Mehveş Evin
Erdoğan neden 7 Haziran’ı unutmayın diyor
Sedat Peker’in iddiaları, açıkladıklarının üzerine bunca sessizliğin sonu hiç hayırlı gözükmüyor.
Anlattıklarının bir kısmı, suç ortaklığına dair yeni ve sarsıcı iddialar. Ama bir kısmı da kimi gazetecilerin yıllardır bildiği, üzerine yayın yaptığı konular. (Kutlu Adalı cinayeti, Ağar-Eken suç örgütü, Demirörenler, Ziraat gibi.)
Meslektaşım İrfan Aktan dünkü yazısında, Sırrı Süreyya Önder’le yaptığı röportajdan da hareketle "muhalefetin sefaleti, toplumun çaresizliğini" vurguladı.
Eğer Peker ifşaya "devam" ederse, sonuçları ne olacak?
Eğer etmezse, Türkiye nereden, nasıl devam edecek sorularına kolay bir cevap yok.
Suç ortaklıkları çok karmaşık ve şimdiye kadar adı anılmayanları da bağlıyor olmalı ki sessizlik bu kadar derin...
Daha fenası bu sessizlik, muhalefeti de hapsetmiş durumda: Misal, Kılıçdaroğlu veya Akşener’den Mehmet Ağar ve mahdumuyla ilgili dişe dokunur bir söz duydunuz mu?
SANDIĞI DA TERÖRİST İLAN ETTİ!
Tayyip Erdoğan ise hiçbir şey yokmuş gibi davranırken 7 Haziran seçimlerini hatırlatıyor:
7 haziran seçim sonucu, yani halkın verdiği oylar, Gezi’yle başlayan "karanlık senaryo"nun Meclis versiyonuymuş! Yani sandığı da "terörist" ilan etme cüretini gösteriyor.
Cumhurbaşkanı’nın bunu tam da şimdi hatırlatması tesadüf değil. Malum, bugün muhalefetçilik oynayan Ahmet Davutoğlu’nun meşhur "istikşafi görüşmeleri" sonucu iptal edilip, tekrar seçim yapıldı.
İki mesaj veriyor burada Erdoğan, çokomelli.
Biri, partisine: İktidardan düşersek hepiniz yanarsınız. Rantın bölüşülmesinden suç ortaklığında hesap vermeye...
İkinci mesaj, herkese: 7 Haziran sonrasında yaşananları unutmayın. Yani Suruç, Dağlıca, Ceylanpınar ve 10 Ekim katliamını. (*)
Erdoğan, açık açık o günleri hatırlatma cüretini gösterirken millet muhalefetinin dönüp tek laf edememesi, hala açıklığa kavuşturulmamış bu katliamları gündeme getirememesi ne acı...
Seçim konuşulurken bunları da hatırlayalım:
7 Haziran’dan bir yıl sonra darbe girişimi oldu, ardından OHAL altında referandum ve rejim değişikliği yapıldı.
Bu koşullar altındayken hala kamuoyu anketçileri, yorumcular ve siyasetçilerin "herşey normal"miş gibi erken seçim olacağını, iktidarın değişme ihtimalini hesaplamaları da ilginç.
Ya kendilerini (ve seçmeni) kandırıyorlar, ya da bizim bilmediğimiz bir şey var.
ELİMİZDE SİLAH, KASAMIZDA PARA YOK
İrfan Aktan, haklı olarak "7 Haziran seçimleri ve sonrasında yapılanlar, bir marinaya çökülmesinden daha mı az korkunçtu?" diye soruyor.
Tabii ki değildi. Tüm açık bilgiler, Aktan’ın dediği gibi toplumu "heyecanlandırmıyor" değildi: Olanlar fazlasıyla korkutucuydu, şiddet çok yoğundu. Paralize olduk.
Kazanmışken kaybedildi oyun, zor yoluyla.
Toplumun büyük kesimi kendini herşeyden soyutladı. O dönemde "haber seyretmiyorum, çok bunaldım" diyenler o kadar çoktu ki.
Medyanın tasfiyesi de 7 Haziran’dan sonra hızlandı, 15 Temmuz sonrası tamamına erdirildi. Gazeteciler hapsedildi, yargılandı, ülkeyi terk etti.
Bu nedenle bir avuç dürüst gazeteci, yazar ve yayınla SP’nin videolarının etkisini karşılaştırmamak lazım:
Peker, bizzat suçun ortağı olduğu için ve sokak ağzıyla meydan okuduğu için böylesine ilgi yarattı. Evet, tripodu ve kamerayı iyi kullandı.
Gazeteciler, siyasetçiler, akademisyenler bunu yapamaz. Zaten yapmamalı!
Elimizde silah yok, olmadı, olmayacak. Kasamızda para yok, sırtımızı dayayabileceğimiz bir kurum ya sığınabileceğimiz bir liman da.
Halkımız bazı gerçekleri böyle öğrenecekse, öğrensin. Asıl mesele bu bilgilerle ne yapacakları.
(*) 2018’de çıkan kitabım "A’dan Z’ye: Buraya Nasıl Geldik"in (Kara Karga Yayınları) önemli bir bölümünde bu altı ayda yaşananları ayrıntılarıyla yazdım.