Aytül Hasaltun Bozkurt
'Ders çalışıyorum anne!'
Pandemi ve eğitim üzerine düşünmeye devam ediyoruz. Bu hafta konuğum bir rehber öğretmen ve uzaktan eğitimle okullarına devam eden iki çocuğun annesi olan Elmira Baş(*). Belki her alanda olduğu gibi veliler ve öğrenciler de pandemi ile birlikte yalnızlıktan payını alan kesim oldular. Hem çocuklar hem yetişkinler, teknoloji ve alt yapı yetersizlikleriyle boğuşurken, pek çok ailenin kabusu olan ekran kullanımı, pandemiyle 2 belki de 3 katına çıktı. Hareket olanaklarının kısıtlı olması ile de başka bir kabus olan obeziteye itildik. Neredeyse bir seneyi bulan pandemide eğitim geçmişimizi Elmira bizler için değerlendirdi.
HATTA TAM TERSİ PSİKOLOJİ ALANINDA BU TÜR UYGULAMALARIN ETİK OLUP OLMADIĞI HEP TARTIŞILIRDI (GÖRÜNTÜLÜ GÖRÜŞME)
Elmira sen hem rehberlik öğretmeni hem de iki çocuğun annesi bir velisin. Her iki kimliğinle pandemi ile geçirdiğimiz neredeyse bir senelik zaman dilimini nasıl eğitim açısından nasıl değerlendirirsin?
Başlangıçta biz bir sene devam edeceğini bilmiyorduk ve evet neredeyse bir seneyi tamamladık. Ne kadar devam edeceğini hala bilmiyoruz. Tabii ki bu bir şok etkisi yarattı. Benim 20 yıllık bir deneyim sürecim var okulda. Bu yirmi yıl içinde sadece üç dört kez işlerimizin birden durdurulma sürecini yaşadık. O da şiddetli kar nedeniyle. Onun dışında asla İstanbul’da işlerin böyle birden durması, fiziksel olarak o iş yerine gidememeyi daha önce hiç yaşamamıştık. Üstelik sadece iş yerine gitmemek gibi değil birden bire evde kaldık. Çocuklarınız da evde siz de evdesiniz. Ama elbette hayatı devam ettirebilmek için işlerin durmaması gerekiyor. En azından benim için işlerin durması hayatın durması anlamına geliyor. Zaman zaman işlerin durması arzu edebiliyoruz; iş yapmamak, sadece kendimizle ilgilenme zamanı olarak tatile çıkıyoruz. Ama bunların hepsi planlı, programlı, öngörülebilir durumlar. Pandemi tamamen öngörülemeyen bir durum ve artı olarak insani korku da var. Bilmediğimiz bir durum olduğu için ve haber almak için ister istemez normal ya da sosyal medyadan izlerken şok geçiriyorsun. Hayatını devam ettirebilecek misin? Kendi yakınlarını koruyabilecek misin? Sanki rüyaydı ilk başlarda; öğretmen olarak, veli olarak, anne olarak, insan olarak. Revolution dizisini arada sırada anımsatıyordu. Maskeler, eldivenler, dezenfektanlar ceplerde, eve girdiğinde kapı kollarının kıyafetlerin temizlenmesi… Çünkü bilmediğimiz bir şey. Bilinmezlik çoğu zaman korkutucudur. Ve sağlığımızı, hayatımızı tehdit eden bir bilinmezlikle karşı karşıya kaldık.
