İnci Hekimoğlu

İnci Hekimoğlu

‘Demokrasicilik oyunu’nun finali

Gelecek yeni hükümet de rövanşist davranmaya, düşman hukuku uygulamaya kalkarsa, önünde pek çok doküman bulacağına şüphe yok

HDP’li siyasetçilere yönelik operasyon , yaygın  medya tarafından, kamuoyuna  "KCK/PKK" bağlantılı olarak sunuldu. Kriminalize etmenin açık  veya koyu yeşil tonlarda yaptığı yayına karşı, tekrarlamakta yarar görüyorum. Konu kısaca "IŞİD protestosu" idi.

 İktidar eteğinde konumlanmış  yüzde 95 medyanın farklı isimlerde olması  da Ayhan Bilgen’in sözünü ettiği "demokrasicilik oyunu"nun parçası, hatta oyuna ilk dahil edilen parçası.  Bilgen’in bu sözü dönemi çok iyi anlatıyor.

Daha "dün" yazarları tutuklandığı için başta HDP olmak üzere bütün demokratik kamuoyunun desteğini ilettiği medya kuruluşlarından ODA TV’nin  "Gözaltına alınan HDP’linin hesabından dikkat çeken mesaj: İstifa edeceğim" başlığıyla verdiği haberde, sözü edilen kişi Ayhan Bilgen’di. Ama ODA TV zaten operasyonu da haber gibi değil "savcılık iddianamesi" olarak vermişti. Şaşırtıcı değil. Şaşırtıcı olan, hukuksuzluğun gün gelip ODATV ya da benzerleri gibi "çekirdek devlet" yanlılarını da vurmasının asla öğretmediği, bu damarı yenilemediği. Sanki bilimin "insan gelişen, öğrenen bir varlıktır" tanımını boşa çıkarmakta yeminliler.

Bitmeyen HDP operasyonlarının sonuncusu olmayacağını  bildiğimiz "sonuncu" operasyonda gözaltına alınanlar arasında Kars Eş Belediye Başkanı Ayhan Bilgen de vardı. HDP’li seçilmişler ve üyeler, ilk dört gün öylece bekletilip "ifadeleri alınamadığı" gerekçesiyle gözaltı süreleri uzatıldıktan sonra dün ifade verdi.

Ayhan Bilgen ifadesini vermeden önce avukatları aracılığı ile yaptığı açıklamada "Ben demokrasicilik oynanacak yaşı geçtim. Türkiye'nin koşulları da oyun oynanacak bir ortama sahip değil. Keyfi gözaltılarla bir şehrin iradesi ile oynanmasına izin vermem. İster tutuklayın, ister serbest bırakın, gözaltı sürem bitene kadar kayyım atanmamış olursa belediye başkanlığı görevimden istifa edeceğim" dedi.      

Bu açıklama bir geri adım ya da yılgınlık ifadesi değil tersine hukuksuzluğa karşı son derece önemli  bir siyasi manevraydı. Daha da ötesi, seçmen iradesinin yok sayılmasına karşı direnişi anonimleştirmede, bir şehre mal etmekte örnek bir   hamleydi.

Nitekim Bilgen aynı açıklamada, "Kars, kendisini yönetecek liyakattadır. 1,5 yıldır oy birliği ile karar alma olgunluğu gösteren bir mecliste 5 parti uzlaşarak yeni bir yönetim oluşturabilir. Herkes seçimlerde şehri yönetmeye talip olduğuna göre şimdi kimse sorumluluktan kaçmamalıdır. Bu bir mevzinin terkedilmesi değil, seçim kampanyasında söylediğimiz gibi ortak yönetimle demokrasi sınavının verilmesidir" sözleriyle belediye meclisini göreve çağırdı.

Çok geçmeden belediye meclisi toplandı ama vakit kaybetmeyenler arasında belediye kasasına el koymaya gelen haciz memurları da vardı. Demokrasicilik oyunun bu bölümünde, AKP’li atanmışların yaptığı borçları, HDP’li seçilmişlerden tahsil etmek vardı.

