Ömer Faruk Gergerlioğlu
DİTAM "Toplumsal Barış Süreçlerinde STÖ'lerin Rolü" nü sorguluyor
Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi (DİTAM) çözüm süreci sırasında başlattığı "Eşitlikçi ve Çoğulcu Demokrasi Ağı Projesi"ni çeşitli raporlar ve çalıştaylarla devam ettiriyor. Hafta sonu İstanbul'da benim de katıldığım çalıştayda açıklanan rapor ve konuşmalar önemliydi.
Cumhuriyet tarihi boyunca da birçok Kürt raporu hazırlanmıştı. Bunların hepsine gerek yok, biri bile devletin kafa yapısının sorunu çözmekten ne derece uzak olduğunu gösterir. Dahiliye Vekili Cemil Uybadın Raporu,'Kürt köylerine Türkleri yerleştirmek', 'Hristiyan azınlıkları bölgeden çıkarmak', 'doğudaki nüfusun batıya göçünün özendirilmesi' ve 'sıkıyönetim ilan edilmesi' gibi politikalar öneriyor.(1925)" örnek için yeterli sanırım. Artık sivil toplum devletin tesis edemediği barışı başlatabilmek için projeler, çalıştaylar, raporlarla kolları sıvamış durumdadır.
Bu STK'lardan biri olan DİTAM, Projenin genel hedef olarak belirlediği "Türkiye'de çoğulcu ve eşitlikçi demokrasi kültürünün geliştirilmesi" için yola çıkmış. Amacının "1- Politika geliştirme ve karar alma süreçlerini etkileme kapasitesine sahip, güçlü ve demokratik bir sivil toplum oluşumunu sağlayarak, eşitlikçi ve adil bir barışın sağlanmasına katkı sunmak,
2- Çoğulcu ve katılımcı yöntemlerle kültürel ve azınlık haklarının korunarak geliştirilmesi için sosyal, siyasal ve kültürel politikalar geliştirmek" amaçlandığını vurgulamak" olduğunu vurguluyor.
DİTAM'ın açıkladığı rapor "Türkiye'de demokrasinin tüm kurum ve kuralları ile yerleşmesinin önündeki en büyük engellerden biri henüz çözülemeyen Kürt sorunudur. Kürt sorununun çözülmeyişi ülke kaynaklarını tüketmekte, ülkenin gelecekteki ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel gelişimini ipotek altına almaktadır. 1980 askeri darbesinden sonra 30 yılı aşan antidemokratik yönetim anlayışı ve çatışmalı süreçte sivil toplum örgütleri de toplumsal rolünü yeterince üstlenememiştir. Gelinen noktada sivil toplumun tekrar aktif görev ve sorumluluk üstlenmesini gerektirmektedir." tespitiyle başlayıp daha birçok tespit ve önerilerle devam ediyordu.
Rapor çeşitli STK temsilcilerine sorular yöneltmiş. Barış denilince akla ne geldiği sorularına cevap verenler arasında Van Mazlumder eski şube başkanıYakub ASLAN'ın "Barış Kimsenin hakkının çiğnenmediği, insanların birbirlerine saygı, empatiyle baktığı ve özgürlüklerin kısıtlanmadığı bir yaşamın hayata hakim olduğu bir haldir." deyişi dikkat çekiyor.
Barışın nasıl sağlanacağı sorusuna Mahmut Bozarslan (Gazeteci-Aktivist) "Devlet aklının değişmesi lazım. Devletin bölünme paranoyasından kurtulması gerekir. Korkuların bir kenara bırakılıp, sorunları açık açık tartışılması lazım" diyerek cevap vermiş.
Rapor çözüm sürecinin başarısızlığını incelerken "devletin süreci kalıcı bir barıştan çok PKK'nin silahsızlandırılması süreci olarak yürütmesine karşılık, PKK'nin süreci alan hakimiyetini geliştirme yönünde kullanma çabasıdır" tespitini yapıyor. Rapor için görüşüne başvurulan Abdulhakim Daş (Doğu Güneydoğu Dernekleri Platformu Başkanı) ise "PKK de, devlet de samimi değildi. Bir konuda samimi değillerdi. Sorunun Tüm Kürtleri ilgilendirdiği ve Sivil Toplumlardan tutun Kürdistani tüm Kurum ve Kuruluşların bu sürece dahil olmaları istenilmedi." diyor.
Hacı TANSU (Hakkari-Cilo Doğa Sporları Derneği) ise "HDP: Kürtlerin "Milli sorunu" konusunda asla istekli olmadı, çözüm üretmedi ve katkı sunmadı. Kürtlerin önündeki en büyük engellerden olan ve Dünyada karşılığı olmayan sosyalist, komünist felsefe ile Kürt sorununa yaklaşması yanlıştır. DBP Bölgesel siyasi hareketini güçlendirme yerine HDP üzerinde tahakküm kurmaya çalıştı. Bir nevi HDP'yi sabote etti. DBP yerelde elde ettiği siyasi gücü halkına hizmet için kullanmadı. Halkın koşulsuz desteği, tabiri caiz ise zafer sarhoşu yaptı." diyerek önemli eleştirilerde bulunmuş.
