Çubuk'ta ikinci perde: Çocuklar sanık sandalyesinde!

Bugün Türkiye yakın siyasi tarihinin en önemli linç girişimi olayı ile ilgili 10 çocuk sanık sandalyesinde oturacak!

CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Çubuk’ta uğradığı linç girişimine ilişkin dava bu hafta başladı. Kılıçdaroğlu’na linç girişimi 21 Nisan 2019’da gerçekleşmişti, davanın açılması ise tam bir buçuk yılı buldu.

Bu bir buçuk yılda Türkiye’de,

Sokak ortasında bir milletvekili dört beş kişinin fiziksel saldırısına uğradı,

Bir mafya ağası ana muhalefet partisi liderini alenen tehdit etti,

Türkiye’nin en büyük kentinin belediye başkanına bir suikast hazırlığı olduğu ortaya çıktı.

Kılıçdaroğlu’na yönelik Çubuk’taki linç girişimi öyle dehşet vericiydi ki;

Bu dehşetengiz manzaraya karşın 46 şüpheliden birinin bile tutuklanmaması, soruşturma savcısının olayı ağırdan alması, davanın açılmasının bir buçuk yıl gibi uzun bir süreye yayılması, İçişleri Bakanlığı başta olmak üzere iktidarın bu linç girişimini sadece CHP’ye yönelik bir öfke şeklinde göstererek küçültmeye çalışması,

Demokrasi karşıtı ne kadar hücre varsa uyandırıp, hepimizin üzerine kara bir örtü olarak serilmesine neden oldu.

Türkiye, bu linç girişimine yönelik cezasızlık karşısında hemen her gün hukuk dışı aktörlerin tehditvari tutumları karşısında kaygı ve korku dolu bir toplumun fotoğrafını tartışıyor.

Pazartesi günü Çubuk Adliyesi’nde yaşananlara bakılırsa, bu ve benzeri fotoğrafları tartışmaya da devam edeceğiz.

Öncelikle duruşmanın yapıldığı gün Çubuk Adliyesi ve etrafında alınan güvenlik önlemleri çok dikkat çekiciydi. Mahkemeye izleyici olarak gelen milletvekillerinin hepsinin isimleri önceden bildirilmişti. Emniyet’in elinde bir liste vardı ve listede gelenlerin isimleri kontrol edilerek içeri alınıyorlardı. Gelenlerin hepsinin ağzından aynı cümleler dökülüyordu:

"Cenaze günü bu önlemler alınsaydı, bu olaylar yaşanmayacaktı!"

Kılıçdaroğlu’na yönelik linç girişiminden tutun, CHP Liderine yönelik mafya tehdidine kadar ülkede herkes bu ve benzeri saldırıların CHP’ye yönelik olmadığını toplumun tüm kesimlerine yönelik olduğunu dile getirse de duruşmayı sadece 5 basın yayın organı izledi. Mahkeme Başkanı bu kadar az sayıda basın mensubuna bile tahammül edemedi! Önce gazetecilerin içeri alınmasına izin vermedi, uzun süren pazarlıkların ardından az sayıda gazeteci belli sürelerle duruşmayı takip edebildi.

CHP Liderine yönelik linç girişimi ile duruşmanın başlaması arasındaki bir buçuk yıllık zaman dilimine karşın, Savcının olanca özensiz iddianamesi de dikkat çekiciydi. İddianame henüz ilk duruşmada boşa çıktı, Hakim yargılama boyunca hem sanık anlatımlarını doğrulama/ispatlama hem de olayın gidişatına ilişkin delillerin tümünde CHP’nin hazırladığı Çubuk Raporu'ndan yararlandı.

Çubuk Adliyesi’nde olan bitinler arasında bizi en fazla dehşete sürükleyen ise sanıkların üzerindeki keyfiyet ve rahatlıktı.

İfadeler birbirine öyle karıştı ki;

Bir ara duruşmada Türkiye’nin Ana Muhalefet Liderine yönelik linç girişimi mi yargılanıyor yoksa Çubuk’un o köyündeki aileler arasındaki küslükler mi konuşuluyor, birbirine karıştı. Bir sanık kendisine yöneltilen suçlamalar için, "O benim halamın kızıdır. Kendisiyle kavgalı olduğumuz için beni ihbar etmiş" dedi, bir diğeri de köyde aileler arası husumetten yola çıkıp savunmaya yapmaya çalıştı.

İlk duruşmada yargılanan 36 sanık da gerçekleşen linç girişiminin ne denli dehşet verici olduğuna ilişkin en küçük bir algı yoktu. Onlardan biri, Kemal Kılıçdaroğlu’nun girdiği evi gösterip "yakın, yakın bu evi" diye bağıran ve o çıkışıyla da hepimizin hafızasında bir Madımak’ı canlandıran kadın sanıktı.

