Koray Düzgören
Erdoğan’ın S-400 kâbusu: Aktive etse de etmese de baş belası!
Rusya’nın himayesine girmek ve Putin’i memnun etmek amacıyla alınan S-400 hava savunma füze sistemi, iktidar için, daha doğrusu Türkiye için sorun olmaya devam ediyor.
Sorunun da ötesinde bir kâbusa dönüşme ihtimali giderek artıyor.
NATO’nun ve ABD’nin karşı çıkmasına rağmen satın alınan, Washington’ın yaptırımlarından kurtulabilmek için de aktive edilmeyeceği açıklanan bu füzelerle ilgili tartışmalar şimdi farklı bir boyut kazanıyor.
Kısaca bir hatırlatma yapalım:
Şubat ayında İdlib’de resmen kabul edilmese de Rusya ile gerçekleşen çatışmalar üzerine Ankara’nın NATO’dan, ABD’den yardım isteyerek yüzünü yeniden Batı’ya çevirdiğine tanık olduk.
İktidar buna rağmen S-400’lerden asla vazgeçmeyeceğini kararlılıkla vurgulayarak füzeleri hemen değil, Nisan ayında aktive edeceğini açıkladı.
Nisan ayı gelmesine rağmen gerçekleşmeyen aktive işleminin yabancı medya organlarının ısrarlı soruları üzerine bu kez de korona salgınının bitimi sonrasına bırakıldığı duyuruldu.
Böylece büyük iddialarla, 2,5 milyar doların üzerinde bir para ödenerek alınan füzelerin, Ankara Mürted Hava Üssü’nde çekildiği hangarda, bilinmeyen bir tarihe kadar kalacağı anlaşılmış oldu.
Bunun üzerine Ankara’da, ABD’nin bu füzelere yönelik tepkisinin yumuşayabileceği ve bu sayede de uygulanan ambargoların kaldırılabileceğine ilişkin değerlendirmeler yapıldı.
Rusya cenahından gelen bazı yorumlar ve analizler Putin’in de bundan fazla rahatsız olmayacağına ilişkin beklentiyi pekiştirdi.
Putin parasını almış, üstelik de Türkiye üzerinden NATO’da bir tartışma ve gerilim yaratarak istediği sonucu elde etmişti.
Böylece füze meselesi, bu şekilde unutulmaya terkedilecek ve Ankara, Rusya ile ABD, AB ve NATO arasındaki ikili oyununa devam edebilecekti.
FÜZE MESELESİNİN BU KADAR BASİT OLMADIĞI ORTAYA ÇIKTI
Ama meselenin bu kadar basit olmadığı kısa bir zaman içinde ortaya çıktı.
ABD, füzelerin aktive edilmeden bir hangarda durmasına dahi tahammülü olmayacağını ifade ederek ambargonun ve kısıtlamaların kaldırılması için ya o füzelerin geri gönderilmesini ya da aktive edilmeyeceğine, kesinlikle kullanılmayacağına ilişkin kesin taahhütte bulunulmasını istedi.
Bu konuda değişik kademelerdeki çok sayıda ABD’li yetkilinin açıklamaları, değerlendirmeleri oldu. En çarpıcı olanını buraya almakla yetiniyorum.
Nisan ayının başında ABD’nin NATO Büyükelçisi Kay Hutchison NATO dışişleri bakanları toplantısı öncesinde düzenlediği bir basın toplantısında, Türkiye’nin İdlib için yardım talebine ilişkin bir soruya şu yanıtı vermişti:
"Kapsamlı bir yardım için Rus yapımı S-400’lerin "Ankara’nın ortasından çıkartılması şarttır".
Hutchison devam etmişti:
"Suriye’nin saldırganlığına karşı koymasına destek amacıyla bazı yetkinlikleri Türkiye'ye vermemize mâni olan şey Rus savunma sistemidir. Bunun faaliyete geçirilmeyeceğini umut ediyoruz."
Bu arada, geçtiğimiz yılın Mayıs ve Haziran aylarında ABD yetkililerinin art arda yaptıkları uyarılara karşılık Erdoğan’ın, "O iş bitti, geri adım atmamız söz konusu değil" dediği günlerde, ABD Savunma Bakan Yardımcısı Patrick Shanahan’ın Savunma Bakanı Akar’a gönderdiği ağır mektubu unutmayalım.
6 Haziran 2019 tarihli tehditlerle dolu mektupta, "Şayet 31 Temmuz 2019’a kadar S-400 alımı iptal edilip, vazgeçilmezse; Türkiye’ye ağır bedel ödettirileceği" söyleniyordu.
Ankara’nın F-35 savaş uçağı projesinden dışlanacağı, askeri ve ekonomik ambargo uygulanacağı, eğitimdeki Türk pilot subayların ABD’den geri gönderilerek eğitim programının sonlandırılacağı uyarıları yapılıyordu.
Ayrıca Türkiye ekonomisinin çökertileceği, uluslararası kuruluşlardan, IMF ve Dünya Bankası’ndan kredi-kaynak sağlamasının ABD tarafından engelleneceği bildiriliyordu.
