Koray Düzgören
Demirtaş’a sahip çıkmak muhalefete sahip çıkmaktır
Türkiye’de giderek otoriterleşen, faşizme yönelen AKP iktidarı 2018’e doludizgin girdi.
HDP’li milletvekillerine birbiri peşi sıra cezalar yağmaya başladı.
Tutuklamalar, operasyonlar hız kesmek bir yana daha da yoğunlaşıyor. OHAL 6’ıncı kezdir uzatılıyor. Kanun Gücündeki Kararnameler, OHAL’i bir dikta rejimine dönüştürüyor, Meclis tamamen devre dışı bırakılır, göstermelik hale getirilirken Saray’ın tek adam yönetimi pekiştiriliyor.
Erdoğan iktidarı, bunları yaparken çok rahat. Çünkü ülkede HDP ve bazı demokratik kitle örgütlerinin dışında ciddi bir karşı duruş, muhalefet yok.
Ana muhalefet partisi CHP, devlete biat anlayışını terk edemediği için muhalefet bir yana sık sık iktidarın destekçisi konumuna düşüyor. Hatta zaman zaman iktidardan daha tutucu, daha milliyetçi, daha devletçi ve hatta daha savaşçı politikaları destekleyebiliyor.
Kısacası Türkiye’nin ciddi bir muhalefete ihtiyacı var. Faşizmle etkili bir şekilde mücadele etmenin yolu, ülkedeki bütün muhalif güçlerin örgütlenmesi, biraraya gelmesi, güçlerini tek cephede birleştirmesi ile mümkün.
Bunu Kılıçdaroğlu’nun yapamayacağını, hatta onun böyle bir şeyi yapmak istemediğini cümle alem biliyor.
Bunu yapabilecek kapasitede tek liderin, zindanda olmasına rağmen HDP’nin Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş olduğu ise HDP’ye oy versin vermesin birçok insanın kabul ettiği bir gerçek.
Zaten Erdoğan tarafından hiçbir hukuki gerekçeye dayanmadan siyasi nedenlerle, sadece muhalefet yaptığı için zindana atılmasının nedeni de bu.
Erdoğan siyaseten kendisine bir tek Demirtaş’ı rakip olarak görüyor.
4 Kasım 2016’da gözaltına alınıp tutuklanan Demirtaş, hala yargıç ve mahkeme karşısına çıkartılamadı.
Siyasi iktidar, Demirtaş’ın mahkeme salonunda bile olsa kamuoyu önüne çıkmasını istemiyor. Ülkenin tek hakimi olan Erdoğan, tutuklu bir liderin mahkeme salonunda vereceği mesajlardan, yapacağı açıklamalardan ve konuşmasıyla etkileyeceği kamuoyundan çok korkuyor. Mümkün olsa, Demirtaş’ı hiç mahkeme karşısına falan çıkartmadan doğru bir hücreye kapatıp dışarıyla bütün ilişkisini kesecek. Ama bunu yapamıyor.
Sonuç şu:
Ülkenin en etkin muhalefet lideri muhalefet yapmasın, muhalif güçleri toplamasın ve ülkede yerleştirilmeye çalışılan OHAL faşizmine karşı tek adam iktidarını engellemek için kitleleri buluşturmasın diye zindana atılıyor.
Zindana atılmasının üzerinden bir yıldan fazla bir zaman geçtiği halde o direniyor. Hukuk dışı, insan haklarına aykırı OHAL koşulları ve siyasi iktidarın faşizan uygulamaları kuşkusuz liderin muhalefet faaliyetlerini zorlaştırıyor. Partisiyle, muhalif kesimlerle iletişimi büyük ölçüde kısıtlanıyor ama değişen bir şey yok. Muhaliflerin önemli bir bölümü, olumsuz şartlara rağmen onu lider olarak görmeyi tercih ediyor.
DEMİRTAŞ’IN TARTIŞMALI MEKTUBU
Ve işte bu lider, Demirtaş, 2018’e girişimizle birlikte 11 Şubat’ta yapılacak HDP Kongresi’nde eşbaşkanlık görevini bırakacağına ilişkin bir mektup yayınladı. Partisine gönderdiği, aynı zamanda da kamuoyuna açıkladığı uzunca mektupta özetle şunları söyledi:
"11 Şubat’ta gerçekleşecek olan Olağan Kongremizde, Parti Meclisimiz, Merkez Yürütme Kurulumuz ve diğer yönetim organlarımızda güçlendirme amacıyla değişikliklere gidilecektir. Yeni siyasal mücadele dönemini daha güçlü karşılamak, demokratik siyasete demokrasi kültürünü kazandırmak, koltuk ve makam için değil halk adına siyaset yapma bilincini geliştirmek ve yeni arkadaşlarla, yeni bir heyecanla yola devam etmek için bu kongrede Eş Genel Başkanlığa aday olmayacağımın şimdiden bilinmesini istiyorum."