SINIFIN İÇERİSİNDE BİR VELİ GEREKLİ TEKNOLOJİYİ TEMİN EDEMEDİ. ÇOCUĞUN KULLANACAĞI TEK ALET CEP TELEFONU AMA O DA BABADA. İKİNCİ BİR CEP TELEONU ALMAK MÜMKÜN OLMADI
İlk önce tabii ki kendi çocuklarını, yakınlarını korumaya sonra da arkadaşlarımız, işle ilgili temasta olduklarımızdan haber almaya çalıştık. Benim çalıştığım okul lüks değil, sağlık olarak da risk altında olan çocuklar. Orada durum nasıl? Hep merak ettiğim bir soru oldu. Sonra devletin bulduğu yöntemler oldu. Zoom, uzaktan eğitim, Eba… O sürece adapte olmak da çok çok zordu. Ben sürekli teknolojiyi kullanan biriyim. Ama görüntülü iletişim için hiç kullanmamıştım. Sadece belki birkaç defa Whatsapp’la görüntülü aramalar yaptım. Ama eğitim yapmak için, işle ilgili bir görüşme yapmak için asla kullandığım bir yöntem değildi. Hatta tam tersi, psikoloji alanında bu tür uygulamaların etik olup olmadığı tartışılırdı. Çünkü yüz yüze iletişimdeki unsurlar online iletişimde işlemiyor diye düşünüyorduk. Belki hala öyle tarafları da var ama her türlü iletişimin artıları ve eksileri de var. Online görüşmenin de artıları ve eksileri var. Bir anda hayatımıza zorunlu olarak girdiği için bazen artılarını görmek konusunda direnç gösterebiliyoruz. Bizim toplumlarımız gibi toplumlarda dokunmak ya da aynı havayı solumak, belki görüşme odasında bir mendil uzatmak yani fiziksel olarak yakınında bulunmaktan farklı elbette. Birden bire diretilen bir şey olması sebebi ile adaptasyon sürecinde zorlandık. Bunun yanında başka zorluklar da var; teknolojiye erişim, teknolojiyi kullanma, altyapı gibi… Mesela veli olarak şunu söyleyebilirim, sınıfın içerisinde bir veli gerekli teknolojiyi temin edemedi. Çocuğun kullanabileceği tek alet cep telefonu ama o da babada. İkinci bir cep telefonu almak mümkün olmadı. Hele pandemi döneminde iş kayıplarının yaşandığı bir zaman diliminde teknoloji için ekstra yatırım yapılamadı. Hatta çoğu kişi işsiz kaldı. Bütçemi temel ihtiyaçlarım için mi kullanacağım yoksa teknolojik yatırım için mi? Bu durumda öğretmenin o bir tek çocuğu da eğitimden mahrum bırakmamak gibi çabaları oldu ve başka bir çocuğun velisi olarak ben de katkıda bulunmaya çalıştım. İkinci zorluk olarak teknolojiyi kullanabilme, çocuğuma kullandırabilme durumu… Ebeveyn olarak bunu söylüyorum; iki çocuk aynı anda internete girecek ve derse çalışacakken aynı odada bulunulması mümkün değil. Üstelik ben sadece iki çocuğa sahibim, diğer velilerden üç, dört çocukları olup da tek göz ya da iki odalı evlerde olanlar nasıl yapsın? Çünkü sesler karışıyor. Evet kulaklık bir çözüm gibi duruyor ama işitme ve konuşma bozuklukları uzmanı olarak bunu söylüyorum; en az dört saat kulaklıklarla sese maruz kalıyor. Normalde konuşma sesimizi zarar vermeyecek şekilde ayarlayabiliyoruz, ama çocuk duymak için sesi yükselttikçe, kulaktaki işitme hücreleri ölüyor ve yerine yenisi gelmiyor böyle bir handikap da var. Diğer çocuklarla kıyaslandığında farklı odaları kullanabilmeleri lüks belki ama üç dört çocuk olsaydı aynı odada 2 ya da üç çocuğu derse sokmak zorunda kalabilirdim. Onun yanı sıra o teknolojiyi nasıl temin edeceğim, ben de işlerimi bilgisayar kullanarak yapan birisiyim, iki çocuğa da ayrı