Bu tehditlerin bir kısmı zaten gerçekleşti. Türkiye F-35 programından kesin olarak çıkarıldı. Bazı silahlar ve mühimmatla ilgili ambargolar devam ediyor. Buna bazı NATO ülkelerinin katıldığı da biliniyor.
Ama asıl önemli olanın mektuptaki mali ve ekonomik yaptırımlarla ilgili bölüm olduğu bugün daha iyi anlaşılıyor.
ABD YARDIMI KARŞILIĞINDA S-400’LERDEN VAZGEÇMEK Mİ?
Türkiye, zaten ağır bir ekonomik krizin neden olduğu büyük bir darboğaza sürüklenirken ortaya çıkan korona salgınıyla finansal olarak da çöküntü sinyalleri veriyor.
Ciddi bir döviz darboğazında bütün kaynaklarını tüketen iktidar, dünyanın belli başlı finans çevrelerinden kredi bulmak için çalmadık kapı bırakmıyor.
Bütün kapılardan eli boş dönen Ankara’nın sonunda en sağlam kapıya başvurduğunu öğreniyoruz.
O kapı da Fed denilen Amerikan Merkez Bankası idi ve Ankara swap (para takası) görüşmeleri adı verilen görüşmelere başlamıştı.
Bu görüşmelerin ya da pazarlıkların ayrıntısına girmeyeceğim. Bu bir ekonomi yazısı değil.
Burada önemli olan ABD’den bir şekilde sağlanmak istenen mali yardımın ne karşılığında alınacağı. Ya da paranın ne karşılığında verileceği.
Bu konuda T24’de Barış Soydan’ın bu pazarlığın ayrıntılarıyla ilgili 4 Mayıs tarihli yazısına atıf yapacağım.
Başka kaynaklarda da değişik değerlendirmeler var ama Soydan’a göre işin aslı S-400 pazarlığına gelip dayanıyor. Bu görüşmelerin yapıldığını zaten Ankara ve Washington da doğrulamıştı.
ABD’nin Ankara Büyükelçisi Satterfield ise ilginç bir açıklama yaparak "Türkiye'nin Fed ile swap yapma ihtiyacı finansal bir konudur. Politik bir boyutu yok" demişti.
Bu konuyu Soydan, Financial Times’ta geçtiğimiz cuma günü yayımlanan bir habere değinerek açıklıyordu.
O haberde Cribstone Strategic Macro’nun kurucusu Michael Harris, "Türkiye’nin dolar arayışı Amerika’ya iki ülke ilişkilerini yeniden kalibre etmek için fırsat veriyor. Eğer Türkiye Fed’den swap hattı alırsa bu, jeopolitik nedenler ve Türkiye'nin perde arkasında verdiği tavizler sayesinde mümkün olacak" diyordu.
İşin püf noktası işte burada.
"Soru, Beyaz Saray’ın Fed’den Türkiye’ye para verilmesini isteyip istemeyeceği değil bunun için Ankara’dan ne talep edeceği" diyor Soydan…
S-400’lerin aktivasyonunun ertelenmesini mi, başka bir ülkeye gönderilmelerini mi, başka şeyler mi isteniyor?"
Bu gelişme, yukarda alıntıladığım ABD Savunma Bakan Yardımcısı’nın Hulusi Akara’a geçtiğimiz yıl gönderdiği o ağır mektupta yer alan mali ve ekonomik yaptırımlar tehdidinin ne anlama geldiğini çok iyi açıklıyor.
Belli ki ABD, Ankara’dan kesin bir taahhüt istiyor. Herhalde bunun yazılı olması gerekecek.
Ankara, eğer böyle bir pazarlık söz konusuysa ciddi bir ikilem içinde olmalı.
Ya S-400’lere veda edeceğini yazılı olarak taahhüt edecek ve günü kurtarmak adına bir miktar kredi bulacak ya da Putin’i küstürmemek adına -IMF’ye de gidemeyeceği için- mali krizi başka yöntemlerle atlatmanın yollarını araştıracak.
Putin’i küstürmek ya da kızdırmak deyince bu sefer de Rusya uzmanı Kerim Has’ın dün bu konuda Ahval’de yaptığı açıklamalardan söz etmeden olmaz. Kerim Has, Rusya’nın uzun vadede buna göz yummayacağını söylüyor.
Türkiye’nin S-400’leri bir ihtiyaçtan değil, tamamen siyasi gerekçelerle satın aldığını belirtiyor ve "S-400’ler, 15 Temmuz’un diyeti olarak ödenmiştir." diyor.
Has’a göre Ankara er ya da geç S-400’leri aktive etmek zorunda kalacak.
"Aksi hâlde Rusya, Erdoğan’la ilgili 15 Temmuz dahil birçok dosyayı raftan indirir" diyen Has, "Böyle bir durumda Erdoğan, ekonomi ve Rusya sopası ikileminde kalırsa tercihini Moskova’dan yana kullanacaktır" görüşünü dile getiriyor.
Nasıl, Erdoğan için tam bir kâbus değil mi?