Ahmet Nesin
Erdoğan'ı davet eden Fazıl Say demokrat, eleştiren ben faşist...
Önce attığım mesajdan başlamak istiyorum yazıya, hem Facebook'ta hem de twitter'da "Bunun adı saygı değil, düpedüz korkaklık, KORKAKLIĞIN DAYANILAMAZ HAFİFLİĞİ" diye yazdım ve Fazıl Say'la Recep Tamam Erdoğan'ın bir fotoğrafını koydum. Fotoğraf üzerinden çok eleştiri aldığım için de bu fotoyu yazının başına koyacağım. Fotoğrafı koymamın nedeni, herkesin Fazıl Say'ın rahatsızlığından bahsetmesi ve benim çok ama çok ayıp ettiğim üzerine olması. Ve eleştiriler ayıp etmiş olmamı geçti ve faşistliğime kadar geldi.
Bu duruş konusunu inatla başta yazacağım çünkü bu savunma yada eleştiri onun üzerine yapılmış, benim yazımda Fazıl Say'ın duruşuyla ilgili tek sözcük olmamasına karşın böyle yapılmış. Bunun bir nedeni var, benim yazdığıma karşı çıkanlar esasında dediğime katılıyorlar ama Fazıl Say da önemli onlar için (Benim için de), o zaman O'nu korumaları gerek ve fotoğrafa bakarak benim yazmadığım biyerden beni suçlayacaklar. Bu çok bilinen bir taktiktir ama iş faşistliğime kadar varınca yazmak zorunda kaldım.
Gelelim dün Fazıl Say'ın babası, dostum Ahmet Say'ın yaptığı açıklamaya: "Biraz ürküyor" Devamı da var ama çok önemli değil, çünkü Ahmet Say benim yorumumun biraz incesini yapmış, baba olarak da en doğal hakkı. Ayrıca 2-3 hafta önce de aydınların bu dönemde çok kötü sınav verdiğinden bahsetti ki bu söyleşiyi yaptığında büyük olasılıkla oğlunun Recep Tamam Erdoğan'ı davet edeceğini biliyor olmasıydı.
Benim esas üzerinde durduğum konu başka ve bu tavrımı ilk kez almıyorum. Yaşar Kemal, Abdullah Gül'ün elinden devlet sanatçısı ödülünü aldığında da; Şener Şen, Erdoğan'dan devlet sanatçılığını kabul ettiğinde de aynı tavrı koymuş ve yazmıştım. Bunun benzerini 2000'li yılların başında İzmir belediye başkanı Ahmet Priştina'nın yaptırdığı Nazım Hikmet heykelinin açılışında da yapmıştım. Nazım Hikmet Vakfı'ndan arkadaşım olan bir yetkili milli eğitim bakanlığına gittiklerini ve Nazım'ın şiirlerini kitaplara koymalarını istediklerini söyledi ve bizim de aynı şeyi yapmamızı önerdi. Kendisine kısa ve öz yanıt verdim, "Ben babamın kitaplarını okul kitabına alın diye ne ricada bulunurum ne de yalvarırım, onlar beni çağırırsa seçimde yardımcı olmaya çalışırım" dedim.
Bunu neden yazdım, çünkü benim aldığım eğitimde sanatçı ve aydın devleti ancak ve ancak hakkını almak için ayağına çağırır, demokrasi için çağırır, barış için çağırır, savaşa karşı olduğu için çağırır, kendi sanatını ifşa etmek için çağırmaz.
Devleti yöneten iktidarlar sosyal devlet üzerinde çalışma yapıyorsa eğer, benim aydın bir gazeteci olarak görevim yapmadıklarını yazmaktır, yaptıklarını yapmak asla ve asla görevim değildir. Erzurum Üniversitesi'nde katıldığım söyleşide AKP'nin yaptığı hiç mi iyi bişey yok diye sormuştu. Yanıtım çok nettir, değil AKP savunduğum parti dahi iktidarda olsa ve yapmadığı tek konu kalsa ben onu yazarım, aydın olmanın gereği de budur diye yanıt vermiştim.
Sosyal devleti oluşturmayan, çalan-çırpan, seçim hilelerini ayyuka çıkartan, direnişçileri öldürten, Kürtlere hakkını vermeyen, sınır ülkelerdeki Kürtlerin öldürülmesine kadar giden bir hükümet ve onun başı doğal olarak silahlı devleti oluşturacaktır ve bunun açık adı da faşizmdir.
Milletvekili arkadaşımız Leyla Güven önceki gün kızıyla görüşemedi ve yaşaması mucizelere bağlı artık. Leyla Güven bir milletvekili ve Erdoğan'ın emriyle hapiste. 10 gün önce bir karı-koca hapse gönderildi ve yanlarında 45 günlük bebekleri. Şu an hapishanelerde 700'den fazla bebek var ve bu kararları ben vermiyorum.
Buradaki sorun Erdoğan'ın Fazıl Say'ın konserini dinlemiş olması değil, davet edilmiş olması. İnternete girip bakabilirsiniz, Erdoğan bugüne değin kaç kez klasik konsere gitmiş, size yardımcı olayım, (0), yazıyla da sıfır, rakamla da (0). Peki bu ortam nasıl oluştu, bu anlamakta zorlandığımız davet nasıl oluştu.
Kimilerinin yazdığı gibi annesinin vefatından sonra gelen taziye telefonundan dolayı olmadı. Bana da babamın ölümünden sonra Süleyman Demirel telefon açtı ve bizim için çok önemli olan babamı Nesin Vakfı bahçesine gömebileceğimizin haberini verdi. Bu haber de benim duygularımı çok okşamıştı ama ben kendisini ne Nesin Vakfı'na ne de kitap fuarlarında imzaya davet etme gereği duydum. Son dönemlerde demokrat gibi gözükmeye çalışsa da geçmişte yaptıkları benim için yeterliydi.
Peki sizce Erdoğan daha önce hakaret ettiği, neredeyse küfrettiği Fazıl Say'a neden telefon açtı yada daha doğrusu açtırıldı. Çünkü siyaset reklamcıları bu işin kurdudur. Onlar da gelişmelerin böyle olacağını çok iyi bilirler. Bu telefondan sonra Fazıl Say'ın duyabileceği bir şekilde hapsedilme olasılığından bahseder ve yayarsın. Metin Akpınar'la Müjdat Gezen'e yaptığın faşistlik bile yeter de artar bile esasında. Sen de hemen "Onlara yapan bana ne yapmaz" diye düşünmeye başlarsın ve işte sonucunda Erdoğan gibi açık faşizmin uygulayıcısı birisini konserine davet edersin. İşte oğlunu çok iyi tanıyan Ahmet Say'ın söylediği "Biraz ürktü" de bunun açıklamasıdır.
Fazıl Say'ın yaptığı Erdoğan faşizminin meşrulaştırılmasıdır, dünyanın değişik zaman ve yerlerinde birçok faşist diktatör, sanatçıları çağırmıştır ama çoğunluk bunu kabul etmemiştir. Demokrasi ve barış da bunu gerektirir. Son söz olarak söyleyeceğim, Berkin Elvan'a yapılanlar ve arkasından hâlâ söyledikleri bile bu insanı davet etmemek için yeterli bir gerekçedir, geri kalan ve Erdoğan'ın emriyle öldürülen gençleri saymıyorum bile.