Ahmet Nesin
Erdoğan, Fethullah Gülen hareketi'nin bir parçasıydı!..
Fethullah Gülen Hareketi'nin ne olduğu, niçin ve kimler tarafından başlatıldığı çözülmeden, açığa çıkmadan yapılan mahkemelerin bence hiçbir önemi yok. Darbe girişimi dahil, olayı sadece Gülen ve ekibi olarak yargıladığınız sürece aynı Ergenekon Davası'nda olduğu gibi boşluğa düşersiniz. Önce şunu ortaya koymak zorundayız, Gülen Hareketi sadece Gülen'in bir gece rüya görmesiyle mi başladı, yoksa ABD'nin Orta Doğu'da yapmaya çalıştığı "Ilımlı İslam Modeli"nin bir parçası mıydı?
Öncelikle Gülen'in okul ve dershane projelerinin amaçlarını bilmemiz gerekiyor. Gülen bu eyleme tek başına başlamış olsaydı, kendi dini inançlarından dolayı küçük bir tarikat olarak başlar ve Kur'an kurslarıyla, imam hatip liseleri kurmakla başlardı. Oysa Gülen bunlarla ilgilenmiyor ve daha çok normal lise mantığı ve o okullara giden çocukların okul dışı dershaneleriyle başlıyor. Bugüne değin hiçbir gazeteci ve siyasetçi yaklaşık 40 yıla dayanan bu maceranın nedenini açıklamadı.
Diyelim ki Türkiye içi bu macerayla ilgilenmediler, Gülen'in yurt dışında bu kadar okul açmasına da pek anlam vermediler ve üstünde durmadılar. Oysa ABD'nin Orta Doğu politikaları hiç bitmiyor ve beraberinde savaşların da ardı arkası kesilmiyordu. Bişey dikkatinizi çekti mi bilmiyorum ama 12 Eylül 1980 faşist darbesinden beri de neredeyse hiç askeri darbe yapılmadı.
Esasında Fethullah Gülen Hareketi'nin bir benzeri daha vardı, banka spekülatörü olan Soros da Müslüman olmayan ülkeler için benzer şeyler yapıyordu. Sovyetler Birliği yıkılmadan önce Soros Rusya'da kütüphaneler açmaya başlamıştı ve siyasetçi olmamasına karşın "Kuru Kemik" denilen örgütün üyesiydi. Bu örgüt her yıl sadece en fazla 15 üye kabul eden ve senede 1-2 toplantı yaparak ABD'nin gelecekteki planlarını tartışan bir ekip. Hemen hemen bütün eski başkanlar, CIA ve FBI üst düzey görevlilerinin ve önemli iş adamlarının içinde bulunduğu bir örgüt. Dünya siyasi tarihine "Turuncu Devrim" diye geçen olaylarda başrolü oynuyor. Ne hikmetse Soros, Gülen'in parladığı dönemlerde Türkiye'de de bitakım faaliyetlerde bulunuyor ve Emniyetten basına, kadından çevreye kadar her şeyin düzelmesi için ciddi bir harcamanın içine giriyor. Bununla kalsa iyi, sosyal demokrat ve sosyalist partilerin işleyişinden, yeni düzenlemelerine kadar işin içinde.
Türkiye'de bütün bunlar oluşurken Erdoğan birden bitakım arkadaşlarıyla birlikte Necmettin Erbakan'a baş kaldırıyorlar. Oysa o dönemin siyasi tarihine baktığınızda parti içinde çok fazla tartışma yok, en azından ayrılığa gidecek bir tartışmayı basın bilmiyor. Ama bildiğimiz önemli bir nokta var, o da Erbakan'ın Fethullah Gülen Hareketi'ne hiçbir zaman sıcak bakmadığıdır. Esasında Gülen de Erdoğan ya da AKP'ye kadar hiçbir zaman dinci parti desteklememiş, hep merkez sağ partilerin yanında yer almış.
Erdoğan ve arkadaşlarının Erbakan'a tavır koyması nedense Gülen Hareketi'nin yeteri seviyeye ulaştığı döneme denk geliyor. Nedir bu seviye, yıllarca Gülen okullarında ve dershanelerinde okuyan öğrencilerin mezun olması ve giderek bürokraside söz sahibi olduğu dönem. Ancak ayrışmadan önce ilginç bir dönem var, Erdoğan ve arkadaşları parti kongresinde Erbakan'a karşı başkanlık yarışına giriyorlar. Ancak başkan adayı Erdoğan değil de Abdullah Gül oluyor. Siyasi yasaklılık filan işin sadece bir planı, Erdoğan kaybeden olmak istemediği için Gül'ü kullanıyor burada. Zaten şiirden dolayı hapis yatması da oyunun bir parçası.
