DSİ’den Kanal İstanbul için kamulaştırma uyarısı: 1450 adet dava gelebilir

Kamulaştırılan alanlarda taşınmaz bedellerinin ödenmesi veya taşınmaz sahiplerinin alternatif alanlara yerleştirilmesi için gereken düzenlemeler nasıl yapılacak, büyük bir soru işareti.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın Kanal İstanbul projesi için başlattığı ÇED sürecinde projenin yaratacağı olumsuzluklarla ilgili Devlet Su İşleri (DSİ) tarafından önce 20 Nisan 2018’de, daha sonra güncellenmiş ve bazı kritik bölümler tıraşlanmış haliyle 3 Aralık 2019’da iki kez görüş verildi.

Aynı şekilde son günlerde tekrar tartışma konusu haline gelen Devlet Hava Meydanları İşletmesi (DHMİ) de projenin yaratacağı olumsuz durumlarla ilgili 15 Mart 2018’de projenin yapılmaması yönünde verdiği görüşü 22 Mart 2018’de "bu görüş sehven verilmiştir" diyerek geri çekti.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, DHMİ Genel Müdürlüğü’ne ÇED süreci kapsamında 27 Şubat 2018 tarihinde görüş sordu. DHMİ, 15 Mart 2018 tarihinde gönderilen ÇED görüşünde, Kanal İstanbul’un üçüncü havalimanını olumsuz etkileyeceğini belirtti.

O sırada havalimanı henüz açılmadığı için DHMİ, görüşünü şu şekilde ifade etti:

"Dünyanın açılmasını merakla beklediği, asrın projelerinden biri olan İstanbul Yeni Havalimanı’nın mânia planı içinde kalan Kanal İstanbul proje alanının bir kısmı mevcutta inşaatı tamamlanan en batıdaki pistin üzerinden geçmekte, diğer alanlar ise yaklaşma-kalkış yüzeyi, iç yatay yüzey ve konik yüzeyde kalmaktadır. Bu proje ile İstanbul Yeni Havalimanı’nın uçuşa açılması imkansız olacaktır. Kanal İstanbul ve İstanbul Yeni Havalimanı projeleri birbirine zarar verici değil, tamamlayıcı olmalıdır."

Görüşün sonuç kısmında ise "Sonuç olarak yukarıda belirtilen nedenlerden ötürü tüm pistler kullanıma açıldığında günde 3 bin 500 uçak trafiğinin olacağı öngörülen asrın projesine gölge düşürmemesi açısından projedeki koordinatlarda Kanal İstanbul projesinin yapımı uygun görülmemektedir" ifadeleri yer aldı.

Bu görüşün üzerinden bir hafta geçtikten sonra 22 Mart 2018 tarihinde DHMİ Genel Müdürlüğü, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na ikinci bir yazı göndererek ilk yazıda yer alan görüşlerin sehven yazıldığını ifade etti.

DHMİ’nin ikinci yazısında, "ÇED başvuru dosyası hakkındaki Genel Müdürlüğümüz görüşlerinin talep edildiği ilgili yazınıza cevaben yazılmış olan ilgili yazımız sehven yazılmış olup, söz konusu proje ve projeye ait ÇED başvuru dosyasına ilişkin çalışmalarımız devam etmektedir. Bu sebeple, Kanal İstanbul Projesi ÇED başvuru dosyası hakkındaki nihai görüşlerimiz, yapılacak olan detaylı inceleme ve değerlendirmeden sonra Bakanlığınıza gönderilecektir" ifadeleri yer aldı.

Böylesine net şekilde ifade edilmiş bir görüşün "sehven" diyerek geri çekilmesi hem bürokrasi üzerindeki baskının hem de devletleşmiş bir iktidarın bürokrasiyi nasıl ele geçirdiğinin çok önemli bir göstergesi.

DHMİ raporunun durumu böyle. Gelelim DSİ’nin raporuna…

DSİ’nin içme suyu meselesine dair görüşleri birkaç gündür medyada yer aldı. Gündeme gelmeyen kısmı ise kamulaştırma bedelleriyle ilgili…

DSİ’nin Kanal İstanbul projesine ilişkin verdiği ilk görüşte projenin yaratacağı olumsuz durumlar detaylı şekilde değerlendirildi. 20 Nisan 2018’de ilk sunulan görüş raporunda projenin yaratacağı kamulaştırma bedellerinin karşılanamaz bulunması ve devletin bu proje sebebiyle binlerce kamulaştırma davasıyla karşı karşıya kalabileceği yönünde uyarılar yapıldı.

DSİ, kamulaştırma bedellerinin "karşılanamayacak kadar çok büyük bir maddi külfet" getireceğini belirterek, Kanal İstanbul projesinin uygulanması aşamasında kamulaştırma nedeniyle ortaya çıkacak sorunların faaliyet sahibi tarafından çözümlenmesi taahhüt edilmesi gerektiğine dikkat çekmişti. DSİ, "kamulaştırmasız el atma davası açılabilecek 1450 adet dava ile karşılaşılma durumu doğacak" ifadesini kullanmıştı.

