İnci Hekimoğlu
CHP, yeni partiler ve iktidar
CHP odaklı fırtına önümüzdeki günlerde siyaset arenasında daha çok komplo, kumpas, şantaj göreceğimizin habercisi. HDP ile başlayan, CHP ile süren, daha parti bile kurulmadan Ali Babacan’a yönelik "FETÖ bağlantılı dosya" tehdidiyle işaretini veren iktidar karşıtı her siyasi aktörün çeşitli araçlarla kuşatılmaya çalışılacağı bir süreç bu.
HDP yargı ve polis sopasıyla anayasal ve yasal haklarını kullanamaz hale getirilip fiilen kapatılmaya çalışılırken, CHP için de farklı yollar deneniyor. Parti içi hiziplerin köpürtülmesi ile kaşınırken, bir yandan da "terör işbirlikçisi" ilan edilerek bir sonraki adımın hazırlığı yapılıyor. Tıpkı HDP’ye yapıldığı gibi kamuoyu nezdinde meşruiyeti ve itibarı zedelenerek, yargı yoluyla etkisizleştirmenin taşları döşeniyor.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin domino ettiği iktidar, oy ve güven erimesini eski, bildik çekirdek devlet araçlarıyla baskılamaya çalışıyor.
Epeydir iktidar blokunun hedefinde olan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, islamofaşist bir rejimin inşasına giden yolun en kritik virajlarında verdiği tüm desteğe rağmen Bahçeli tarafından "milli güvenlik sorunu" ilan edilmesi, yalnızca yerel seçim başarısına bağlanamaz.
Kuşkusuz Millet İttifakı’ndaki başarılı hamleleri ve HDP’li seçmenin oyunu alma başarısı bir etken ama kamuoyu araştırma sonuçlarına göre hâlâ iktidara aday görülen bir parti konumuna gelmekten uzak olduğu da ortada.
Milliyetçilere, ülkücülere, dincilere, ulusalcılara ve de sol, demokrat kesimlere mesaj vermeye çalışan CHP’nin yarattığı kafa karışıklığı yalnız oy bandının yüzde 25’in üzerine çıkmasına engel olmuyor, aynı zamanda siyasi hedeflerinin arkasında cesaret ve kararlılık göremeyen kitleler için de yeterli güveni yaratamıyor.
Bu ortadayken Bahçeli’nin, ana muhalefet liderinin "denetim ve kontrolden" çıktığına ilişkin sözlerine büyüteç tutmak ayrıca gerekli. Herhalde iktidar blokunu ve derin mahfilleri en çok ürküten mesele CHP’nin statükocu çizgiden sapma göstermesi.
İktidarın zamana ve zemine göre farklı anlamlar yüklemesine rağmen, "millilik", "vatanseverlik" üzerinden kurduğu hegemonyaya her defasında teslim olan Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir yandan da demokrasi, hukuk ve özgürlük talebini dillendirerek düştüğü tutarsızlık, izlediği ikircikli politika CHP’yi operasyonlara açık hale getiren en önemli faktör. CHP’nin yalpalama hali, parti içi ve dışındaki odaklara CHP’yi yeniden hizaya çekmek, kararsızlığını çekirdek devlet lehine çevirmek için hamle yapma cesareti veriyor.
İktidara yakınlığı bilinen Talat Atilla gibi şaibeli bir isimle Rahmi Turan gibi magazinin ‘duayeni’ bir ismin, ulusalcı kesimlerin en gözde gazetesi üzerinden CHP’de yarattığı krizi bu hamlelerden biri olarak değerlendirmek gerek.
Evet Kemal Kılıçdaroğlu’nin liderlik vasıflarına haiz olmadığını bir kere daha gördük ama "Saray’ın CHP’yi hedef aldığına" ilişkin sözleri de yabana atılamaz.
Çok yakın geçmişte MHP’deki olağanüstü kurultay kararının yargı eliyle nasıl engellendiğine, Cumhur İttifakı’nın ortak adayı olacağı söylentisinden sonra Abdullah Gül’e Savunma Bakanlığı ve MİT ile yapılan helikopterli ziyaretine, iktidarın başbakanına bile Pelikan dosyası ile yapılan operasyona tanık olduk.
Kılıçdaroğlu’nun Saray’a giden CHP’li tartışmasından önce, Saray müdahalesine ilişkin MİT’i işaret etmesi, kendisine somut bilgilerin geldiğini gösteriyor zaten. Ancak ulusalcı kanadın, yine ulusalcı kanattan Muharrem İnce adı üzerinden CHP’yi gündeme taşıması dikkate değer önemde.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun parti içindeki ulusalcı kanadı pasifize ettiği, hatta kendisinden sonrası için de partinin başına genç ve değişime açık bir ismi hazırladığı iddia ediliyor.
Ayrıca yeni Anayasa’da Kürt meselesinin daha eşitlikçi ele alınması, belediyelerin en azından AB yerel yönetimler kapsamında merkezden bağımsızlaştırılması gibi CHP’nin geleneksel politikalarında değişikliğe gidilmesi yönünde görüş ağırlığı olduğu da gelen bilgiler arasında. CHP krizindeki odağın ulusalcı nitelik taşımasını bu iddialar ışığında okumanın, Bahçeli’nin Kılıçdaroğlu’nu çetelere, fanatik militanlara, derin odaklara açık hedef hale getirmesinin nedenini biraz da buralarda aramalı.
Açık ki tümden denetimden çıkmış bir CHP, hele de Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan gibi isimlerin yeni partilerle birlikte dönmesi ile iktidarın yıllardır üzerinde at koşturduğu zemini altından çekebilecek potansiyeli taşıyor.
Gerek Babacan gerekse Davutoğlu’nun, -geçmiş günahları bir yana- AKP-MHP dışındaki bütün muhalefetle "parlamenter rejim" ya da "güçlendirilmiş kuvvetler ayrılığı" asgari müştereğinde buluşabilir oluşu, kurulması hedeflenen rejim için önemli bir tehdit oluşturuyor.
Yeni partiler daha faaliyete geçmeden AKP’den 60 bine yakın kişinin istifa etmesi, partilerin kuruluşundan sonra istifalara çok sayıda milletvekilinin de ekleneceğinin konuşuluyor olması rejim için tehdidin boyutunu da gösteriyor.
Dolayısıyla varlığını, iktidarının kalıcılığına bağlamış siyasetçilerin muhalif bütün siyasi oluşumlara karşı "kanın son damlasına kadar" savaşacağı açık. Bir süredir ortalıkta görünmeyen Sedat Peker’in Vatan Partisi İl Başkanıyla ortaya çıkması da başvurulacak savaş araçlarının niteliğine ilişkin fikir veriyor.