Erdoğan’ın aklından geçen Perinçek siyasetidir

İdlib'de de açmaza girmesi olası Erdoğan yeni maceralara yönelebilir ancak unutulmamalı ki bu maceralar Perinçekgillerin ulusalcı aklıdır ve sadece onları sevindirir.

Rusya’da Türkiye’yle işbirliği içindeki cihadçı örgütlerden Heyeti Tahriri Şam (HTŞ) / El Nusra, oyunbozanlık yapıyor. Türkiye’nin tüm girişimlerine rağmen uzlaşmaya yanaşmıyor.

Hatırlanırsa Cumhurbaşkanı Erdoğan 24 Ekim’de, "İdlib'deki oparasyon büyük ölçüde neticelendi. Şu anda Afrin konumuz var önümüzde" demişti. Erdoğan bu sözleri sarfettiğinde kendisine büyük olasılıkla HTŞ’ın uzlaşmaya karşı çıkmayacağı, destekleyeceği söylenmiş. Tabi Erdoğan’ın kendisi de bu eli kanlı örgütün Türkiye’nin taleplerine karşı çıkmayacağına inanıyor. Nitekim bu örgütle ilk kez İdlib’de pazarlıklar yürütülmüyordu. Daha önce Halep’te de MİT üzerinden HTŞ ile geri çekilme görüşmeleri yapılmış ve başarılı olunmuştu.

HTŞ ile MİT üzerinden yürütülen görüşmelerin bir başka etkisi daha var. HTŞ, İdlib’deki ilerlemesinde Türk ordusuna engel çıkarmadı. Birçok yerde Türk ordu birliklerine koridor açtı, eskortluk yaptı. HTŞ Türkiye ile ilişkisini de hesaba katarak ABD, Rusya, Suriye karşıtı birçok açıklama yapmasına rağmen Türkiye ile karşı karşıya gelmemeye özen gösterdi.

Görünen o HTŞ, Türk ordusunun İdlib’de yerleştiği bölgeleri aynı zamanda kendisi için bir güvence olarak da görüyor. Bu bölgelere Rus veya Suriye ordu birlikleri yerine Türk ordusunun yerleşmesinin uzun vadede kendi çıkarına olacağını düşünüyor.

HTŞ’nin Türkiye ile yakınlığı, örgütün silahsızlanmasını bekleyen Rusya açısından da önemli. Rusya, İdlib’in çatışmasız bir şekilde Suriye rejimine teslim edilmesi için başta HTŞ olmak üzere tüm cihatçı örgütlerin silahsızlanmasını istiyor. Mevcut taraflar arasında bunu HTŞ’ye ve diğer örgütlere kabul ettirecek durumda olan ise bir tek Türkiye'dir. Türkiye, HTŞ’nin ikna olması halinde siyasi görüşmelere dahil olabileceğini belirtiyor. Bu örgütün masaya oturabileceğine dönük Rusya henüz net bir açıklamada bulunmamış olmakla birlikte cepheden bir karşı çıkış da göstermiş değil.

Ancak Türkiye’nin tüm girişimlerine rağmen HTŞ uzlaşmaya yanaşmıyor, silah bırakmayı reddediyor. Hatta ateşkese bile yanaşmıyor. Son birkaç gündür İdlib’in güney cephesini tutan Suriye ordusunun hareketlenmesinin bir nedeni budur. Suriye ordusu HTŞ’ye dönük kapsamlı bir saldırı hazırlığını yürütürken Rusya’da bu operasyona hava desteği vermeye hazırlanıyor. Suriye’nin operasyonuna İran’ın her zamanki gibi etkin bir kara desteği vereceği açık.

HTŞ, Suriye ordusunun hareketlenmesine karşı tedbir alırken zaman zaman Türkiye destekli diğer gruplarla karşı karşıya geliyor, onlarla çatışıyor. Hama’nın doğusundaki HTŞ’liler hala bu bölgede varlığını sürdüren IŞİD’lilerle de çatışıyor.

