Koray Düzgören

Koray Düzgören

Diktatörlerin evrensel şarkısı: ‘İstesem de gidemem!’

Belarus diktatörü Lukaşenko ‘görevde biraz fazla kalmış olabileceğini’ kabul ediyor. Ama ‘Bırakamayız’ diyor. Diktatörlerin söylemi aynı. Seçimle gelenler bir türlü seçimle gitmek istemiyor.

Belarus’da seçimle işbaşına gelip, 26 yıldır ülkeyi yöneten ‘seçilmiş diktatör’ Aleksandr Lukaşenko, son hileli seçimden de ‘başarıyla’ çıkıp koltuğunu bırakmadı.

Merkez Seçim Komisyonu (Yüksek Seçim Kurulu diyebilirsiniz!) Başkan Lukaşenko’nun oyların yüzde 80.23’ünü kazandığını açıkladı.

9 Ağustos’ta yapılan açıkça düzmece bir seçim sonucunda işbaşında kalmaya devam ettiğini açıklayan Lukaşenko, bu sefer seçimlerin meşruluğu konusunda kimseyi kandıramadı, ikna edemedi.

Seçimin hemen ertesi günü başlayan protesto gösterileri hız kesmeden devam ediyor. Seçilmiş ama seçimle gitmeye pek niyeti olmadığı anlaşılan diktatöre karşı şimdiye kadar görülmemiş genişlik ve etkinlikte eylemler düzenleniyor.

Bu arada, son seçimde diktatörün karşısına bir muhalefet bloğu olarak çıkan üç partinin kadın muhalefet liderleri tehditle, zor kullanılarak sınır dışı edildi. 

Putin’in her türlü (!) desteği arkasında olan Lukaşenko ise istifa çağrılarına direniyor. Bir yere gitmeye pek niyeti yok...

Nitekim Rus gazetecilerin sorularını yanıtladığı bir TV programında bunu açıkça ama ilginç bir şekilde ilan etti.

Görevinde ‘biraz fazla kalmış olabileceğini’ söyledi. Sadece 26 yıl… 
(Ömür boyu başkanlığı garantileyen Putin’e mi özeniyor acaba?) 

Ancak ülkesini karşı karşıya olduğu tehditlerden koruyabilecek tek kişinin de kendisi olduğuna inandığını öne sürdü.

Lukaşenko kendisine yöneltilen bir soru karşısında tam olarak şu cevabı verdi:
"Evet, belki de devlet başkanlığı koltuğunda biraz fazla uzun oturdum. Belki yüzümü sadece televizyonlarda görmekle kalmıyorlar, beni aynı zamanda ütülerin ve su ısıtıcıların üstünde dahi görebiliyorlar. (Rusya uzmanları bunun Brejnev döneminden kalma bir espri olduğunu hatırlatıyorlar.) Fakat şu anda Belarus’u sadece ben koruyabilirim." 

Ve devam ediyor:

"Öylece gitmeyeceğim. Yarım yüzyıl boyunca Belarus’u geliştirdim. Her şeyi öylece bırakmayacağım. Ayrıca eğer gidersem destekçilerimi katledecekler." 

BÜTÜN DİKTATÖRLER ‘BEN GİDERSEM ÜLKE BATAR’ DİYOR

Mesaj açık:

"Ben gidersem kaos çıkar. Ülke çöker, batar, bütün kazanımlarınız yok olur. Ayrıca benden ve bütün suç ortaklarımdan hesap sorulur."

Bu laflar kulaklarımıza çok aşina geliyor.

İktidar liderlerinin ve sözcülerinin özellikle seçimler öncesinde bazen açıkça dile getirdikleri bazen de kulaklara fısıldadıkları bu değil midir? 

Dünyanın değişik yerlerinde, değişik dönemlerde seçimle ya da darbeyle işbaşına gelmiş otoriter, totaliter ya da tek adam rejimi olarak işbaşına gelmiş ama gitme konusunda çok istekli (!) olmayan rejimlerin şablon açıklamaları bunlar.

Belarus’u sadece o koruyabilirmiş!