"Ben yakın diye bağırmadım, anaların yüreği yanıyor diye bağırdım" dedi.

Hakim, bu savunma üzerine sanığın "yakın" diye bağırdığı görüntüleri gösterince de "O ses bana ait değil"dedi.

Bu amatörce ve özensiz savunmaların kendiliğinden gerçekleşen bir linç olayına galeyana gelerek karışmış bulunan bir avuç çaresiz insanın kendini kurtarma çabaları olarak yorumlamak, fazla iyi niyetli bir girişim olur. Duruşmanın başından sonuna tüm sanıkların ifade ettiği bazı cümleler, olayın asıl failinin ve azmettiricisinin kimler olduğunu hissettiriyor.

Evin yakılmasını isteyen kadın sanık, "Bana ‘Teröristi eve sokmuşlar sen gelmiyor musun?’ dediler, ben de evde terörist var diye gittim" diyordu. Kendisinin 15 Temmuz gazisi olduğunu belirten başka bir sanık, "Kılıçdaroğlu’nun HDP ile ittifak yapmasını kabul etmedim" dedi. Başka bir sanık "CHP Genel Başkanı yerel seçimler için HDP ile ittifak yaptı, bizim köyümüzde ne işi vardı? Niye geldi? Bizim köyümüzü provoke etmek için mi geldiler?" dedi.

O gün linç girişiminden sonra ben de CHP Genel Merkezi’ne gitmiş ve Kılıçdaroğlu’nun yanında yer alıp, yaralanan milletvekilleriyle görüşmüştüm. CHP Ankara Milletvekili Yıldırım Kaya’nın bacaklarındaki morlukları gözlerimle görmüştüm. Yıldırım Kaya da duruşmanın olduğu gün Çubuk Adliyesi’nde yer alan milletvekillerindendi. Kendisine öfkeyle dik dik bakan bir sanığa önce "Ne oluyor?" diye sordu, o soru sanıkların avukatlarıyla birlikte CHP Milletvekilleriyle tartışmasına kadar uzadı.

İfadeler ne olursa olsun hem HDP ile ittifak ayrıntıları hem de duruşma salonuna kadar uzayan bu öfke birikimi, iktidarı muhalefete yönelik nefret dilinin nerelere kadar uzadığını apaçık gösteriyor.

İster ceza verilsin ister verilmesin ama

Pazartesi günü Çubuk Adliyesi’ne çıkarılan 36 kişiyle bu davanın sınırlandırılması insanların aklıyla alay etmekten başka bir şey değil.

CHP Liderinin avukatı Celal Çelik, o gün duruşma salonunda çok dikkat çekici ayrıntıları gündeme getirdi. Bu ayrıntılar daha önce de defalarca CHP’liler tarafından her fırsatta dile getirilmişti. Bir kez daha mahkeme salonunda dile getirilenler arasında, şehit cenazelerindeki prosedürün o gün bir şekilde uygulanmamış olmasıydı.

"Şehit cenazelerinde cenaze namazının ardından şehidin naaşı bir yere kadar takip edilir, protokol bir süre naaşı takip ettikten sonra buradan ayrılır." diyordu Avukat Çelik. Ama o gün ne olduysa Milli Savunma Bakanı namazın hemen ardından olay yerinden ayrılmış ve CHP lideri kalabalığın arasında tek başına bırakılmıştı. Duruşma sırasında bile ilçede kuş uçurulmazken, protokol geldiğinde ilçede alınan güvenlik önlemlerin azlığı da sorular arasında.

Bir provokasyondan bahsediyordu Avukat Çelik ve apaçık bir organize işten!

İşte tüm bunları açığa çıkaracak olan da etkili bir soruşturma sonunda ortaya çıkacak bir iddianame üzerinden Ağır Ceza Mahkemesi’nde gerçekleşecek bir yargılama olacaktı.

Asliye Ceza Mahkemesi, bu taleplere karşın yetkisizlik kararı vermedi ve dosyayı Ağır Ceza Mahkemesi’ne göndermedi.

Muhalefet böyle büyük organize bir provokasyondan bahsederken,

Bugün Çubuk Adliyesi’nde linç girişimine ilişkin olarak açılan ikinci dava başlıyor.

Kimse umutlanmasın, bu dava aylardır sorulan bu ve benzeri sorulara yanıt vermeyecek,

46 sanıktan 36’sının yargılanmasına pazartesi günü başlanmıştı,

Bugün de 46 sanıktan yaşları 18 ‘in altında olan 10 çocuk yarın linç girişimi nedeniyle hakim karşısına çıkacak.

Tüm bu yaşananlar karşısında, çok trajikomik ama

Bugün Türkiye yakın siyasi tarihinin en önemli linç girişimi olayı ile ilgili 10 çocuk sanık sandalyesinde oturacak!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Sibel Hürtaş Arşivi