Koray Düzgören
Ceylanpınar katliamının gerçek failleri açıklanmalı
AKP iktidarının 'diyalog sürecini’ bitirerek savaşın yeniden başlamasına gerekçe yaptığı Ceylanpınar’da 2 polisin öldürülmesi davasında, tüm sanıklar 'cinayet' suçlamasından beraat etti.
Böylece iktidarın maskesi de düşmüş oldu.
22 Temmuz 2015’te işlenen bu cinayet sonrasında Erdoğan ve diğer yetkililerin yaptığı açıklamalar hala kulaklarımızda.
Bu açıklamalar eşliğinde 24 Temmuz’da savaş uçaklarının Kandil Dağı ve çevresindeki PKK hedeflerini bombalamak üzere havalandıklarını da çok iyi hatırlıyoruz.
Önce, Kürt meselesinin barışçı çözümü için müzakere masasının kurulması amacına yönelik 28 Şubat Mutabakatı Erdoğan tarafından inkar edilerek süreç bitirildi. Ardından bu cinayet gerekçe gösterilerek çatışma süreci savaşa dönüştü.
İki polisin katledilmesi, anında ‘PKK’nin cinayeti’ olarak kamuoyuna duyuruldu. Gerek Erdoğan, gerekse diğer yetkililer savaşın başlatılmasının sebebi olarak bu olayı gösterdiler. Bu arada Kürt siyasi hareketini de suçlamayı ihmal etmediler.
Aradan geçen 2.5 yıl içinde olayın faili olarak yakalanan 4’ü tutuklu 9 sanık, haklarında yeterli kanıt bulunamayınca mahkeme tarafından beraat ettirildiler.
Mahkemenin verdiği beraat kararı, bu davanın düzmece bir dava olduğunun da ispatı oldu.
Bütün sanıkların beraati bu davayı bitirdi.
Böylesine önemli bir cinayetin adeta dosyası kapatıldı ya da kapatılmak istendi.
Ama asıl soru olan 'cinayetin gerçek faili ya da failleri kim' sorusunu ise ortada bıraktı.
O zaman 'bu karanlık cinayetin arkasında devlet içindeki çok boyutlu kirli ilişkiler mi var' sorusunu sormanın tam zamanıdır.
FETÖ’NÜN CİNAYETTEKİ PARMAĞI
Olayı başından beri yakından izleyen Cumhuriyet Gazetesi yazarı Ayşe Yıldırım, davanın karar duruşmasının öncesinde, 1 Mart tarihli yazısında, katliam davasındaki bu karanlık noktalara değiniyor.
"İki buçuk yıldan fazladır cinayet suçlamasıyla tutuklu olan dört isim hakkındaki tek elle tutulur "delil" polis imdat hattına yapılan iki ihbar telefonu. İkisi de birbirinin aynı olan telefonlar. Vicdanlarının sızladığını söyleyen ve polisleri vuranların isimlerini vereceklerini söyleyen kişiler. (…) Oysa polislerin öldürüldüğü evde onların hiçbirinin parmak izi bulunmadı. Tam aksine eve hiç gitmediğini söyleyen bir polis memurunun parmak izine rastlandı.
Sanıkların lehine olabilecek deliller görmezden gelindi. Olay günü sanıkların nerede olduğunu gösteren HTS kayıtları ise hiçbir kopyası alınmadan savcılık tarafından imha edildi."
Davayla ilgili tutarsızlıklar ve gariplikler bu kadarla sınırlı da değil. Fethullah Gülen cemaat uzantılarının da işin içinde olduğu anlaşılıyor."
Yıldırım ilginçlikleri anlatmaya devam ediyor:
"Gençleri tutuklayan hâkim Nurettin Bulut, 15 Temmuz sonrası "FETÖ"den tutuklandı. İddianameyi hazırlayan savcı Mehmet Kıvanç Kılsızoğlu, genç yaşına rağmen terfi edip Ankara’ya Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Merkezi’ne hâkim olarak atandı. Söz konusu merkezde darbe girişimi sonrası 14 savcı gözetiminde "FETÖ" şüphesiyle arama yapıldığını ekleyelim.
Otopsi savcısı dahil 22 polis "FETÖ"cü olduğu suçlamasıyla açığa alınıp, tutuklanıp, ihraç edildi."
Tabii bunlar olurken suçsuz yere tutuklanan 4 sanığın tutukluluğu devam ediyordu.
Bu noktada Yıldırım, söz konusu eve hiç gitmediğini söylemesine rağmen evdeki 10 farklı parmak izinden dördü kendisine ait çıkan polis Burak Koru hakkında hiçbir işlem yapılmadığına da dikkati çekiyor.
Oysa cinayetle ilgili en ilginç nokta bu olduğu halde mahkeme, bunu dikkate bile almıyor. Kararını verip şimdilik dosyayı kapatıyor.
Sonuç olarak bu önemli dava, böylesine karışık bir "FETÖ" müdahalesi söz konusuyken çözüm süreci gibi çok önemli bir girişimin sonlandırılmasının bahanesi olabildi.
Cinayeti FETÖ bağlantısına yüklemek mümkün olsa bile bu operasyonun arkasındaki gerçek iradenin AKP iktidarı olduğunu söylemeye gerek bile yok.
Yıldırım'ın yazısında belirttiği gibi, "Bu cinayet, HDP milletvekillerinin dokunulmazlık fezlekelerinde olduğu gibi, çözüm sürecini bitirme bahanesi olarak tezgahlanan olaylarda hala FETÖ-AKP işbirliğinin Kürtlere karşı tam gaz sürdüğünün kanıtı."
Avukat Hüseyin Akay, henüz işlerinin bitmediğini ve davanın peşinde olacaklarını söyledi.
Şimdi başta Erdoğan olmak üzere iktidar yetkilileri yine kalkıp bu cinayetle ilgili olarak "Aldatıldık" mı diyecekler?