İnci Hekimoğlu
CHP’nin ayağındaki pranga
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, seçim yenilgisinin ardından kurultay isteyen partililere tüzüğü gösterip, "yeterli imzayı toplayın sonra gelin" dedikten sonra adeta "değişim gerekiyorsa onu da ben yaparım" der gibi "CHP’de önemli değişiklikler olacak, göreceksiniz" açıklamasını yaptı.
Kendisini değiştirmeyeceğini göre, bu açıklama partinin Merkez Yürütme Kurulu’nda (MYK) yer alan isimleri değiştireceği yönünde bir mesaj olarak yorumlandı.
İlginç olan Kılıçdaroğlu’nun planladığı değişikliği, ‘siyaset yapma ve örgütlenme biçimi, ideolojik duruşu, eleştiri-özeleştiri mekanizmalarının kurulması’ gibi temel noktalar konusunda bir değişim olabileceği yönünde yorumlayan tek bir partili çıkmadı.
Kılıçdaroğlu’nun ‘değişim’ anlayışına haksızlık etmeyelim. İçinde farklı eğilimleri barındıran muhaliflerin bir kısmının da ‘değişim’den anladığı pek farklı değil. ABD’nin ‘Rahip Brunson’ krizinin sonucu olarak, Türkiye’ye ambargo başlatması ve İçişleri ile Adalet Bakanını hedef alan kısıtlamalar getirmesi üzerine, hem parti yönetiminin hem de bazı muhaliflerin aldığı tavır birbirinden pek farklı olmadı.
CHP’nin uzun yıllardır ayağından söküp atamadığı pranga da bu zaten.
Muhalefetin gündeminde, yönetimin Kürt meselesi başta olmak üzere, ülkenin bütün temel meselelerinde kendi sözünü, siyasetini üretemiyor oluşu yok mesela.
ABD ile yaşanan krizde jet hızıyla "Yenikapı Ruhu"na dönen yönetime, muhaliflerinden bir partili de çıkıp, "madem yargı bağımsızdı, madem adalet vardı, niye yürüdük onca yolu" demedi.
Kurultay için imza atan bir tek partili çıkıp da "CHP’yi operasyon için hedef göstererek basbayağı ‘terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte yardım, yataklık etmekle suçladığı için İçişleri Bakanı Soylu’nun istifasını isteyen biz değil miydik" diye sormadı.
Soylu yeniden İçişleri Bakanı olduğu gibi, CHP’yi hedef alan sözlerini Başkan Erdoğan tekrarlamakla yetinmedi, operasyon sinyaliyle de güçlendirdi. AKP 5. Olağan Kadın Kolları Kongresi'nde "Parlamentoya girsinler diye onlara destek verenler de bunun hesabını verecekler" dedi.
Üstelik Erdoğan’ın açıklaması, CHP’nin ABD ile AKP krizinde "yerli-milli" safta yer almasının ardından geldi.
Erdoğan’ın sözlerine yalnız HDP tepki gösterdi. CHP’nin hiçbir kesiminden ses çıkmadı. Oysa HDP zaten Erdoğan’ın hedefinde. Bu sözlerle kast edilen doğrudan CHP’nin kurumsal kimliği ile seçmeniydi.
Seçimlerde cansiparane alanlarda görev yapan partililerine ve seçmen iradesine sahip çıkmayan CHP, bu tehdidi de duymazlıktan gelmeyi tercih etti. Yönetimiyle, muhalifiyle…
Yine İçişleri Bakanı Soylu’nun Hakkari'de PKK saldırısı olduğu iddia edilen, bir anneyle bebeğinin hayatını kaybettiği olaydan sonra yaptığı ilk açıklama "Artık hiçbirisi ne bizim operasyonlarımıza laf söyleyebilir, ne mahkemelerimize yargılamalarımıza laf söyleyebilir" oldu.
Demek ki bundan böyle operasyonların hukuk içinde kalıp kalmadığı sorgulanamaz, insan hakları söz konusu bile edilemez, hatta yargılamaların usul ve yasalara uygunluğu tartışılamaz.
"Adalet Yürüyüşü" yapan CHP’lilerin hiçbir kesiminden yine ses çıkmadı.
Hâlâ kendilerini bütün haksızlık ve hukuksuzluklardan azade sanıyor olamazlar. Bu durumda geriye ya CHP kadrolarını esir almış "yerli-milli" refleks ya da olup bitenleri ve olacakları okumaktan aciz, siyaset üretmek yerine koltuk kapmaya odaklanmış AKP’den çok da farklı olmayan umutsuz bir parti kalıyor.
Bugüne kadar CHP’yi AKP endeksli politika yapmakla, cesur siyaset üretememekle suçlayan muhaliflerin de Türkiye’nin temel meselelerinde bir ‘cesaret’ gösterisine tanık olamadık. Siyaset üretmek için yönetime gelmeleri gerekmiyor herhalde.
Her şey bir yana, Muharrem İnce veya Kılıçdaroğlu, seçim gecesi ağzı burnu kırılarak sandıktan uzaklaştırılan müşahitleri, namluların ucunda görev yapan kurul üyelerini, avukatları toplayıp dinleme gereği bile duymadılar. Bir kişiyi bile yanlarına alıp, basın toplantısı yapmayı düşünmediler.
O denli zor koşullarda seçim kurullarına yaptıkları itirazları takip eden var mı, merak ediyorum.
Muhaliflerle yönetim arasındaki fark, ne siyaset alanına ne sahaya yansımadığı için de imza tartışması, kurultay olup olmayacağı, doğal olarak sınırlı çevrenin gündemini işgal ediyor.
Her iki kesimin de seçmeni, parti tabanını ‘değişim’ tartışmalarına dahil edecek mekanizmalar kurma çabası olmadığından, ‘kurultay’ tartışmaları, partiden de siyasetten de uzaklaştıran, bıktıran bir parti içi iktidar mücadelesi olarak yansıyor.
Yönetimin "imza sayısı yeterli değil" açıklaması üzerine, muhaliflerden İlke İrade Grubu’nun genel merkez önüne oturma eylemine çağırmasına bakalım taban ne yanıt verecek.
Ben sadece bunu merak ediyorum.