Tekrar HDP’ye yönelik operasyonlara dönersek, herkese Sırrı Süreyya Önder’in ifadesini  okumalarını, hatta HDP’nin de bu ifadeleri çoğaltıp kapı kapı dağıtmalarını öneririm. Selahattin Demirtaş’ın savunmalarıyla birlikte.

Sorgu ve ifadeler, devletin "aç-kapa hukuk" sistemini ve güvenirlilik ölçüsünü bütün çıplaklığı ile sergiliyor. Ama önemli bir şey daha var; hükümet kendi eliyle kendi kuyusunu da kazıyor.

Yarın iktidardan düştüğünde gelecek yeni hükümet de tıpkı kendileri gibi rövanşist davranmaya, düşman hukuku uygulamaya kalkarsa, önünde resmi kayıtlara girmiş pek çok doküman bulacağına şüphe yok. Hem de bizzat AKP- MHP bloku eliyle oluşturulmuş!

"KCK siyasi alan yapılanması ile ilgili olarak bir diğer bilgim ise çözüm sürecinde devletin bilgi ve önerisi, Milli Güvenlik Kurulu kararı ve dönemin Başbakanının teklifi ile İmralı Heyetinde yer aldım. Bu nedenle KCK içerisinde yer alan üst düzey yöneticilerle 100’e yakın görüşme yaptım. KCK içinde yer alan şahısları tanırken yapmış olduğumuz tüm görüşmeleri o dönemin İçişleri Bakanı, Adalet Bakanı, Kamu Güvenliği Müsteşarı ve MİT Başkanlığı’yla heyet olarak paylaştık. Karşılıklı görüş ve önerilerini ilettik." KCK yapılanması ile ilgili soru üzerine Sırrı Süreyya Önder’in verdiği yanıt bu.

Savcılığın sorusu üzerine Sırrı Süreyya Önder’in bir diğer yanıtında ise, "9 Ekim 2014 tarihinde Adalet Bakanı Başmüşaviri tarafından, kendisine gece yarısı A4 kağıda Abdullah Öcalan tarafından el yazısı ile yazılmış bir not iletildiği" anlatılıyor.

Yani tıpkı Selahattin Demirtaş ve diğer HDP yöneticileri gibi Önder de, aslında ortada bir "suç" varsa, bu "suç"un resmi, yetkili ortaklarını da kayıtlara geçirmiş oluyor. "Günü kurtarma" derdindeki Erdoğan iktidarı gerçekten ilginç, ama o kadar da vahim bir paradoks içinde.

 MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile aynı ekolün Bakanı Süleyman Soylu’nun Anayasa Mahkemesi’ne başlattığı taarruz, o nedenle de çok önemli. Bahçeli’nin talepleri bugün Erdoğan’ın lehine gibi gelebilir ama Türkiye gibi bir ülkede Bahçeli’nin yarın Erdoğan için ne isteyeceği hiç belli olmaz.  Hele ki hem ‘hükümet ortağı’ olup, hem de hiçbir sorumluluk taşımadığı  icraatlar söz konusuysa.  

Bahçeli’nin gerekçesinin 1960 darbesi ve Menderes’in idamı olması da ayrı bir ironi. Bahçeli’nin, Başbuğ’unun öncülük ettiği idamı onayladığı sözleri, henüz ‘unutulma hakkını’ kullanmadığı için kayıtlarda duruyor. Mitinglerde sağa sola ip fırlatması, "idam gelmeli" bağırtıları da…

Fakat, neredeyse her istedikleri sonucu alabildikleri  Anayasa Mahkemesi bile yetmiyor, tamamen emre amade bir yapı için harekete geçeceklerinin işaretini veriyorlarsa siyasal ve toplumsal muhalefetin önünde çok ciddi bir sınav var demektir.  

Başarırlarsa "demokrasicilik oyunun" final sahnesi bu olur çünkü.

Önceki ve Sonraki Yazılar
İnci Hekimoğlu Arşivi