Kamulaştırma işlemlerinin önemli bir maliyet olacağı ortada. Kamulaştırılan alanlarda taşınmaz sahibi olan şahısların taşınmaz bedellerinin ödenmesi veya alternatif alanlara yerleştirilmesi için gereken düzenlemeler nasıl yapılacak, büyük bir soru işareti…

DSİ’nin ilk raporunda şu ifadeler yer alıyordu:

"Sazlıdere Barajı ve Terkos Barajı rezervuar alanları ile koruma alanlarında kalan taşınmazların niteliğinin değiştirilmesi durumunda, 6487/21 sayılı kanun ile 2942 (D.4650) sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun geçici 6. maddesinde yapılan değişiklikle 20 yıllık zamanaşımının kaldırılması nedeniyle kamulaştırma işlemleri tamamlanmamış veya kamulaştırılması hiç yapılmamış olmasına rağmen 9/10/1956 tarihi ile 4/11/1983 tarihleri arasındaki ve bu tarihten bu güne kadar fiilen kamu hizmetine ayrılan veya kamu yararına ilişkin bir ihtiyaca tahsis edilerek üzerinde tesis yapılan taşınmazlara kısmen veya tamamen fiili olarak el konulması nedeniyle açılan veya açılacak olan tazminat davalarında öncelikle uzlaşma şartı getirilmiştir.

Sazlıdere Barajı göl alanında kalan toplam 2435 adet parselden 735 adet parselin tapusu DSİ adına alınmış, 150 adet parselin tezyidi bedelleri ödenmiş olup tescil davaları açılacaktır. 100 adet parselin ise kamulaştırmasız el atma (tazminat) davası devam etmektedir.

Geri kalan parsellerden bazıları ile ilgili olarak yukarıda bahsi geçen 6487 sayılı kanun gereği taşınmaz malikleri veya vekilleri ile uzlaşma görüşmeleri devam etmektedir. Söz konusu taşınmazların bulunduğu alanların rezerv yapı alanı olarak açılması halinde uzlaşma görüşmesi için başvuran ancak idaremizce bedelde anlaşılamaması nedeniyle ilgili mahkemelerde kamulaştırmasız el atma davası açılabilecek 1450 adet dava ile karşılaşılma durumu doğacaktır.

Kamulaştırmasız el atma davalarında taşınmazların niteliği dava tarihindeki niteliğine göre değerlendirilmekte olup imar değişikliği nedeniyle bahsi geçen parsellerin kamulaştırma bedellerinin mahkeme bilirkişileri tarafından dava tarihindeki niteliğine göre değerlendirileceğinden emsal satışlar esas alınarak arsa olarak değerlendirilmesi halinde kamulaştırma bedelleri İdaremizce karşılanamayacak kadar çok büyük bir maddi külfet getireceği dikkate alınmalıdır. Kanal İstanbul projesinin uygulanması aşamasında kamulaştırma nedeni ile ortaya çıkacak sorunların faaliyet sahibi tarafından çözümleneceği taahhüt edilmelidir.

ÇED görüşü istenen Kanal İstanbul alanında içmesuyu havzası olarak Terkos Gölü ile Sazlıdere Baraj Gölü yer aldığından dolayı Rezervuar, Mutlak, Kısa, Orta ve Uzun Mesafeli Koruma Alanları ile ilgili olarak İçme-Kullanma Suyu Havzalarının Korunmasına Dair Yönetmelik ve İSKİ İçme Suyu Havzaları Yönetmeliği hükümlerine uyulmalıdır. Ayrıca 5216 sayılı kanun gereği konuya ilişkin görüşünün İSKİ (İstanbul Büyükşehir Belediyesi)’den alınması gerekmektedir."

İktidar kanadından son günlerde ÇED raporunda sona gelindiğine dair çeşitli açıklamalar yapıldı. Ancak, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı DSİ’nin görüşlerini Kanal İstanbul ÇED raporunda yer vermedi. Bu durum DSİ’nin 3 Aralık 2019 tarihli raporunda dile getirildi.

DSİ dikkate alınmayan görüşleriyle ilgili şu değerlendirmede bulundu:

"Projeye ilişkin Genel Müdürlüğümüz görüşü 20.04.2018 tarih ve 281270 sayılı yazımız ile bildirilmiştir. Nihai ÇED Raporu'nda Kuruluşumuzun ÇED Başvuru Dosyasına ve ÇED Raporuna ilişkin verilen görüşler eklenmelidir."

Sadece İstanbul’un hatta Türkiye’nin değil sınır aşan etkilerle geniş bir coğrafyayı pek çok farklı açıdan etkileyecek bir projenin ÇED raporuna DSİ’nin dikkat çektiği kritik noktalar eklenmiyor, DHMİ ise vermiş olduğu görüşü politik baskıyla bir haftada geri çekiyor.

Bu proje hayata geçerse İstanbul’un suyu azalacak, Marmara Denizi’nin ve Karadeniz’in ekolojik yapıları bozulacak, kazılardan çıkan hafriyatları taşıyan kamyonlar yıllarca kent trafiğinde dolaşacak, kentin iklimi değişecek, kentsel ısı adası oluşacak, orman varlığı, yaban hayatı tahrip olacak, tarım arazileri üretim dışı kalacak, uluslararası hukuk kuralları çiğnenerek Montrö Sözleşmesi’ne aykırılık oluşacak ve yerleşim alanları etkilenecek.

Kamu kurumlarından gelen görüşler ÇED dosyasına bile alınmazken, bu proje ileriki aşamalarda hangi bilimsel veriye dayanarak, hangi finansal kaynaklarla ilerleyecek, böylesine büyük bir yıkım projesini kim, nasıl denetleyecek?

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Pelin Cengiz Arşivi