Bu açıklama üzerine değişik mecralarda yoğun bir tartışma süreci başladı. Artı Gerçek’te de bazı arkadaşlarımız bu konudaki düşüncelerini açıkladılar. Genel olarak çoğunluk, Demirtaş’ın ayrılmasına karşı. Demirtaş’ın etkili bir muhalefet lideri olarak sadece Kürt kesimine değil, Kürt olmayan kesimlere de hitap edebilen ve onları da etkileyen başarılı bir lider olduğu konusunda ittifak var.
Durum bu şekilde belirtildikten sonra Demirtaş’ın bu kararının HDP Kongresi’nce kabul edilmemesi genel bir talep olarak ortaya çıkıyor.
Tabii bu açıklama üzerine HDP içinden yapılan açıklamalar var. HDP Grubu’nun yaptığı açıklama da kuşkusuz önemli. Grubun açıklamasında Demirtaş’ın kararı için,"Demirtaş’ın ‘Eş Genel Başkanlığa aday olmama' kararını üzüntü ama saygıyla karşılıyoruz." deniliyor.
Sonrasında ise şunlar söyleniyor:
"Sevgili yoldaşımızın siyasi rehinelik koşullarında uzun ve ciddi bir muhasebeyle ulaştığı bu karara büyük bir değer biçiyoruz. Önümüzde açılan yeni mücadele döneminin gereklerini değerlendirerek aldığı kararın ancak HDP'nin kurumsallaşması, yenilenmesi ve yeniden örgütlenmesiyle verilebileceğini biliyoruz. Demirtaş'ın bu kararının partimizde herkesin, her kademede görev yapmakta önünün açık olduğu inancını beslemeye ve güçlendirmeye hizmet etmesi ve partimizde gençlere ve kadınlara katılım kanallarının açılması için çaba göstermekte, grubumuzu da bu amaçlar doğrultusunda yönlendirmekte kararlıyız."
Açıklamada da belirtildiği gibi kararın diğer parti yöneticileri ile yapılan uzun görüşmelerden, tartışmalardan sonra alındığı biliniyor. Bu nedenle bu kararın aslında karşılıklı alınmış bir karar olduğunu savunan partililerin sayısı hayli fazla.
Grup açıklamasının son bölümünde yer alan, "Demirtaş’ın bu kararının partimizde herkesin, her kademede görev yapmakta önünün açık olduğu inancını beslemeye hizmet etmesi" şeklindeki bölümü ise, bu durumun bir nöbet değişimi olarak kabul edilebileceğine ilişkin yaklaşımın bir ifadesi olarak ortaya çıkıyor.
ORTAK MUHALEFETİN SEMBOLÜ
Yazının başında söylemek istediğim şuydu:
Demirtaş sadece Kürtlerin, Kürt siyasi hareketinin lideri değildir. Şu anda ülkede ana muhalefetin de görevini üstlenecek ve bütün muhalif güçleri, kesimleri bir araya getirecek bir lidere, sembolik anlamda da olsa ihtiyaç olduğu ortadadır.
Demirtaş zindanda da olsa bu ortak muhalefet sembolü olma görevini üstlenecek bir liderdir.
Bu nedenle Demirtaş’ın görev almayacağına ilişkin talebi, kongre tarafından kabul edilmemelidir.
Zindan koşulları nedeniyle Demirtaş’ın normal bir eşbaşkanlık görevi yapamayacağını kabul etmek zorundayız. Bu nedenle Demirtaş’a kendisinin de kabul edeceği özel bir sıfat bularak, ona fiili muhalefet liderliği görevi verilerek onore edilmelidir.
Onur başkanı denilebilir ya da başka bir kavram bulunabilir.
Türkiye’nin bu kritik sürecinde, Demirtaş’tan beklenen Türkiye’nin muhalefet liderliğidir.
Demirtaş’ın ayrılma talebinin desteklenmesi, sadece AKP rejiminin ve Erdoğan’ın işine yarar. Erdoğan böylece en büyük rakibinden tamamen kurtulmuş olur.
Demirtaş’ın ayrılma talebine HDP’ye oy verenler ile Kongre, yüksek sesle karşı çıkabilir ve hatta bunu hem içeride hem dışarıda güçlü bir "Demirtaş’a ve HDP’ye özgürlük" kampanyasına dönüştürebilir.
Belki de böyle bir kampanya, Kılıçdaroğlu ve ekibinin pasif tutumu nedeniyle büyük bir zafiyet yaşayan ve AKP’nin ekmeğine yağ süren bir hale gelen CHP’nin parti içindeki muhalefetini de harekete geçirebilir.
Bakarsınız faşizme karşı bir muhalefet cephesi bile oluşabilir.
2018’e girdiğimiz şu günlerde gidişat bunun kaçınılmaz olduğunu gösteriyor.