teknoloji temin etmek zorundayım. Evde iki bilgisayar olduğu haliyle bu böyle. Bir başka durum da pandemi öncesinde çocuklar teknolojiyi farklı amaçlarla kullanıyorlardı ve bizler ebeveyn olarak onları ekrandan koparabilmek için çaba sarfediyorduk, şimdi çocuklarımdan biri 8. sınıf olduğu için LGS’ye hazırlanıyor, eğitimi online alıyor ve biz mecburen ekrana onay vermek zorunda kaldık. Şimdi desem ki; ‘Sen bilgisayarda ne yapıyorsun?’, ‘Ders çalışıyorum anne’ diyor. Ve pandemi öncesinde büyük oğlumun okulu akıllı telefon değil tuşlu telefon kullanacak demişti ve ben o zaman eski teknoloji olan tuşlu telefon aramıştım. Pandemiyle birlikte akıllı eşyayı eve getirmek zorunda kaldım. Yine aynı şekilde küçük oğlum için tablet almak zorunda kaldık, internet yetersiz kaldığı için sınırsız internet aldık. Teknoloji için yatırım yapmak zorunda kaldık. Ama yine diyorum ben bir öğretmenim ve maddi yetersizlikleri olan çocukların öğretmeniyim. Öğretmen kimliğimle neler yaşadım; ne yazık ki çocuklar istediğimiz şekilde katılamıyorlar. Ve bunun sebebini de biliyoruz, yokluk yoksulluk. Devlet birkaç tane tablet verdi ama bunu kullanmayı öğretmek sözkonusu olunca yine okula davet etmek zorunda kaldık. Hakikaten çok zorlandık. Anne geliyor mesela; ‘Hocanım ben bunu nasıl yapacağımı bilmiyorum’ diyor. Çocuklarla Whatsapp iletişim grupları kurmak zorunda kaldık. Yazıyoruz, çocuk geç geliyor ya da bağlantı sorunu oluyor, 40 dakika zamanın var her şey için. Eba sonra bunu adapte etti. Direkt Zoom'a bağlanıyoruz artık ama yine de hala bu yeni teknolojiyi kullanamayan çocuklar var ne yazık ki ve onların bu eğitime adaptasyonu nasıl olacak hala düşünüyor, umarım iyi olur diyorum. Pandeminin kazandırdıkları da oldu tabi ki, uzaktan eğitim fırsatları açıldı. Öncesinde şehrimizdeki ya da ülkemizdeki eğitimden yararlanıyorken şimdi dünyaya açılmaya başladık. Yurt dışından eğitimler almaya başladık çünkü aynı mekanı paylaşmadan da olabileceğini gördük. Aynı şekilde şu an bak söyleşi yapıyoruz, eskiden ya soru-cevap yapıyor olacaktık ya da fiziki olarak aynı mekanda buluşmak zorunda kalacaktık.
Artık yavaş yavaş veliler çalışmaya da başladı. Velinin, çocuklarının peşinden koşup göz kulak olma hali ortadan kalktı. Benim uzaktan çalışma fırsatım var, ben çocuğuma göz kulak olabiliyorum. Ama tek başına evde kalan çocukları çok merak ediyorum, ne yapıyorlar? Gerçi bizim okulda annelerin çoğu ev hanımı ya da abla, abileri çok olan çocuklar. Bir şekilde bu işin üstesinden gelebiliyorlar belki ama düşünün 2. ya da 3. sınıf çocuğunu evde tek başına bırakmak zorunda kalan çalışan veliler var. Çocuk derse girmek istemiyorsa ya da oyuna dalıyorsa… Çocuğun aklına gelmiyor ne yazık ki okul… Farz edelim ki çocuk derse girmeye çalıştı internet koptuğunda ya da başka bir zorluk yaşadığında işin içinden çıkamıyor. Bu sefer ne oluyor, o derse katılamamış oluyor. Komik şeyler de oluyor, derse giriyorsun çocuk dikkat çekmek için mikrofonunu kapatsan da, diyelim kuş getiriyor. Arka fonda bir bakıyorsun velisi çocuğu giydiriyor ya da yemek yiyen çocuklar oluyor. İlk zamanlar fotograflarını çektim, yüz yüze görüştüğümüzde bu günlerin komik taraflarını da birlikte anacağız diyorum. Öğretmen saat 9.30'da dersleri başlatıyor 14.30'da bitiriyor. Sadece yarım saatlik bir uzun ara oluyor. Bütün çocukları aynı anda o yarım saatte doyurmak mümkün değil ama o yemeği yarım bırakmak da mümkün değil. Veli olarak bir komik anım da şu oldu; öğretmen dersi bitirip çıktı ama süre devam ediyor çocuklar hala görüşmedeler birbirleriyle sohbet ediyorlar, çocuğum bana döndü dedi ki ‘Tuvalete gidebilir miyim?’ ‘Tabii ki gidebilirsin, arkadaşlarınla konuşuyorsun’ dedim sonra idrak etti. Anladığım kadarıyla otokontrol henüz çocuklarda oluşamadı. Bizler de belki yeteri kadar destek olamadık ama bizim için de şöyle; uzaktan çalışıyorsun, iki çocuk da uzaktan çalışıyor. Aynı anda başlayıp bitmiyor dersler ya da görüşmeler, bir anne olarak o öğle arasında ne hazırlayıp çocuklarıma ne yedireceğimi ben de şaşırıyorum çünkü o sırada benim de çalışmam devam ediyor. Çocuğun otokontrolü olsa bile o beceriyi göstermesi yani yemeği ısıtmak ya da hazır etmek gibi işler doğuyor. Bunlar çok basit gibi görünüyor ama hiç değil. Çalışan veli için çok meşakatli bir şeymiş. Okulda olduklarında biliyorsun ki güvenli bir ortamdalar, beslenmesi belli bir saatte yapılacak, destek alabileceği gözetmen öğretmenleri var. Oradalar ve güvendeler. Uzaktan çalışamayan veliler açısından evde çocuk için tehlike oluşturabilecek çok fazla şey var; ateş, gaz ya da elektrik kazaları çok büyük bir kaygı ve endişe kaynağı. Ev evet güvenli gibi duruyor ama çok da değil.
Bu bir yıllık süreç, mutasyon deniyor vs yine bilmiyoruz tabi ama bir şekilde alıştık. Umarım biter ve eskiye döneriz ama tam olarak eski halimize dönebilir miyiz o da tartışmalı olacaktır çünkü yeni fırsatları da keşfettik. Mesela maliyetler çok azaldı. Elektrik, su gibi çok ciddi maliyetler vardı eğitim mekanlarında. Belki karma belki bu şekilde devam eder bilemiyorum.
SANAL DÜNYAYA HEM ÇOCUKLAR HEM DE BİZLER DAHA FAZLA BAKAR OLDUK
Ruhsal kısımda neler yaşadık, küçük küçük aralarda bahsettin ama bir soru olarak da açalım mı ruhsallığımızı?
Ben açıkçası bazen şunu sorguluyorum; acaba çok mu bireyselliğe gömüldük, sanal dünyanın sanallığına fazla mı kaptırdık kendimizi. Evet fırsatlardan bahsettik farklı eğitim modellerini elde etmiş olduk, teknolojiyi daha yetkin şekilde kullanmayı öğrenmiş olduk. Belki hiç aklımıza gelmeyen çözümler de üretmiş olduk ama yalnızlığa ve bireyselliğe çok mu fazla itildik? Büyük bir şehirde yaşıyoruz, yoğunluk da çok fazla. Zaten muzdariptik bu yalnızlıktan, arkadaşsızlıktan ya da zamansızlıktan ama acaba buna daha fazla mı kapıldık? Bunlarla ilgili kayıplarımız var mı diye çok düşünüyorum. Çünkü çocuklar eskiden park, bahçe molaları, doğum günleri, sportif ya da sanatsal faaliyetler gibi sebeplerle bir araya gelebiliyorken şimdi bunların hepsi sıfırlandı. Bunlar sıfırlanmış olduğu haliyle sosyalleşme ihtiyacımız halen var. Yetişkinler için de öyle… İşte , aileyle ya da arkadaşlarla beraberken şimdi kimseye yakınlaşmamaya çalışıyoruz. Markette kasa sırasında bile ‘Aman yanımdaki fazla mı yakın’ diye endişe eder olduk. Hatta bu bazen kavgalara bile sebep olabiliyor. Bu insanlığı nereye itiyor ve bunun yerine biz ne koyuyoruz?
