Elli yılı geçmiş (miş!!!)

Erdoğan, “İsveç’in NATO’ya üyelik sürecinin ilerleyebilmesi için "Önce gelin Türkiye’nin AB’de önünü açın, biz de İsveç'in önünü açalım. Biz Türkiye’yiz, çat kapı ülkesi değiliz” demiş. Anlaşılan Erdoğan Avrupa Birliği konusunu hiç ama hiç anlamamış.

Cumhurbaşkanı Erdoğan Litvanya’nın başkenti Vilnius’da gerçekleşen NATO zirvesine katılmak için uçağa giderken gazetecilere açıklamalar yapmış ve şöyle demiş: “İsveç’in NATO’ya üyelik sürecinin ilerleyebilmesi üçlü mutabakata bağlı. Önce gelin Türkiye’nin AB’de önünü açın, biz de İsveç’in önünü açalım.”

Ve şöyle de devam etmiş: “Vilnius’ta da bu açıklamayı yapacağım. Milletimizin bizden beklentisi var, 50 yılı aştı. Biz Türkiye’yiz, çat kapı ülkesi değiliz.”

Bayıldım bu açıklamaya, 70 sente muhtaç kaldığımızda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın aklına yine Avrupa Birliği gelmiş anlaşılan ama biraz değil çok geç galiba.

Neresinden bakarsanız bakın ya da okursanız okuyun yukarıdaki açıklamalar çok ama çok vahim yanlışlarla dolu.

Gelin tek tek bakalım bu vahim yanlışlara.

Anlaşılan, başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere Türkiye’nin ileri gelenleri ya da daha doğru bir ifadeyle ileri gidenleri Avrupa Birliği konusunu hiç ama hiç anlamamışlar.

Her şeyden önce Avrupa Birliği konusunun bir dış politika konusu olmadığını, tamamen Türkiye’nin bir iç meselesi olduğunu şimdiye kadar anlamamız gerekiyordu ama anlaşılan becerememişiz işi doğru anlamayı.

Türkiye NATO kurucu antlaşmasındaki veto yetkisini kullanarak İsveç’in NATO üyeliğini engelliyor, bu politika da çok yanlış bir politika, at pazarlığı yapmak Türkiye’ye yakışmıyor, İsveç’ten siyasi-hukuki taleplerimiz varsa bunun dile getirilmesi gereken ortam muhtemelen hem Türkiye’nin hem de İsveç’in üyesi olduğu Avrupa Konseyi ama asla NATO zirvesi değil.

Ben Avrupa ülkelerinin 1958’de başlattıkları ve Avrupa Birliği aşamasına kadar gelen bütünleşme sürecinin, Macaristan ve Polonya’ya rağmen insanlık tarihinin en önemli ve olumlu girişimi olduğunu düşünürüm, düşünmekten de öte bilirim, tam da bu nedenden doğup büyüdüğüm, vatandaşı olduğum ülkenin siyasi düzeyinin AB meselesini çirkin bir pazarlık konusu yapmasını çok yadırgarım, eleştiririm.

İsveç’in NATO üyeliği başka konudur, Türkiye’nin AB süreci, tam üyelik hedefi bambaşka bir konudur.

Erdoğan’ın demecinin ikinci bölümü birinci bölümünden de ilginç!!!

Erdoğan “Elli yılı aştı” derken neyi kastediyor, tam bilemiyorum ama standart tarihler alırsak 1963 Ankara Antlaşmasının üzerinden tam altmış, 1970 Katma Protokolün üzerinden ise elli üç sene geçmiş ve maalesef Türkiye bir türlü AB tam üyesi olamamış, sezebildiğim kadarıyla bu nedenden Erdoğan AB ülkeleri başkentlerine ve AB kurumlarına serzenişte bulunuyor.

1970 Katma Protokolü temel alalım, bakalım o tarihten bugüne neler yaşanmış.

Mesela 12 Mart 1971 muhtırasını Fransa ordusu mu verdi acaba?

Kimsenin canını yakmamış üç gencin idam kararını veren, onaylayan yargı Portekiz yargısı idi herhalde; katil Portekizliler.

