CHP, AKP ve Diyanet

Kimse laik bir devlette din hizmeti vergilerle finanse edilemez demiyor, vergi kamu hizmetini finanse etmek içindir, bir devlette din hizmeti vergilerle finanse edilir ise din hizmetinin kamu hizmeti olduğu anlaşılır ve bu devlete de laik devlet denemez.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın (DİB) kurumsal, anayasal yapısı Anayasanın temel ilkelerine ve özellikle de 2. Maddesindeki laik devlet ilkesine tamamen aykırı bir yapı; eleştiri oklarının en çok yöneltildiği Başkan Ali Erbaş kanımca hiç de önemli değil, ciddiye alınabilecek biri de değil, Ali gider, Veli gelir,

Ancak, Türkiye’de kendilerine yanlış bir terminoloji ile laik diyen kimileri Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kurumsal-anayasal-tarihsel yapısına, finansman biçimine toz kondurmuyorlar, Sünni Müslüman ve Müslüman olmayan vatandaşlarımızın da bu kurumun uygulamalarının finansmanına mecburen, bu kurumdan hizmet almaksızın katılmalarına itiraz etmiyorlar, sonra da kafayı Ali Erbaş’ın Ayasofya’da minbere kılıçla çıkmasına takıyorlar, sanki Ali Erbaş görevden alınsa, yerine de Cumhuriyet ilkelerine daha yakın biri atansa sorun çözümlenecekmiş gibi.

Geçen hafta sosyal medyada gazeteci Fatih Altaylı’nın gırgır bir videosu vardı, Altaylı bu videoda bir Diyanet görevlisini bence de haklı olarak çok sert eleştiriyordu, “verdiğim vergiden boğazından geçen haram olsun (mealen)” diyordu, kısmen haklı yine ama bu eleştiriler sezdiğim kadarıyla edep ve mantık sınırlarını epeydir çok aşmış oldukları görülen bazı DİB görevlilerine yönelikti, Diyanet’in “normal!!!!!” işleyişine yani Musevi, Hristiyan, Alevi, ateist ya da başka bir inanca sahip vatandaşların ödedikleri vergilerle maaş alınmasına bir itiraz yok, bu anlayışa göre DİB Anayasa 136’ya, kendi kanununa göre işlerse cici bir kurum oluyor, kimse laik bir devlette din hizmeti vergilerle finanse edilemez demiyor, vergi kamu hizmetini finanse etmek içindir ve bir hizmet ancak kamu hizmeti ise vergilerle finanse edilebilir, bir devlette din hizmeti vergilerle finanse edilir ise din hizmetinin kamu hizmeti olduğu anlaşılır ve bu devlete de laik devlet denemez.

Meseleye biraz kafa yoranlar, okuyanlar mevcut çok yanlış yapının alternatifinin illa da sivil toplum finansmanı olmadığını bilir, din hizmeti Diyanet tarafından gönüllü bir fon (earmarking) sistemi ile finanse edilebilir ve doğrusu da kanımca budur.

Yukarıda “kendilerine yanlış bir terminoloji ile laik diyenler” ifadesini kullandım çünkü insanlar, toplumlar laik olamazlar, laiklik insanlar için yapılmış bir tanımlama değildir, laiklik bir devlet özelliğidir, insanlar ancak laik devleti savunurlar ya da savunmazlar ama laik ya da anti-laik olamazlar, bu terminoloji kullanımı da yine kanımca çok önemli laiklik kavramının yerli yerine oturması için.

Siyasal partilerin laikliğe yaklaşımları da çok ilginçtir ülkemizde, çok iyi hatırlıyorum, biliyorum 2002’de iktidara gelene kadar hatta 2010’ların başlarında tamamen şaşırana, yoldan çıkana kadar tanıdığım AKP’lilerin tümü ya da kısm-ı azamı sadece DİB uygulamalarına değil kurumsal-anayasal yapıya da karşı idiler, hatta benim gibi düşünenlere “biz partili olarak söyleyemiyoruz, aman siz korkmayın” diyorlardı, sonra Ankaralılaşma (Mehmet Altan terimi) tamamlandıkça hidayete erdiler, bütün görüşlerinden ve DİB yaklaşımlarından tornistan ettiler, tüm eski söylemlerini, AB, LGBT, “Üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğü” ve çok sayıda benzerleri, yediler, yuttular sıkılmadan, yüzleri kızarmadan.