Lukaşenko açıklamalarında tabii ki Belarus’u kimden koruması gerektiğinin detayına inmedi. Hayali düşmanlardan söz etti ama o düşmanların kim olduğunu da söylemedi.

Lukaşenko daha önce de Belarus’taki muhaliflere açıktan destek veren Batılı güçleri ülkesinde renkli devrim gerçekleştirmek istemekle suçlamıştı.

1994 yılından bu yana işbaşında ve Batılı güçleri ülkesinin iç işlerine karışmakla suçluyor.

Buna karşılık Rusya’nın, ülkesinin iç işlerine karışmasına bir itirazı yok gibi görünüyor. Nitekim Putin’in, gerektiğinde Belarus’taki düzeni korumak amacıyla fiili müdahale gücü gönderebileceğine ilişkin açıklamasını memnuniyetle karşıladığını biliyoruz. Önümüzdeki günlerde Putin’le görüşmek amacıyla Moskova'yı ziyaret edeceğini de...

BÜTÜN SORUNLARIN TEK SORUMLUSU ‘BAZI BATILI GÜÇLER’

Bizde de bütün melanetlerin, kötülüklerin, yanlış giden işlerin, döviz fiyatlarının sürekli artmasının, ekonomik krizin ve bilcümle sorunların sorumlusu bazı Batılı güçler değil midir?

Ülkeyi yönetenlerin kesinlikle hiçbir hataları yoktur. Ülkeyi tek başlarına yönetirler, kimseye hesap vermezler, denetlenmezler ve sorumlulukları yoktur. 

Aslında korkuları da buradan geliyor. Çünkü hesap vermemek, denetlenmemek ve kimseye, hiçbir yasaya karşı sorumlu olmamak ancak suç işleyerek gerçekleştirilebilir. 

Belarus diktatörü bu nedenle benzerleri gibi, "Biz normal yollardan gidemeyiz" demek istiyor. Tabii bu korku nedeniyle meseleyi biraz da abartarak, "Bütün taraftarlarımızı öldürebilirler" diyerek taraftarlarının ve seçmenlerinin de korkmasını sağlamaya çalışıyor.

Hileye, sahtekârlığa ve baskıya başvurmasalar, geç de olsa normal seçimlerle geldikleri gibi gidecekler. Ve yaptıklarının hesabını bağımsız mahkemelerde verecekler. 

Ama iktidarları boyunca yasa dışılıkla, suçla, yolsuzluklarla içli dışlı oldukları ve devleti bir mafya örgütü gibi kullandıkları için bunu yapamazlar.

Dönüşü olmayan bir yoldur diktatörlük.

Belarus diktatörü görevde "biraz fazla kalmış olabileceğini" kabul ediyor. Ama "Bırakamayız" diyor.

Dünyanın her yerinde diktatörlerin söylemi aynı.

Seçimle gelenler bir türlü seçimle gitmek istemiyor. Gitmemek için her yolu deniyorlar. Zannediyorlar ki hep o koltukta kalacaklar.

Onları işbaşına getiren yığınlar, yaptıkları yanlış tercihi ya da oylarına ihanet edip diktatörlüğe soyunan liderleri oylarıyla değiştiremeyeceklerini anlayınca başka bir demokratik haklarını kullanarak geç de olsa meydanlara iniyor.

Sudan’da indiler ve köhnemiş diktatörlük rejimini değiştirdiler.

Belarus halkı da seçimlerin sahte sonuçlarının açıklanmasından bu yana sokaklarda, meydanlarda. 

Aynı kararlılıkla devam edebilirlerse, "Bırakmayız" diyen Lukeşenko da Putin’in desteğine rağmen istemese de çekip gitmek zorunda kalabilir.

Seçimle gelip seçimle gitmek istemeyen her diktatörün sonu bu olmalıdır.

Tabii bir şartla:

O ülkede, "Aman, en tabii demokratik hakkınız olan sokağa, meydanlara zinhar çıkmayın. İktidarın oyununu bozmak için asla toplantı ve gösteri hakkınızı kullanmayın" diyen bir ana muhalefet partisi olursa bu gerçekleşemez. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Koray Düzgören Arşivi