Bir başka yeni durum; çocuğuma akşam yine teknolojiyi kullanarak online oyunlara müsade etmek zorunda kalıyorum. Çünkü fiziksel olarak bir araya gelip oyun oynayamıyorlar. Çocuklar müthiş bir şekilde kilo almaya başladılar. Hareket edemiyorlar. 1+1, 2+1, 3+1 evde ne kadar hareket edebilirler ve çocuğu örneğin ne kadar zıplatabilirsin ya da nerede zıplatırsın? Çünkü evin içinde eşyalar var. Spordan çok uzak kaldılar ve de. Biz fiziksel olarak çok büyük kayıplar yaşıyoruz. Sadece virüs bulaşından kaynaklı değil, çocukların fiziksel gelişimi açısından da. Bizler fiziksel sağlığımızı koruma açısından çok büyük kayıplar yaşıyoruz. Benim incecik çocuğum kilo almaya başladı. Bu sadece ben de değil çoğu çocukta durum böyle. Eğitimi telafi edersin uzaktan ya da başka türlü çocuğa öğretebilirsin ama fizyolojik kaybı yerine geri koyamazsın. Bu dönemde bahçesi, balkonu ya da terası olan kişiler rahat etti çünkü evin dışında ve hareket imkanı yarattı bu tarz mekanlar. Ama bina sakinleri olan bizler rahat edemedik. Çocuk herhangi bir spora gitmese bile 10 dakikalık teneffüs zamanında bahçede koşma ona hem deşarj olma hem hareket etme, kas ve kemik yapısını güçlendirme şansı veriyordu şu anda bu yok. Aynı şekilde sosyalleşme dediğim gibi ben çocuğuma ‘online ekran oyunu oynayabilirsin’ demek zorunda kaldım ne yazık ki. Başka da şansım yok, çünkü çocuğumun iletişimde olmasını da istiyorum. Bunu telefonla yapamıyor çocuk. Biz büyükler telefonda çok şeyden bahsedebiliriz, saatlerce konuşabiliriz belki. Çocukların kalkıp ‘E daha daha nasılsın?’ gibi bir sohbeti devamlı kılma durumu yok. Bu dönem her yaşa her cinse uyan elektronik oyunlar dönemi oldu. Belki kızlar daha dezavantajlı erkek oyunları daha çeşitli ve benim de kız çocuğum yok, onun için bilemiyorum. Normalde oyuncak mağazasına girdiğinizde kızların bölümleri genelde daha büyüktür belki sen de hatırlarsın. Hem kıyafet olarak hem oyuncak olarak erkek çocukların bölümleri biraz daha küçüktür. Şimdi bakıyorum elektronik alanda erkek oyunları çok daha fazla. Kız çocukları için toplumsal cinsiyet rollerine uygun olarak tasarlanmış bebeğine yemek yedirme, giydirme gibi oyunlar var sanıyorum. Biz kadın olarak ne kadar güçlensek de geleneksel cinsiyete dayalı rollerini içeren oyunlar yeniden ve yeniden önümüze konmaya devam ediyor. Teknolojik oyunun önüne nasıl geçeriz; aile oyunları oynayabiliriz belki. Ama kaç gün? Pandeminin başında biz istediğimiz kutu oyununu bulamadık bile, çok fazla popüler oyunun versiyonunu ister online, ister mağazada, kırtasiyede, AVM’lerde bulamadık, "kalmadı" cevabıyla karşı karşıya kaldık.