MESELE KİŞİ SORUNU DEĞİL

CHP’lilerin de DİB’e yaklaşımı çok gırgırdır, onlar da Diyaneti hiç karıştırmadan laiklik tartışırlar, savunurlar, mevcut uygulamalara, kimi edepsizlere çok haklı olarak karşıdırlar ama meselenin bir uygulama sorunu, kişi sorunu değil, kurumsal-anayasal bir sorun olduğunu dile getirmezler, Aleviler başta olmak üzere tüm yurttaşların, Rumların, Musevilerin, Ermenilerin, ateistlerin ve Sünni Müslüman olmayan başkalarının Diyanet'in büyük bütçesini finanse etmesine karşı çıkmazlar.

Bazı Alevi derneklerinin önerdiği “Dedelere de maaş bağlansın, biz de DİB’de temsil edilelim” görüşü de çok yanlıştır, laik bir devlette sorun Alevi dedelerinin bütçeden pay almamaları değil, DİB imamlarının maaşlı memur olmasındadır.

14-28 Mayıs seçimleri öncesi bir Cumhur ittifakından kimileri CHP’nin DİB’i kapatmak istediğini söylediğinde Özgür Özel’in “Diyaneti biz (CHP) kurduk, Atatürk kurdu, neden DİB’i kapatalım!” mealinde bir cevap verdi ve böylece DİB’in mevcut anayasal-kurumsal yapısını onaylamış oldu. Tarihsel olarak DİB’i Atatürk’ün kurduğu da tartışılır, 3 Mart 1924 tarihinde kabul edilen 429 sayılı yasayla din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasını sağlamak üzere “Şer’iyye ve Evkaf Vekâleti, Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Vekâletleri” kaldırılmış, yerine Diyanet İşleri Başkanlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Genel Kurmay Başkanlığı kurulmuştur, hem Diyanet hem Genelkurmay Osmanlı ilgili yapılanmalarının devamıdırlar.

Şayet Diyaneti Atatürk kurdu dersek, TSK’yı da Atatürk’ün kurduğunu söylemek durumunda kalırız (3 Mart 1924, aynı kanunla kurulmuşlardır) bu değerlendirmeye muhtemelen ilk önce Genelkurmay karşı çıkar, açın Genelkurmay’ın sitesini, TSK’nın M.Ö.’ye dayandığını okuyacaksınız.

3 Mart 1924’de Atatürk ve arkadaşlarının yaptığı doğru şey Genelkurmay ve Diyanet’in bakanlık statülerini kaldırmış olmalarıdır, 1920’de de zaten bir Milli Savunma Bakanlığı kurulmuş idi

Diyanet bir de hukuk sistemimizin en tuhaf (aklıma gelen en hafif kelime) yasa maddesi ile, Siyasi Partiler Kanunu M.89, korunmaktadır, DİB’i genel idare dışına çıkarmak isteyen partilerin kapatılacağı hükme bağlanmış, böylece DİB yani Anayasa Madde 136, Anayasanın değiştirilemez maddelerinin içine kulağı tersten göstererek sokulmuştur.

Tarihçi değilim, 3 Mart 1924 tarihli yasal düzenlemelere bir şey söyleyemem, muhtemelen o tarihte gerekliydiler ama bir yurttaşım ve 2023 senesinde yani Cumhuriyetin yüzüncü yılında artık DİB’in mevcut finansman biçiminin demokratik bir hukuk devleti ile bağdaşamayacağı çok açıktır.


Eser Karakaş: Kadıköy Saint Joseph lisesi muzunu. 1978’de Boğaziçi Üniversitesi İİBF’den mezun oldu. Doktorasını 1985 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde yaptı. 1996’dan itibaren İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümü’nde profesör olarak ders verdi. Bahçeşehir Üniversitesi İİBF’de Dekanlık yaptı. 2016 yılında 675 sayılı KHK ile ihraç edildi. 2008 yılından itibaren Strasbourg Üniversitesi Science Po’da misafir öğretim görevlisi olarak bulunuyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eser Karakaş Arşivi