İlginçtir, o dönem, yani Erdoğan'ın hapise girmesinden 1 gün önce İstanbul İnsan Hakları Şubesi bir basın toplantısı düzenleyip Erdoğan'ın hapse girmesini kınamıştı. Basın toplantısında konuşmacılar olarak dönemin şube başkanı Eren Keskin, Vedat Türkali, Suavi, Abdurrahman Dilipak ve ben vardım. Bütün arkadaşlar ve Dilipak şiirden dolayı hapse girişi kınarken ben son konuşan olarak arkadaşlarımla aynı fikirde olmadığımı, bunun şeriat isteme planı olduğunu ve Dilipak'la düşünce özgürlüğü anlamında hiçbir zaman yan yana gelemeyeceğimi açıkladım. Panel olmadığı için tartışma olmadı, ancak İnsan Hakları Derneği üyesi olmama karşın, benim görüşümün derneği bağlamayacağı ve kişisel olduğunu açıkladı Eren Keskin basın mensubu arkadaşlara. Bu toplantıdan sonra yapılan seçimlerde AKP iktidar olunca ben de Fransa'ya gelip iltica ettim. Tezim şuydu, Erdoğan ve AKP iktidarının yönettiği bir ekibin Türkiye'yi çok kötü bir noktaya götüreceğini savunuyordum, sene 2003'te Fransa'ya geldim.
İşte bu seçimde ilginç bişey oldu, Gülen ekibi ilk kez dinci bir partiyi destekledi. Bu desteği hafife almayın, daha önce desteklediği 3 parti birden Türkiye siyasi hareketinden silindi. İlginçtir, aynı tarihte "Ilımlı İslam" modeli tartışılmaya başlandı. Bu tartışmalar her yere sirayet etti ve Soros ekibi de bu tartışmanın içindeydi. O dönem Soros Vakfı yöneticilerine bakarsanız internetten, bugün geldiğimiz noktayı daha iyi anlamış olursunuz. Hemen hemen her gazetede ve üst düzeyde bir Soros, bir de Gülen ekibini temsil eden kişiler vardı ve sanki ülkeyi onlar yönetiyordu.
Buradan gelmek istediğim nokta şu, ABD "Ilımlı İslam" modeliyle Erdoğan'ı iktidara getirmiş, başına da Gülen ve Soros ekibini oturtmuştu. Gülen ekibi yani esasında ABD'nin ağaçları meyve vermeye çoktan başlamıştı ve Erdoğan başbakan olarak gözükse de ülke yetişen Gülen bürokratları tarafından yönetiliyordu. Erdoğan dışarıya karşı kendisini çok güçlü gösterse de esasında içeride aynı durumda değildi ve bitürlü bürokrasiye söz geçiremiyordu.
Alınan iç kararlardaki tartışmalar basına o kadar yansımadı ama Orta Doğu karışınca ve PKK, Suriye ve Irak Kürtleri başta olmak üzere Erdoğan dizginleri eline almak isteyince kıyamet koptu. Erdoğan ABD'nin istemleri dışında hareket etmek isteyince ipler heryerden kopmaya başladı. Oysa "Beraber ıslandık bu yollarda" demenin bir mantığı vardı, ABD artık istediği ülkelerde askeri darbe yapma planından vazgeçmiş, sivil darbe planını uygulamaya başlamıştı. Gülen Hareketi de bu iş için çok önemliydi ve dünyada açtığı okullarla bürokrat yetiştiriyordu. Dünyada Polonya'daki sendikacı Lech Walesa ve Turuncu Devrim olayları bunların örneğiydi ve işin içinde Soros ekibi vardı.
Ara satırlarda yazdığım bu olayları anımsadığınız başka olaylarla bütünleştirdiğinizde ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız. Erdoğan "Ilımlı İslam" ve bunun kullanıcısı olan Gülen Hareketinin bir parçasıydı. Ne zaman ki "Ilımlı İslam" tezi çürümeye başladı ve Erdoğan bilhassa Orta Doğu'da tek hakim olmak istedi aynı davula başka bir tokmakla vurmaya başladı. Doğal olarak da akort bozuldu ve alakasız, rahatsız edici sesler çıkmaya başladı. Anlayacağınız Erdoğan, Gülen ekibinden istifa etti ve tek başına kaldı.
Sonraki yazımın başlığı "PEKİ O ZAMAN BU DARBE GİRİŞİMİ NEDEN YAPILDI?"