Doğru bilinen yanlışlardan sadece bir tanesi

Türkiye’nin acilen daha az merkeziyetçi bir idari yapıya ihtiyacı var ve bu daha az merkeziyetçi yapının olmaz ise olmazı yerel kamu hizmetlerini finanse etmeye yönelik yerel vergilerin matrah ve oranlarının seçilmiş yerel meclislerce saptanması.

Seçilmiş yerel meclislere, İstanbul, Edirne, Diyarbakır fark etmez, sadece yerel kamusal hizmetleri finanse etmek için yerel vergi salma hakkı verilirse ne olur?

Hiçbir şey olmaz.

Birileri çıkıp hemen bu tür hakların, yani seçilmiş yerel meclislere vergileme hakkının tanınması, ancak federal devletlerde, federasyonlarda gerçekleşebileceğini söyleyecekler ve böylece yerel demokrasinin, gerçek bir yerinden yönetim sisteminin, etkin bir adem-i merkeziyetçi idarenin (desantralizasyon?) önünü kesmek istemiş olacaklardır.

Federal idari devlet yapısı da bir öcü değildir (ABD, Almanya, İsviçre, Belçika, vs.) ama seçilmiş yerel meclislere yerel hizmetlerin finansmanı için vergileme hakkının tanınması illaki de federal bir yapı anlamına gelmez.

Bu yazıyı yazmaya Resmî Gazete'de (Tarih: 21 Aralık 2022, sayı 32050) gördüğüm bir Cumhurbaşkanlığı kararı üzerine vermiştim, kısmet bugüne imiş.

Söz konusu Resmî Gazetede bir Cumhurbaşkanlığı kararı ile Belediye Gelirleri Kanunun 21. Maddesinde belirlenmiş eğlence vergisi (tipik bir yerel vergi) oranlarının Cumhurbaşkanı tarafından değiştirilerek belirlenmesi öngörülüyor ve bu kararın yürütmesi de Maliye Bakanı'na tevdi ediliyor.

Böyle bir düzenleme ilk bakışta bile normal gözükmüyor, bir belediye geliri olan eğlence vergisi oranlarının neden seçilmiş yerel organlar tarafından değil de Cumhurbaşkanı tarafından belirlendiği pek anlaşılabilir bir konu değildir.

Önce Türkiye’deki anayasal duruma bir bakalım.

Anayasanın 73. Maddesi (Vergi ödevi) verginin yasallığı ilkesini getiriyor, çok doğru bir ilke, vergiler ancak kanunla konuluyor, değiştiriliyor ve kaldırılıyor, burada bir sıkıntı yok.

Anayasanın 7. Maddesi ise yasama tekelinin TBMM’de olduğunu belirtiyor, burada biraz sıkıntı var.

Madem verginin yasallığı yani kanunla (yasama) konulması ilkesi var ve bu çok doğru bir ilke (teorik olarak 1215 Magna Carta’dan günümüze) yerel seçilmiş meclislerin de yerel kamu hizmetlerinin finansmanı için yerel vergilerle sınırlı vergi kanunu çıkarması da anayasal olmalı.

Bu açıdan Anayasanın 7. Maddesine bir ek getirmek ve seçilmiş yerel meclisleri de yerel vergilerle sınırlı olmak üzere yasama tekelinin şemsiyesi altına almak lazım.

Türkiye’nin acilen daha az merkeziyetçi bir idari yapıya ihtiyacı var ve bu daha az merkeziyetçi ya da tercihen adem-i merkeziyetçi yapının olmaz ise olmazı yerel kamu hizmetlerini finanse etmeye yönelik yerel vergilerin matrah ve oranlarının seçilmiş yerel meclislerce saptanması.

Neden matrah ve oran kavramlarını öne çektiğimi aşağıda görebilirsiniz.

Yazımın başında yerel seçilmiş meclislerin yerel vergi salmasının anayasal bir hak olmasının üniter ya da federal idari yapılarla alakası olmadığını yazmıştım.

Türkiye devleti güçlü bir merkezi idari yapıya sahip bir devlet ve bu güçlü merkezi yapı bir ölçüde Fransız sisteminden alınmış, Fransa da merkezi yapısı güçlü bir devlet, federal bir devlet de hiç değil.

Ancak, Fransa’da son senelerde, kesinlikle federal bir yapıya yönelmeden, çok güçlü bir idari desantralizasyon süreci yaşanıyor.

