da da yapabilecekler mi?

Çin aynı tutumu Ukrayna için de sergiliyor. Bir yandan Rusya’yı idare etmeye çalışıyor ve kendi kamuoyunda Rusya karşıtlığının yükselmesini engelliyor. Bu yüzden, Ukrayna işgaline dair her açıklamasına "ülkelerin toprak bütünlüğü, egemenlik hakkı önemlidir, buna Ukrayna dâhildir" diye başlıyor ve "ama tüm tarafların güvenlik kaygılarını da dikkate almak gerekiyor" diyerek bitiriyor. 

Tıpkı İstanbul depremini bekler gibi, ABD ve Çin’in er veya geç sıcak bir savaşa girişebileceği tehlikesi var mı? Bu iki gücün yeryüzündeki çıkar emellerinin dünyayı böyle bir felakete sürükleme ihtimali size yakın geliyor mu?

Aslında çıkar çatışmaları zaten vekalet savaşları üzerinden yapılıyor ve büyük güçlerin doğrudan karşı karşıya gelmek yerine vekalet savaşları üzerinden ilerleyeceği anlaşılıyor. Dolayısıyla Asya-Pasifik’te sıcak bir savaşın meydana gelme ihtimali çok düşük. ABD’nin muhafazakâr kanadının yansıttıklarına bakılırsa Tayvan ve Güneydoğu Asya’daki Çin donanması her an bir sıcak savaşı başlatabilir. Ama Güney Çin Denizi’nde bir sıcak çatışma yaşanma ihtimali çok düşük. Çünkü ne Çin böyle bir savaşı ister, ne de küçük veya orta büyüklükteki Güneydoğu Asya ülkeleri böyle bir savaşı göze alır. Aksine, bu ülkeler ABD ve Çin arasına sıkışmış olmaktan çok rahatsız. Güneydoğu Asya ülkeleri iki büyük güç arasında denge siyasetini sonsuza kadar sürdürmek istiyorlar. Tayvan konusu ise ikircikli. 

Neden? 

Çin’in ulusal kimliği içinde Tayvan’ın tekrar anakaraya dâhil edilme arzusu var. Ama Şi Cinping’in iddialı bir dış politikası olduğu için bu arzuyu daha agresif biçimde dile getiriyor. Günün birinde Tayvan’ın anakaraya bağlanacağına herkes bir şekilde kâni olmuş durumda. 

TAYVAN’A ASKERİ BİR MÜDAHALE DURUMUNDA ABD ORDUSU YARDIMA GELMEK ZORUNDA

Peki Çin’in Tayvan’ı, Rusya’nın Ukrayna’ya yaptığı gibi işgal harekatıyla kendine katmaya çalışma ihtimali var mı?

ABD ile Tayvan arasındaki güvenlik anlaşmasına göre Tayvan’a askeri bir müdahale olması halinde ABD ordusu yardıma gelmek zorunda. Bugüne kadarki sinyaller, ABD’nin Çin’le, Çin’in burnunun dibinde bir savaşa girmek istemediği yönünde. O yüzden bir yandan ABD’nin muhafazakâr çevrelerinde "kanımız pahasına Tayvan’ı savunuruz" söylemi olduğu halde, somut politikalarda hem Demokrat hem de Cumhuriyetçi ABD yönetimleri, Tayvan bağlamlı bir çatışma olasılığı belirdiğinde, sorunu diplomatik yollarla çözmeye meylediyor. Çünkü Tayvan üzerinden Çin’le sıcak bir savaşa girmeyi ABD de istemiyor. Bununla birlikte şimdiye kadar Çin ve ABD sessiz güç dansı içindeydi ama Rusya’nın Ukrayna işgali bu dansı bozabilir. 

Küresel bir güç olarak Çin’in dünyaya dair gelecek tahayyülü ne? 

