Eser Karakaş
Ekonominin geldiği yerin sorumlusu iktisat cehaletidir, nokta
“Ekonominin geldiği yer” derken çok uzaklara gitmeye, çok girift analizlere girmeye hiç gerek yok, aylık enflasyon arka arkaya iki aydır yüzde on dolayında açıklanıyorsa TÜİK tarafından başka veri aramaya gerek yok Türkiye’de, ekonomi yönetilmemektedir, dikkatinizi istirham ederim, kötü yönetiliyor demiyorum, yönetilmemektedir demektir.
Bir adım daha ileri gideyim, enflasyonun bu kadar yüksek olduğu yerde devlet de adeta yok demektir, olduğu kadarı ile de hukuksuz devlet vardır, hukuksuz devlete de devlet denmez, ne denir, bilmiyorum, daha doğrusu tecahül-ü ariften geleyim.
Ekonominin geldiği bu yönetilmeme durumunun temel nedeni iktisat cehaletidir, açacağım konuyu.
Üç temel nokta üzerinden bu sonuca varıyorum: 1-Sermaye hareketlerinin aldığı tüm darbelere rağmen hala kısmen de olsa yürürlükte olması 2-Faizler 3-Kurlar.
Türkiye sermaye hareketlerinin serbest olduğu, 32 sayılı kararın aldığı tüm yaralara rağmen yürürlükte olduğu gerçeğini bir kenara koyun, döneceğim.
Faiz de bir ekonomide çok önemli bir değişken, sadece iki aylık mürekkep enflasyonun yüzde yirminin üzerinde olduğu bir ekonomide Merkez Bankası politika faizinin yüzde 25 olması çok can sıkıcı bir durum.
Bu gerçek Türkiye’de faizlerin saçma sapan gerekçelerle büyük bir baskı altında olduğunun kanıtı, kısa vadeli faiz oranı fon arz talebinin belirleyeceği oranın çok çok altında, faiz baskılanıyor, bunu da ikinci gerçek olarak yine bir kenara yazın.
Aylık enflasyonun yüzde on olduğu bir ülkede, büyük analizlere hiç gerek yok, kurlar avroda 28.99, dolar 26.99 gibi noktalarda direnç gösteriyorlarsa bu durum kurlarında, aynen faizde olduğu gibi büyük bir baskı altında olduğunun kanıtı, bunu da üçüncü gerçek olarak lütfen yine bir kenara koyun.
NOBEL EKONOMİ ÖDÜLÜ’NÜ MUNDELL’E BOŞUNA VERMEDİLER
Durumun özeti ise şu: Sermaye hareketleri serbest, faizler ve kurlar da baskılanıyorlar.
Şimdi gelelim iktisat cehaleti konusuna çünkü bu durum katılsak ya da katılmasak dahi bir iktisat politikası tercihi falan değil düpedüz cehalet, gelinen yer ise bu cehaletin sonucu.
Seneler seneler önce Boğaziçi’nde okurken büyük sınıflardan dahi hacim olarak daha büyük bilgisayarda punch kartlarla SPSS’de regresyon modelleri denerdik, programlamada çok vahim bir hata yapmış isek çıktının üzerinde çok büyük hurufatla (harfler) FATAL ERROR (Çok vahim hata) yazardı, bugün ekonomi yöntemi de FATAL ERROR veriyor.
1999 senesinde Nobel ekonomi ödülünü Kanadalı iktisatçı Robert Mundell’e veriyorlar, Mundell’i Nobel’e götüren süreçte kilometre taşı formüle ettiği ünlü “uyumsuzluk ya da imkansızlık üçgeni”.
Mundell’in teorisine göre, çok doğru bir teorik analizdir, bir ekonomide sermayenin serbest dolaşımı (1), bağımsız para politikası (2) ve kurların istikrarı (3) üçlüsünü aynı zamanda gerçekleştirmek mümkün değildir.
Bu imkansızlığı gerçekleştirmek isterseniz ekonomide büyük kriz çıkar, mesela aylık enflasyon yüzde ona çıkar.
Bu teori üzerinden Türkiye’ye baktığınızda ekonomi yönetimi büyük bir cehaletle bu üç konuyu aynı anda gerçekleştirmek peşinde senelerdir yani sermaye hareketlerinin serbest olduğu bir ülkede bağımsız para politikası uygulamak istiyor, faizleri kendi denetiminde tutuyor ve yine aynı zamanda kurların istikrarı için kurları baskılıyor.
Bunun imkansız olduğunu bilmek, görmek için iyi bir ekonomiye giriş dersi almış olmak bile yeterli.
Sermaye hareketleri serbest ise hem kurları hem de faizi baskılayamazsınız ama bizim yüksek maaşlı cahil iktisatçılar ekibi yanlışta ısrar ediyor.
PAPAĞAN KADAR OLAMADILAR
Mundell’e 1999 senesinde Nobel ödülünü boşuna vermediler cahiller.
Camdan, belirli bir çapı olan U şeklinde bir bileşik kap düşünün, bu bileşik kapın içinde su var, sağ kolu faizler, sol kolu ise kurlar anlamına gelsin.
Elinize de kabın çapı kadar bir piston alın sağ kol (diyelim faizler) üzerinden suyu aşağı doğru itin yani baskılayın, su mutlaka sol kolda (kurlar) yükselecektir.
Suyun bileşik kap içindeki hareketi sermaye hareketlerinin serbestisi demek, sağ kolu pistonla bastırmak faizleri baskılamak anlamına geliyor ama o zaman sol kolda suyun yukarı yönelmesi yani kurların artması kaçınılmaz; tam tersi de geçerli doğal olarak, kurları (sol kol) bastırırsan bu kez de sağ koldaki su (faizler) yukarı çıkacak, bunlar ekonomi teorisinin emri.
Ancak, eğer ağır cahil isen eline iki piston alıp camdan bileşik kabın hem sağ hem sol kolunu baskılarsın (hem kuru hem faizleri) ama o zaman da cam kabın kırılması, parçalanması kaçınılmaz olur.
Bugün de Türkiye ekonomisinde aynen bunu yaşıyoruz.
Bu kadar cehalet ancak AKP iktisat politikası yapıcılarında oluyor anlaşılan.
Bir papağan fıkrası ile noktalayayım yazıyı.
Papağan satıcısı müşteriye anlatıyormuş, “bu papağan çok özel, sağ ayağını çekersen İngilizce, sol ayağını çekersen Fransızca konuşuyor”; bizim iktidar iktisatçılarına benzeyen müşteri de “ya iki ayağını da çekersem nece konuşuyor?” deyince papağan cevap vermiş: “Düşerim salak”.
Papağan kadar olamadılar, düşüyorlar ama herkesi de beraberlerinde düşürüyorlar.
Eser Karakaş: Kadıköy Saint Joseph lisesi muzunu. 1978’de Boğaziçi Üniversitesi İİBF’den mezun oldu. Doktorasını 1985 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde yaptı. 1996’dan itibaren İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümü’nde profesör olarak ders verdi. Bahçeşehir Üniversitesi İİBF’de Dekanlık yaptı. 2016 yılında 675 sayılı KHK ile ihraç edildi. 2008 yılından itibaren Strasbourg Üniversitesi Science Po’da misafir öğretim görevlisi olarak bulunuyor.