Alp Altınörs
BRICS üzerine sorgulamalar
Rusya ve Çin emperyalizmlerinin, ortak uluslararası çıkarları doğrultusunda, üç bölgesel gücün (Hindistan, Brezilya ve Güney Afrika) katılımıyla kurdukları gevşek birliktelik, BRICS adını taşıyor. Ocak ayında Mısır, İran, BAE ve Etiyopya’nın katılımıyla üye sayısı 9’a çıkan (ama kısaltılmış adı aynı kalan) BRICS, 16. Zirvesini Rusya Federasyonu’na bağlı özerk Tataristan Cumhuriyeti’nin başkenti Kazan’da yaptı. Zirvenin ana teması “Adil küresel kalkınma ve güvenlik için çok taraflılığın güçlendirilmesi” idi. BRICS zirvesine (Erdoğan da dahil) 22 ülke lideri ve toplamda 36 ülke katıldı.
Bu arada, yabancı ülkelerin basınında çıkan haberlerden, Türkiye’nin de BRICS’e üyelik başvurusu yaptığını öğrendik! Sonrasında ise, yine dış basından, Hindistan’ın bu başvuruyu veto ettiği bilgisini aldık! Nedense, Türkiye’nin bir uluslararası örgüte yaptığı üyelik başvurusu, iktidar partisi tarafından açıkça ilan edilmiyor ve kamuoyu önünde savunulmuyor. Erdoğan, dönüşte gazetecilerle yaptığı açıklamada sadece “BRICS’le yakınlaşmaktan” bahsetti.
Bu zirve vesilesiyle Rusya ve Çin liderlerinin kullandığı kavramların hiç sorgulanmaksınız aynen alınarak sol basında (örneğin, BirGün Gazetesi’nde 25.10.2024) kullanılması gerçekten ilginçtir! Bu zirvede, BirGün’e göre; “Batı’nın hegemonyasına karşı adil küresel kalkınma için çok kutupluluğun güçlendirilmesi gerektiğini vurgulan”mış! Tekelci sermayenin hüküm sürdüğü hangi platformda “adil küresel kalkınma”dan söz edilebilir ki? Yine BirGün, Putin’in “daha adil bir dünya düzeni” çağrısını, Şi Jingpin’in “Küresel Güney’in kolektif yükselişi” tespitini onaylayarak aktarıyordu. Bilmem belirtmeye dahi gerek var mı: Putin’in aradığı “adalet” dünyanın emperyalist güçler arasında yeniden paylaşımıdır; “Küresel Güney” ise, Çin tekellerinin, dünyaya yayılma hareketini perdelemek için Çin’i içine sakladıkları bir kavramdır. Bu ülkelerin “Batı’nın hegemonyası” ile sorunu, paylarına düşeni artırmakla ilgilidir. Emperyalist-kapitalist dünya sistemi ile değil, bu sistemin “Batı merkezli” olmasıyla ve Rusya-Çin bloğuna “hak ettiği yeri” vermemesiyle sorunları var. Kremlin sözcüsü Dmitri Peskov, TRTWorld’e verdiği özel mülakatında, Rusya’nın bankalarıyla övünüyordu! Mali sermaye egemenliği Rusya için de bariz bir olgudur. Peskov, ısrarla SWIFT’e ya da emperyalizmin herhangi bir kuruluşuna karşı ya da karşıt olmadıklarını, bunlara alternatif üretmeye çalışmadıklarını anlatıyordu. Tek istediği Batı’nın kendilerini dışlamamasıydı!