Çin’in küresel sisteme dair normatif bir tahayyülü yok ve yeryüzüne bir değerler sistemi oturtmayı planlamıyor. Çin’in esas amacı kendi içinde toplumun refahı ve Parti-Devlet bekasının devamı. Bütün politikalar bu amacı gerçekleştirmeye dayanıyor. Fakat Kuşak ve Yol Girişimi’nde olduğu gibi, Çin geliştikçe, gücü de kendi sınırlarını aşıyor ve küresel ekonomiye hakim olmaya başlıyor. Örneğin yeşil teknoloji pazarının tamamını ele geçirmiş durumda. Ama Çin’in dünyaya hakim olduğunda küresel kapitalist sistemi değiştireceği yönündeki söylem gerçeği yansıtmıyor. Çin, var olan kapitalist sistem içinde güvenli ve giderek daha üstün bir pozisyona gelmek istiyor. BM içinde Trump ABD’sinin boşalttığı bir çok komiteye Çin talip oldu. Bu şekilde BM sistemine de içeriden hakimiyet kurmaya başladı. Dolayısıyla Çin, BM içinde de birtakım değişiklikler yapmaya çalışıyor. 

ÇİN’İN EN BÜYÜK KORKUSU, YOKSUL YENİ KUŞAĞIN BİR TOPLUMSAL KALKIŞMAYA GİRİŞMESİ

Ne gibi değişiklikler mesela?

Örneğin Çin, ABD çıktıktan sonra BM İnsan Hakları Konseyi’nin başına geçti ve şu anda BM’ye, dolayısıyla uluslararası toplama şunu kabul ettirmeye çalışıyor: Temel insan hakları kavramı şu anda siyasi-yasal haklar olarak tanımlanıyor. Çin, "kalkınmacı haklar" dediği kolektif hakların da temel insan hakları sayılmasını istiyor. Eğitim, barınma, güvenli yaşama erişim hakkı vs, de "temel insan hakkı sayılsın" diyor Çin. Ama bunu da kendisini korumak için istiyor aslında.

Nasıl yani?

İnsan hakları siyasi düzlemde tanımlandığında Çin’in karnesi çok kötü. Örgütlenme, basın, konuşma özgürlüğü konusunda Çin’in hangi noktada olduğu biliniyor. Ama "kalkınmacı haklar" da temel insan haklarına dâhil edildiğinde, Çin’in karne notları artacak. Zira her ne kadar güvencesiz işçilerin yaygınlığı ortada olsa da, ABD’yle kıyaslandığında Çin eğitim, barınma, sağlık konusunda daha başarılı bir refah devleti olarak ortaya çıkıyor. Sağlık sistemi ABD’kinden daha gelişkin, eğitim sistemi çok daha ucuz ve yaygın vs. Köylü ve kentli yoksulluğu var ama yine de nüfusun önemli bir bölümünün yaşam şartları kendi anne-babalarının kuşağından daha iyi durumda. Öte yandan şu an üniversiteden mezun olanlar açısından da durum çok parlak görünmeyebilir ve Çin’in en büyük korkusu bunun bir toplumsal kalkışmaya dönüşmesi. 

ÇİN HALKININ ÖZGÜRLEŞME TALEBİ TİANANMEN MEYDANI’NDA KALICI OLARAK DARBELENDİ 

Yakın vadede mi?

Hayır, bu uzun vadeli bir projeksiyon. Şu anda zengin-fakir uçurumu çok derin, gelir ve varlık dağılımı hakeza ama buna rağmen refah düzeyinde genel bir artış var. Dolayısıyla kalkınmacı haklar temel insan haklarına dâhil edildiğinde Çin’in insan haklarındaki kırık notları daha az görünür hale gelecek. Amaç da bu zaten. Çin’in BM İnsan Hakları Konseyı’ndeki bu yönlü çabaları "yeni bir dünya kuracağız, siz de onun içinde yerinizi alın" gibi bir amaca değil, kendisini temize çıkarmaya dayanıyor. 

Çin’de hâlihazırda ÇKP’ye veya yeni sermayedar sınıfa yönelik bir muhalefet, kıpırdanma söz konusu mu?