Yine evde kadınların daha fazla yemek, ekmek üretimine, erkeklerin de ev ve aile işlerine daha fazla katıldığı bir dönem yaşadık. Ama sonra onlardan da sıkılmaya başladık. Belki ilk aylarda maya satışları patlamıştır bilemiyorum. Pandeminin başında ailemiz içinde kutu oyunları ve benzeri oyunları birlikte oynadık ama bir süre sonra çalışmaya başlayınca bunu sürdüremedik. Aktif çalışma hayatımız geri geldi. Bu sefer çocuklarımızdan uzaklaşmaya başladık. Çocuk çünkü çok uzun süre derste, dersten sonra da bizimle oynamak onun için sıkıcı, kendi akranları, kendi yaşıtlarıyla vakit geçirmek istiyor. Önceden bizler yasaklıyorken elektronik oyunları diyoruz ki ‘e tamam oyna’. Çünkü o sosyal ihtiyaç öncesinde ders aralarında teneffüslerde giderilirken giderilememiş oluyor. MEB’nın çıkarttığı temassız oyunlar var ama ne yazık ki o temassız oyunlar belli bir yaşa hitap ediyor. Belli bir yaşın üstündekiler için çok cazip değil. Bir lise öğrencisinin ya da 7., 8. sınıf öğrencisinin ilgisini çekmiyor ki… O elektronik oyunları oynamak istiyor ve benim buna ne yazık ki hayır deme lüksüm pek yok. Hayır diye dikte etsem evde çatışma çıkabiliyor. Dolayısıyla bu sanal dünyaya hem çocuklar hem de bizler daha fazla bakar olduk. Pandemiden önce en fazla 2, 3 iletişim grubundayken şu anda benim telefonumda onlarca grup var. Tabi hepsine birden yetişmek mümkün değil. Bazılarına sadece arada sırada bakıyorum. Okunmamış bir sürü mesaj var. Aciliyet teşkil edenleri önce kontrol ediyorum. Eskiden daha kolaydı bunu takip edebilmek, şimdi yelpaze açıldıkça kontrol de zorlaştı. Üstün körü bazı ihtiyaçlarını tatmin ediyorsun ama o eski ilişkiler geri döner mi bilmiyorum. o rutinlerimiz geri döner mi bilmiyorum. Önceleri düşündüğüm bir şey vardı; benimle annemin arasında bir kuşak fark var. Ama şimdi benimle çocuğumun arasında üç kuşak, dört kuşak fark var. Büyük çocuğumla küçük çocuğumun arasında 6 yaş fark var, onların arasında iki kuşak fark var. Ve o kuşak farkı devam ediyor ve çığ gibi büyüyor. Onların bilip benim bilmediğim pek çok şey oluyor ya da bilmedikleri bir şeyi bana sorduklarında ‘Bu konuda yardımcı olmak isterdim ama bilmiyorum, Google’a sor’ diyebiliyorum. Benden daha fazla bilgi gelir oradan, burada sadece doğru ya da yanlış cevapları eleyebilmek önemli. Ukalalık olarak kabul etmezsen şunu eklemek isterim; ben bilinçli bir veliyim ve öğretmenim. Kendi çalıştığım popülasyonu iyi bilmek için, mesleğim gereği de takip etmek zorundayım. Ona rağmen artık yetemiyorum. Tehlikenin farkında olamayan velilerimiz ne yapsın, çocuğuna neyi nasıl verecek. O da elbette kaygı verici.
Bir nesli kaybettik gibi bir söylem var ya sen yakın mısın bu düşünceye?