Beş ülkenin baş harflerinden oluşan ve neyi savunduğu dahi açık olmayan, üyeleri arasındaki çıkar çatışmaları sebebiyle herhangi bir kolektif eyleme girişemeyen BRICS’e abartılı ve gerçek-dışı, hatta düpedüz yalancı amaçlar yüklemek, emperyalizme karşı mücadeleyi zayıflatıyor. Bu yanlışa düşenler, sadece Rusya ve Çin’in dünyanın yeniden paylaşımı talebine (yani başka bir emperyalizme) destek vermekle kalmıyorlar. Tekellerin, mali sermayenin, emperyalizmin barışçıl, adil vs. olabileceği yanılgısını da paylaşıyorlar. Bu aslında, Kautsky’nin “ultra-emperyalizm” tezinin güncel bir versiyonudur. ABD, İngiltere, Almanya, Fransa ve Japonya; oturup Rusya ve Çin’le anlaşsınlar ve barış içinde dünyayı ortaklaşa sömürsünler! Tarih bize bunun tam tersini söylüyor. Kimi geçici anlatmalar olabilir; ama nihayetinde emperyalizmde, kaynakların ve pazarların paylaşımı güç ile belirlenir. Güç dengeleri ise nihayetinde savaşla kurulur.
BRICS’e üye olmakla, bir ülke tam olarak neye katılmış olur? Bu denli gevşek ve belirsiz bir birliktelik ki, üyelerinin baş harflerini isim yapmış. Önceleri adı RIC (Rusya-Hindistan-Çin) idi. Sonra Brezilya katılınca BRIC oldu. Güney Afrika gelince BRICS adını aldı. Ancak her ne hikmetse en son katılan dört ülkenin adı, platformun kısaltmasına eklenmedi! Dahası, kurucu ortaklar, yeni üyelik başvurularını ağırdan almaya başladı. Hatta Hindistan, Türkiye’nin başvurusunu veto etti. (Bu vetonun, Türkiye-Pakistan stratejik ittifakı ile ilgili olduğunu düşünüyorum). Demek ki, BRICS’te artık ilk 5 üyenin statüsüfarklılaşıyor. Dimitri Peskov’un bahsi geçen röportajında öne sürdüğü “eşit ve yatay ilişkiler” sadece dünya işçi sınıfı ve ezilenleri arasında söz konusu olabilir, devletler arasında değil.
BRICS’in “yerli paralarla ticaret” için bir platform olacağı, Erdoğan’ın öne çıkarttığı bir sav idi. Buradan Türkiye’nin döviz finansmanı krizine bir çözüm kapısı açacağı iddiasındaydı. Ancak, izlediği politikaların sonucu olarak Türk Lirası, hiçbir başka devletin rezervinde tutmak istemeyeceği bir para birimi haline geldi. Rusya, her ne kadar dış ticaretini dolarsızlaştırmaya çalışıyor olsa da, örneğin Türkiye ile ticaretinde TL cinsinden ödeme almak istemeyecektir. TL rezervi Rusya’nın ne işine yarayabilir ki? Üçüncü bir ülkeye herhangi bir mal için TL ile ödeme yapılabilir mi? Her ne kadar Brezilya devlet başkanı Lula, son zirvede BRICS’in “kendi finans sistemini geliştirmesi” çağrısını yapsa da, bu çağrı karşılık bulmadı. “Milli paralarla ticaret”, bugünkü uluslararası ticaret koşullarında, olsa olsa, bir takas (kliring) hesabı olabilir. Rusya’nın dolarsızlaşma çabaları ise belki ancak (rezerv parası olma vasfına hayli yakın konumdaki) Çin Yuanı (RMB) için biraz alan açabilir. Erdoğan’ın uyanık yandaşları (5’li Çete) bile otoyol-köprü ödemelerini dolar cinsinden tahsil ederken; Rusya’nın, Çin’in uluslararası ticareti TL ile yapacağına gerçekten inanan var mı?
Alp Altınörs kimdir?
Çevirmen, iktisatçı ve siyasetçi. Avukat bir anne ve babanın çocuğu olarak Ankara’da doğdu. Liseyi TED Ankara Kolejinde bitirdikten sonra, Bilkent Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler eğitimi gördü, ancak yarım bıraktı. Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde İktisat Fakültesi’ni bitirdi. Ankara Üniversitesi’nde Rus Dili ve Edebiyat eğitimini halen sürdürmektedir. İspanyolca eğitimini İstanbul Cervantes Enstitüsü’nde tamamladı. İngilizce, İspanyolca ve Rusça dillerinde çevirmenlik yapmaktadır. "İmkansız Sermaye-21. Yüzyılda Kapitalizm Sosyalizm ve Toplum" adlı kitabın yazarıdır.