Belli dönemlerde muhalefetin çok güçlendiği zamanlar oldu. 1989’da kentli işçilerin, öğrencilerin ve aydınların üç aya yayılan bir toplumsal hareketi yaşandı. Olaylar, protestocuların Pekin’in Taksim Meydanı gibi bir yer olan Tiananmen Meydanı işgal etmesine kadar vardı. Eylemciler hükümetle pazarlık etmeye çalıştılar. Rejim değişikliği değil, daha ziyade siyasi özgürlükler ve ekonomik haklar talep ediyorlardı. O dönem özelleştirmeler yüzünden zenginler artmış, halk çok yoksullaşmıştı. Bunlara karşı ekonomi politikasında değişim ve bu değişimleri talep edebilmek için siyasi haklar istemişlerdi. 

Sonuç ne oldu?

Hükümet içinde bu sese kulak vermek gerektiğini söyleyenler de vardı ama protestoları bastırma yanlıları ağırlık kazandı. Tiananmen Meydanı’nda halkın üzerine tanklar sürüldü, keskin nişancılar çok sayıda insan öldürdü. Öğrenci liderleri ya yakalanıp hapse atıldı veya ülkeden kaçmak zorunda kaldı. Böylece Tiananmen Meydanı’nda halkın siyasi özgürleşme talebi kalıcı olarak darbelendi.

Yani 1989’dan beri yeni bir toplumsal kalkışma hiç yaşanmadı mı?

O günden beri de ciddi, örgütlü bir siyasi veya toplumsal muhalefet olmadı, olamadı. Bunu da orta-üst sınıfı ÇKP’nin içine çekerek, medya ve akademi üzerindeki baskıyı, sansürü artırarak, işçi örgütlenmesinin belini kırarak yaptı. Dolayısıyla şu anda örgütlü bir muhalefetten bahsetmek mümkün değil. Belli aralıklarla işçi grupları başlarını dışarı çıkarıyorlar, bazı kanaat önderleri mektuplar yazıyorlar ama hemen arkasından hapse giriyorlar, işlerini kaybediyorlar.

1990’larda ve 2000’lerde sivil toplum kuruluşları çok etkiliydi. En örgütlü hak arayışları STK’lar üzerinden yapılıyordu. Çünkü Hong-Kong o zaman görece daha özerkti ve anakaradaki STK’ları destekliyordu. Tiananmen olaylarında bastırılan örgütlenme özellikle 2000’li yıllarda STK’larda kısmen vücut buldu. Ama o da zaman içinde ya bastırılarak dağıtıldı veya devletten proje verilerek  "bağlandı."

MARKSİZM TOPLULUKLARI İÇİNDE GELİŞEN ÖĞRENCİ GRUPLARI İŞÇİLERLE İLİŞKİ KURUNCA KAPILARINA KİLİT VVURULDU

Yani şu anda bir işçi, öğrenci vs, örgütlenmesi yok mu?

Grevler var ama belediyeler şirketlere işçilerle sorunları tek tek çözmeye ve şirketleri özel sözleşme imzalamaya yönlendirerek bunların örgütlü biçimde yayılmasını önlüyor. Öğrenciler tamamen örgütsüz. Birkaç yıl önce Marksizm toplulukları içinde bir öğrenci örgütlenmesi ortaya çıktı. Bu öğrenciler fabrikalara gidip işçilerle ilişki kurmaya başlayınca, bu öğrenci topluluklarının da kapısına kilit vuruldu, öncü öğrenciler tutuklandı. 

Gazeteciler açısından Çin’de durum nedir?

2000’li yıllarda Çin’in araştırmacı gazetecilik açısından altın yılları yaşandı. Nispeten bağımsız gazeteler ve onların maddi kaynakları vardı. Devletten özerktiler ve koruyucu hamileri bulunuyordu. Bu şekilde çok önemli araştırmacı gazetecilik faaliyetleri yürütüldü. Ama 2010’lu yıllarda ona da neşter vuruldu, araştırmacı gazeteciler gazeteciliği bırakmak zorunda kaldı. Bugün de basın sektörü çok zayıf. Çünkü kimse kariyerini basında devam ettirmek istemiyor. Bununla birlikte sosyal medyanın etkisi, sansüre rağmen çok artmış durumda. Çin halkı sansürü atlama konusunda epey önemli taktikler geliştirmiş olduğu için hükümetin bir adım önünde. Muhalif seslerin kendilerini en çok gösterebildiği yer sosyal medya. 