12 Eylül 1980 darbesini de Birleşik Krallık ordusu mu yaptı?

Muhtemelen yine aynı Portekiz yargısına bir sağdan bir soldan asalım emrini Salazar vermiştir.

1982’de yürürlüğe giren darbe Anayasasını hala değiştirmeyen ülke İspanya mı acaba?

Tamam idam cezası kalktı ama siyasi mitinglerde kürsüden ip atan, Meclis kabul eder, idam cezasını geri getirmek önüme gelirse imzalarım diyen “bizi elli yıldır oyalıyorlar” diyen Cumhurbaşkanımız olamaz, muhtemelen bugün NATO zirvesinin başladığı Litvanya’nın Cumhurbaşkanıdır.

Merkez Bankasının faiz politikasının Anayasanın amir hükümlerine rağmen Nas’a uyumlu olmasını isteyen Cumhurbaşkanı da herhalde Yunanistan Cumhurbaşkanıdır.

AİHM kararlarını Anayasanın amir hükmüne rağmen uygulamayan ülke de yine muhtemelen Hollanda’dır.

Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulamayan hakimleri Belçika Yargıtay’ına, Belçika HSK’sına atayan da Belçika Cumhurbaşkanı olsa gerek.

Kamu ihale yasasının AB sistemine uyumunu istemeyen, reddeden, direnen siyasi kadrolar da herhalde o makarnacı İtalyan siyasi kadrolarıdır, AB ihale sistemine direnme, uygulamama ancak İtalyan türü mafyaya yakışır çünkü.

En çok da raporlarına milletvekillerinin bile ulaşamadığı Danimarka Sayıştay’ına acımışımdır hep.

Rezilliklerini saydığım bu ülkelerin tümü AB üyesi ama aynı AB bizi, yani mesela insan hakları konusunda AB üyesi ülkeleri fersah fersah geride bırakmış Türkiye’yi 1970’den beri yani tam elli üç senedir kapıda bekletiyor.

Bizim hemen bu haksızlıklar karşısında AB tam üyelik başvurumuzu çekmemiz ve Şanghay medeniyet grubuna başvurmamız lazım.

Umarım Erdoğan Vilnius dönüşünde bu işi bir kez daha düşünür.

Erdoğan bu tarihi konuşmasını şöyle bitirmiş: “Biz Türkiye’yiz, çat kapı ülkesi değiliz”.

“Çat kapı ülkesi” ne demek çok iyi anlamadım ama Cumhurbaşkanımız söylüyorsa mutlaka bir manası vardır, ben şöyle tahmin ediyorum, mesela burası Türkiye, çat kapı ülkesi olmadığımız için on milyon kaçak göçmen çat kapı ülkeye girememiştir.

Çat kapı ülkesi olmadığımız için Avrupa’nın, hatta başka ülkelerin uyuşturucu mafyalarının adamları, kadınları öyle çat kapı ülkeye giremiyorlar, Sarıyer sırtlarında Boğaz manzaralı evlerde oturamıyorlar.

Türkiye asla çat kapı ülkesi değildir, tonlarca uyuşturucu öyle çat kapı sınır kapılarından içeriye giremez, milyonda bir ihtimal ama girse bile yakalanır, sahipleri kamuoyuna tanıtılır, bir daha bu işlere soyunamazlar.

“Çat burada, çat kapı arkasında” diye bir bilmece vardı ben çocuk iken.

Bilemediniz, yanıtı süpürge değil.

Bilin bakalım, kimdir ya da nedir?


Eser Karakaş: Kadıköy Saint Joseph lisesi muzunu. 1978’de Boğaziçi Üniversitesi İİBF’den mezun oldu. Doktorasını 1985 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde yaptı. 1996’dan itibaren İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümü’nde profesör olarak ders verdi. Bahçeşehir Üniversitesi İİBF’de Dekanlık yaptı. 2016 yılında 675 sayılı KHK ile ihraç edildi. 2008 yılından itibaren Strasbourg Üniversitesi Science Po’da misafir öğretim görevlisi olarak bulunuyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eser Karakaş Arşivi