Bu süreçte 2003 senesinde Fransız Anayasasına bir madde (72-2) eklendi ve bu anayasa değişikliği ile seçilmiş yerel meclislere yerel vergilerin matrah ve oranlarını saptama yetkisi verildi; kamu maliyesinde bir verginin matrah ve oranını siz saptayabiliyorsanız o vergiyi siz salıyorsunuz demektir.

2004 senesinde çıkarılan bir organik kanun* ile de Anayasada yapılan bu değişikliğin uygulaması belirlendi (uygulama kanunu).

Aşağıya Fransız Anayasasının 72-2 maddesini koyuyorum:

Madde 72-2. Mahalli idareler, yasayla belirlenen şartlar çerçevesinde, serbestçe tasarruf edebilecekleri gelirlere sahiptirler. Her türlü vergi gelirlerinin tamamını veya bir kısmını alabilirler. Yasanın belirlediği sınırlar içinde, mahalli idarelere, vergilerin matrah ve oranının tespitine yasayla izin verilebilir. Vergi gelirleri ve öz kaynaklar, her yerel yönetim kategorisi için, gelirlerinin tamamı içinde önemli bir bölümünü teşkil eder. Bu kuralın gerçekleştirilmesi koşulları bir organik yasayla belirlenir. Devlet ile mahalli idareler arasındaki yetki aktarımları, bu uygulamalara ayrılmış kaynakların, eşdeğer bir şekilde tahsisi ile birlikte gerçekleştirilir. Mahalli idarelerin harcamalarının artması sonucunu doğuran her yeni yetki ihdasında veya genişlemesinde, yasayla belirlenmiş kaynaklarla birlikte yapılır. Mahalli idareler arasında eşitliği sağlayacak, mali kaynakların adil paylaşılmasına yönelik hükümler bir yasayla öngörülür.
(Kaynak Linki)

Türkiye de şayet daha etkin bir idari yapı, daha demokratik bir yerel yönetim çerçevesi istiyorsa seçilmiş yerel meclislere mutlaka yerel kamu hizmetlerini finanse etmeye yönelik yerel vergi kanunları çıkarma yetkisini tanımak zorundadır.

Bu iş başarılabilirse belediyeler kanununda eğlence vergisinin oranlarını Cumhurbaşkanının saptaması gibi komiklikler de yaşanmamış olur.

Bu yazıda gönderme yaptığım Resmi Gazetede neden Cumhurbaşkanının tüm eğlence vergisi oranlarını yüzde 0’a çektiğini tartışmayacağım ama ilginçtir, böyle bir tercihte de bulunulmuş.

Yazımın başlığını “Doğru bilinen yanlışlardan sadece bir tanesi” koydum çünkü Türkiye’de sistemin daha az merkeziyetçi olmasına karşı mücadele verenler ısrarla “şayet sistemde yerel vergileri yerel seçilmiş meclisler salarsa bu federasyon demektir” yalanını söylemekten vazgeçmediler, vazgeçmiyorlar ama yalanlar birden çok, bu örnek sadece bir tanesi.

*Organik kanun kavramı bizim Anayasada yok, temel kanun diyebiliriz ama bizde kullanılan temel kanunla bir ilişkisi yok; organik kanunlar çok önemli konuları düzenliyorlar, kabulü, değiştirilmesi ya da yürürlükten kaldırılması için olağan yasaların gerektirdiği çoğunluktan daha yüksek, anayasa maddelerinin gerektirdiği çoğunluğun da altında bir nisap aranan kanunlar, başka bir ifadeyle de Anayasa maddeleri ile kanunlar arasında bir yerde yer alıyorlar. Örneğin bizde ihale kanunu bir organik kanun olsa idi bu kanunla bu kadar oynayamazdı AKP.


Eser Karakaş: Kadıköy Saint Joseph lisesi muzunu. 1978’de Boğaziçi Üniversitesi İİBF’den mezun oldu. Doktorasını 1985 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde yaptı. 1996’dan itibaren İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümü’nde profesör olarak ders verdi. Bahçeşehir Üniversitesi İİBF’de Dekanlık yaptı. 2016 yılında 675 sayılı KHK ile ihraç edildi. 2008 yılından itibaren Strasbourg Üniversitesi Science Po’da misafir öğretim görevlisi olarak bulunuyor

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eser Karakaş Arşivi