Hayır çok yakın değilim. Şöyle yakın değilim; sonuçta bu nesil duruyor ve yanımızda. Ben ne zaman bir nesli kaybettik derim; sadece bir grup insan etkilenmiş olsaydı. Ama bu bir pandemi ve bütün dünya aynı şeyi yaşadı. Ben eminim ki Amerika’daki ya da Hindistan’daki veli de aynı tedirginlikte. Biz sadece sanala çocuklarımızı daha fazla itmiş olduk ama kaybetmedik çocuklarımız yanımızda. Ve tabi neyi kaybettik? Bilgiyi mi? Aslında şu anda daha fazla bilgi alıyorlar. Fiziksel gelişim açısından kayıplarımız var evet ama bu sadece benim İstanbul’da yaşayan Elmira’nın sorunu değil, Amerika yaşayan Julya’nın da başına geliyor, Hindistan’da yaşayan Zeta’nın da başına geliyor. Şu anda hepimizin başına bu gelmiş durumda. Dolayısıyla neye göre kaybettik? Kaybettiğimizi sanmıyorum. Pandemi bana şunu da öğretti; bir yerlerden bir şeyleri kaybediyorsan başka yerden kazanıyorsun. Çocuklara teknolojiyi kullandırmayı da kazandırmış oldu. Okur yazar olmayan insanlara bile teknolojiyi öğretti. Yazmayı belki öğretti. Sohbet için Whatsapp kullanan insan bile olsa yazmayı öğretti. Belki sabırsızlığımızla yüzleştirip sıramızı beklemeyi de öğretti. Aynı anda konuşmuyoruz. Bekliyoruz cevap gelsin ondan sonra cevap veriyoruz. Belki de dünyaya açılmayı öğretti. Kayıplara odaklanmayı doğru bulmuyorum. Sınavları mı dert ediyoruz? Devlet bunu düşünüyor. Sorular yaşadıklarımız düşünülerek hazırlanıyor. Ne kadarını verdiyse onu soruyor. Dolayısıyla bir nesli kaybettik biraz ağır bir söylem. Fiziksel olarak çocukların sağlıkları yerindeyse, ruhsal olarak sağlıkları yerindeyse ben bu nesli kaybettiğimizi pek sanmıyorum. Muhtemelen pandemi bitecek ya virüs bize adapte olacak ya da biz ona adapte olacağız. İki taraftan birisi daha akıllı çıkacak.
Kim galebe çalarsa…
Beraber yaşayacağız. Bizden farklı olan komşuları önce yadırgarız hemen yakınlaşmayız ama sonra arkadaş oluruz. Bir şekilde birbirimize adapte olacağız. Belki daha farklı becerilerle hayatımızı sürdürmemiz gerekecek. Ümit varsa hayat vardır. Daha doğrusu yeni bir başlangıç yapıyorsan ümit vardır demek ki. Biz farkında bile değilken, bize çok farklı şeyleri öğretiyor pandemi. Bir yıldan beri devam ediyor, ben inanmıyorum ki biz bir yılda sosyal ihtiyacımızı kaybedelim. Bu sayede belki bilmediğimiz, daha önce tanışmadığımız insanlarla bir araya geldik ve bittikten sonra tanışmak isteyeceğiz. Belki şuna dua etmemiz gerekiyor; sonuçta dünyadaki tek pandemi bu değil daha öncede insanlık pandemi yaşamış. Bu dönemde yaşadığımız için şanslıyız ki teknolojiye ve bilime çok daha yakınız. Olumlu bakmakta fayda var diye düşünüyorum.
Ne olsa daha iyi olurdu?
Bütün çocuklara teknolojiye ulaşım imkanı ve alt yapı sorunları çözülmüş olsaydı daha iyi olurdu. Çünkü gerçekten iyi içerikler hazırlanıyor öğretmenler tarafından. Bütün içerikler için söyleyemem belki ama öğretmenler olarak canla başla çalışıyoruz. Hatta uzaktan çalışma aslında daha zorlayıcıdır, çünkü evde aynı anda hem iş görevimizi yerine getiriyoruz hem görevleri yerine getiriyoruz. Ve bazen sınırlar karışabiliyor. İşi işte evi evde bırakamıyoruz, çünkü artık iş de ev de aynı mekanda.Saat çakışmaları ayarlanabilseydi daha iyi olabilirdi. Hem veliler için hem öğrenciler için Eba’yı daha iyi tanıtmak daha iyi olabilirdi. Bütün öğretmenler kendi imkanlarına bırakıldı. Öğretmenlere destek olunabilirdi. Benim bilgisayarımın koşulları neyse o koşullara göre eğitimi sürdürebilir oldum. Eski bir bilgisayar bazen ses ya da görüntüde sorunlar olabiliyor. Aslında her şey bu teknolojik erişime ve altyapıya bağlı. İnsan her şeye rağmen iyi niyetiyle devam ediyor.
* Elmira İSKENDEROVA BAŞ
Psikolog, Psikoterapist, Sanat Terapisi Uygulayıcısı
Rehber Öğretmen