COVID-19 SALGINI ÇİN AÇISINDAN ULUSLARARASI ALANDA BİR İMAJ SORUNUNA DÖNÜŞTÜ

Koronavirüs salgınının Çin’e toplumsal ve siyasal açıdan etkileri nasıl oldu?

Virüsün buradan çıkması Çin için birkaç açıdan sarsıcı oldu. Bir kere kendi sağlık sisteminin yeterli olup olmadığını test etmek zorunda kaldı ki, bu sınavdan başarılı çıktı. Öte yandan kendi içinde bir meşruiyet kaygısı yaşadı Çin. Çünkü daha önceki SARS salgınını valilikler, işlerini kaybetme korkusuyla geç bildirmişlerdi. Bu sefer aynısı olmasın diye çok çaba sarf edildi. Daha sonra salgının yayılıp yayılmaması hükümet açısından bir meşruiyet sınavına dönüştü.

Virüs 2020 yılının Ocak ayında çıktı ama nisan ayına geldiğinde Çin’de Koronavirüs salgını bitmişti! Fakat Trump’ın "Çin virüsü" tanımlaması dâhil çeşitli suçlamalar, salgın ABD-Çin arasındaki gerilimin yeni başlığına ve uluslararası alanda bir imaj sorununa dönüştü. Devlet bunun üzerine ülke içinde kesinlikle salgının tekrar çıkmamasına ve virüsün de Çin kaynaklı olmadığını uluslararası alanda kanıtlamaya çalıştı. Bu olmayınca da kamu diplomasisiyle, ücretsiz testler, aşılar dağıtarak bu imajı düzeltmeye çalıştı. 

Ama son günlerde Çin’de yine salgının patlak verdiği söyleniyor…

Patlak verdi denilen, 1,5 milyar nüfuslu ülkede 3,500 vak’a ve önemli bir bölümü hastaneye yatmadan atlatabilecek durumda. Ama Çin’de eğer pozitifseniz, hiçbir sorun yaşamadığınız halde hastaneye yatmak zorundasınız. Dahası, vak’a çıkan bir yerde, bütün kentte tek bir vak’a görülmeyene kadar herkes testten geçmek zorunda. 

Şİ, EKİM 2022’DEKİ SEÇİMLERE KADAR SAVAŞ VE SALGIN DAHİL, MEŞRUİYETİNE GÖLGE DÜŞÜRECEK HİÇBİR ŞEYE İZİN VERMEMEYE KARARLI

Siz Çin’in hangi kentinde yaşıyorsunuz?

Benim yaşadığım Suzhou, Çin için küçük bir kent, 10 milyon nüfusluk. İki hafta önce burada 8 pozitif vaka çıktı diye 15 gün boyunca tüm nüfus her gün testten geçti. Salgını bu şekilde idare ediyorlar ama artık bu tedbirlerin gevşetilmesi konusunda aykırı sesler çıkmaya başladı. Çünkü test politikasının yanısıra hâlâ çok ciddi bir seyahat yasağı uygulanıyor. Bizim mesela Temmuz 2021’den beri şehirden sadece bir veya iki hafta çıkmamıza izin verildi. Dışarıdan Çin’e gelen uçakların çoğu iptal edilmiş durumda, vizeler çıkmıyor. Bunun yakın gelecekte değişme ihtimali yok. Çünkü Ekim ayında Şi’nin üçüncü döneme devam edip etmeyeceği belli olacak. O zamana kadar meşruiyetine gölge düşürecek hiçbir şeye izin vermemeye niyetli görünüyor. Bunun içinde savaşlar da, salgın da dâhil. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
İrfan Aktan Arşivi