Özerklik ilanı konusunda verilen cevaplar bu ilanın yanlışlığı üzerinde birleşiyor."Toplumsal uzlaşı sağlanmadan ilan edilen tek taraflı özerlikler mağdur halkı daha da mağdur etti. Kendini diğer tarafa kabul ettirmeden yapılan tek taraflı özerklikler halka zarar verdi" diyen Ramazan Turgut (Mezopotamya Barış Akademisi/MARDİN) farklı birçok katılımcı gibi özerklik ilanını eleştirmiş.
Hendek, barikat siyaseti de yoğun eleştiri alanlardan birisi. "Hendek siyaseti yanlışlıklar üzerinde kurulmuş ve tam olarak neye hizmet ettiği anlaşılmayan ve nihayetinde fiyasko ile sonuçlanan bir yöntem olmuştur. "Zeki DARA (Gazeteci/Aktivist-HAKKARİ)
Yeni anayasa değişiklik teklifi ise Kürtler arasında genel bir kayıtsızlık havası oluşturmuş."Barışa dair tek bir kelime olmadığı için bizim açımızdan hiçbir anlam ifade etmiyor" diyor Ramazan Turgut (Mezopotamya Barış Akademisi)
Mehmet TURSUN (Baran Tursun Vakfı) ise yeni bir süreç için "toplumda karşılığı olan STÖ'ler, bilim insanları, kanaat önderleri, din alimleri gibi unsurlara rol vermek gerektiğine" vurgu yapmış.
Abdulhakim Daş (Doğu Güneydoğu Dernekleri Platformu Başkanı) ise birçok katılımcının ortak hassasiyetini dile getirmiş. "R.Tayyip Erdoğan'ın "Kürdistan" kavramına tahammül ederse, medya ve devletin tüm kurumları ona bakarak, tahammül eder ve sorunun çözümü kolaylaşır."
"Toplumun barışa hazır olması ihtimal yoksa STÖ, Akil Adamlar ve toplumda itibarlı şahsiyetler toplumu ikna için, yoğun bir çaba içerisinde olmalıdırlar. Bu, toplumsal bir baskı oluşturur. Barış bildirisine imza atanların başına neler geldiğini biliyoruz. Eğer toplumsal bir baskı olsaydı, barış bildirisine imza atanlara yapılan haksızlıkları yapmaya kimsenin cesareti olmazdı." diyen Yakub Aslan ise güncelin acı gerçeğinin altını çiziyor.
"STK'lar olarak üçüncü göz olalım ama bizim nasıl bir yaptırım gücümüz var? Siyasal bir güç odağının olması lazım arkasında. Türkiye'deki ana muhalefet partisi sürece girmediği sürece sorunun çözülmesi çok zor" diyen Reha Ruhavioğlu cevaplanması gereken önemli sorular sormuş.
"Çekirdekten başlayan bir barış hareketi başlatalım, aileden başlamak lazım. Bütün kardeşleri, komşuları ve aşiretleriyle barış içinde olan var mı? Bu kültürü içimizde içselleştirmezsek sonuç gelmez."diyen Kalite derneğinden Ahmet Kaya ise isabetli bir özeleştiri yapmış.
"Barış süreci dediğimiz süreç Öcalan'ın silahlı unsurları dışarı çıkarın söylemiyle anlam kazanmaya başladı. Bu şekilde ağır aksak işleyen süreçte burada çok vahim durumlarda yaşandı. Devlet kontrolü bıraktı, yol kontrolleri gerillalara kaldı. Adli makamlar, vergi sistemleri oluşturulmaya başlandı. Buradakiler sahiplenmediler böyle bir barış sürecini. Yeni bir vesayet oluşturuldu. Toplumun sahipleneceği arayışları oluşturmak lazım."diyen Şiyar Bozhan (SMMMO Diyarbakır) yeni bir süreçte ne olmaması gerektiğini söylemiş.
"Barışta çözümün anahtarı geçmişe dayalı yapıları meşrulaştırmak değil geleceğe yönelik yenilikçi umutlar oluşturma. Türkiye'nin bu alanda bir akademiye ihtiyacı var." diyen Mehmet Kaya (DİTAM Yönetim Kurulu Başkanı) ise olması gerekene odaklanmanın önemine işaret etmiş.
İstanbul'da sivil toplumun rolü üzerine devam eden çalıştayda daha birçok önemli fikir serdedildi. Yeni bir barışın nasıl olması gerektiği silahların bırakılmasıyla mı yoksa sürecin öncelenmesiyle mi olacağı çok tartışılan konulardandı. Batıdan bakan bakış açıları ve Kürtlerin dışarıdan bakış açılarına sitemleri önemliydi. Referandum sonuçları itibariyle Kürtlerin silahlı bir çözümü istemediğini ama haklarından vazgeçmek istemediğini vurgulayan Mesut Yeğen'in tespiti de dikkat çekiciydi. Barış şu an çok yakın bir ihtimal olmasa da barıştan uzaklaştıran ayrımcı politikalara karşı STK'ların yapacağı çok şey var, bu ara buna odaklanılabilir, batıdaki STK'larla topluma sorunun kaynağını anlatma konusunda ortak çalışmalar yapabilirler. Ayrıca dünya çatışma çözümü örneklerini incelemek, yeni bir sürece kadar donanımlı bilgi sahibi olmak açısından çok önemli, bu konuda nitelikli araştırma çalışmaları yapmak hepimiz için hiç zor değil. Yeni, ciddi, kalıcı bir süreç için şimdiden tüm STK'lar hazırlıklarını nitelikli yapmalıdır.
@gergerliogluof
www.omerfarukgergerlioglu.com