Suriye’nin Rusya desteğinde bugünkünden daha kapsamlı bir operasyona yönelmesi durumunda Türkiye’nin nasıl bir tutum alacağını henüz bilmiyoruz. Bölgedeki kaynaklar, MİT’in HTŞ ile görüşmelerde Rusya ve İran destekli Suriye operasyonunu HTŞ’ye dönük bir tehdit olarak masaya getirdiği, bu tehdit üzerinden HTŞ’yi uzlaşmaya zorladığını belirtiyor. Ancak HTŞ yayınlarına bakılırsa, ‘Nuh’ deseler bile henüz ‘Peygamber’ dememişler. Türkiye’nin bir handikabı da HTŞ’nin uzlaşmaz tutumu. HTŞ tutumunda ısrarcı olursa –ki olacak gibi duruyor– Suriye ordusunun Rusya ve İran destekli İdlib operasyonu büyüyecek, Türkiye bu durumda daha net bir tutum almak zorunda kalacak. Türkiye’nin alacağı tutum desteklediği gruplarla birlikte HTŞ ile karşı karşıya gelmelerine neden olabilir. Türkiye bunu yapmaz ise ABD ile yaşadığı sorunları Rusya ile yaşaması da olası.

İdlib’de bir başka etken daha var. Suriye Demokratik Güçleri geçtiğimiz ay İdlib Askeri Meclisi’ni oluşturduğunu duyurdu. Büyük çoğunluğu İdliblilerden oluşan askeri yapılanmanın bu bölgede bir operasyona hazırlandığı; İdlib’e dönük kapsamlı bir operasyon düzenlenmesi durumunda sessiz kalmayacağı belirtiliyor.

Türkiye’yi böylesine ciddi bir kumarın içine çeken temel etkenin bölgedeki Kürtleri engellemek olduğunu, artık sağır sultan bile biliyor. Şimdilik Afrin’i kafaya takmış ama esasen Rojava’nın tamamını BAAS döneminin Suriye’sine dönüştürmek niyetinde. ABD ve Rusya’yla ilişkilerinde PYD ve TEV-DEM karşıtlığını ısrarla sürdürmesi, bundandır. Son zamanlarda aynı düşmanlığı çok sayıda farklı inanç ve etnik grubun birlikte oluşturduğu Suriye Demokratik Meclisi’ne de gösteriyor. Hiç kuşku yok bu meclise düşmanlığı da Kürt karşıtlığından kaynaklanıyor. Ancak Soçi’deki 3’lü zirve gösterdi ki Türkiye’nin tezlerinin kendine en yakın müttefik olarak gördüğü Rusya ve İran nezdinde bir karşılığı olmadı. Bu politikanın ABD nezdinde de bir karşılığı yok.

Suriye’de iç savaşın başladığı 2011’den bu yana yanlış üstüne yanlış yapan Türkiye, Esad’ın iktidarını koruması sonrasında dolaylı da olsa onunla aynı safa düşmek zorunda kaldı. Bunu izah edemeyen Erdoğan’ın hala Esad karşıtı gibi görünmek istemesi, esasen iç kamuoyuna verilen mesajdır. Yoksa Esad’la aynı safta olan Erdoğan, artık belli ki Esad’lı Suriye’nin çıkarlarını koruyan bir işleyişi sürdürüyor. Bu tutumu nedeniyle giderek halkanın en zayıf noktası olmanın getirdiği etkiyle bugünkü mevcut konumundan da geriye düşebilir. Bu, hiç kuşku yok iç kamuoyunda, iktidarın da, Erdoğan’ın konumunu zayıflatır.

Baskı rejimlerinin son dönemleri giderek zayıflamaya, politika üretemez noktaya geldikleri dönemdir. Ancak bu dönemlerin bir özelliği de baskıcı rejimlerin daha fazla saldırgan ve maceraperest olmalarıdır. Saddam’ın Kuveyt işgalinde bu zayıflığın etkisi vardır. Saddam Sadece Perinçek gibilerin gönlünü hoş eden büyük bir maceraya girdi, bedelini ağır biçimde ödedi.

Erdoğan da Perinçek gibilerin, Bahçeli gibilerin gönlünü hoş edecek adımlar atar mı bilinmez ama Türkiye’de iç siyaset kurumları, muhalif odaklar önlem almaz ise gidişat ona doğru.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi