Doğan Özgüden

Doğan Özgüden

Halk isyanına karşı diplomatik göz bağcılık!

Yıllardır Kürt belediyelerinin sürdürdüğü, bugün de Esenyurt'un başlattığı direniş karşısında Erdoğan'ın en güçlü silahı uluslararası plandaki manevralardır

Geçen haftaki yazımda "İki Devlet-Tek Millet" etiketiyle içte insan haklarını ve özgürlükleri ayaklar altına alan, dışta ise komşu ülkelere sürekli saldırı ve tehditlerde bulunan Türkiye ve Azerbaycan despotik rejimlerinin Avrupa Birliği'nin yasama organı olan Avrupa Parlamentosu tarafından nasıl mahkum edildiğini yansıtmıştım.

Üzerinden üç gün geçmişti ki, 30 Ekim'de de, Avrupa Birliği'nin yürütme organı olan Avrupa Komisyonu da üyeliğe aday olan Türkiye'nin insan hakları ve özgürlükleri çiğnemeye devam ettiğini, bu nedenle de uzun süredir askıya alınmış bulunan üyelik görüşmelerinin yeniden başlatılmasının mümkün olamayacağını açıkladı.

Avrupa Komisyonu'nun 95 sayfalık raporunda 2018'den bu yana uygulanan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi nedeniyle yasama ve yargı organlarının işlevlerini yitirdikleri, yaklaşık 8 bin HDP - DEM yönetici ve üyesinin zindanlarda tutulduğu, Can Atalay'ın Anayasa Mahkemesi, Osman Kavala'nın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına rağmen serbest bırakılmaması başta olmak üzere insan hakları ihlallerinin artarak sürdüğü vurgulanıyordu. Ne var ki, Türk Dışişleri Bakanlığı, hemen ertesi gün, büyük bir pişkinlikle AB Komisyonu raporundaki insan hakları ihlallerine ilişkin açıklamaları tamamen reddettiğini duyurdu.

İslamo-faşist koalisyon bununla da yetinmedi, kısa bir süre önce başlattığı Kürt halkına yönelik diyalog ve uzlaşı açılımlarını topyekun çöpe atarak yıllardır sadece Kürt illerinde sürdürdüğü belediye başkanlarını zindana atıp yerlerine sallabaş kayyım'lar atama uygulamasını bu kez İstanbul'un en büyük ilçe belediyesi Esenyurt'ta başlattı.

31 Mart yerel seçimlerinde CHP'den aday olan ve DEM Parti'yle de sağlanan 'kent uzlaşısı' sayesinde yüzde 49,04 oranında oyla seçilen Prof. Dr. Ahmet Özer'in "teröristlerle ilişki" iddiasıyla tutuklanıp yerine kayyım atanmasına Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Nacho Sánchez Amor derhal tepki göstererek kayyıma yaptırım uygulanması çağrısında bulundu.

Ancak Avrupa Birliği'nin tepkileri ne olursa olsun, tıpkı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin zorlayıcı kararları gibi, bunların da Ankara despotlarını bildiklerini okumaktan vaz geçiremeyeceği tecrübeyle sabit...

Bir önceki belediye seçimlerinin ardından 2020 yılında, Kürt illerinde HDP'nin 3 büyükşehir, 2 il, 29 ilçe ve 3 belde belediyesinde seçilmiş başkanlar görevlerinden alınıp yerlerine kayyım atandığı gibi, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Selçuk Mızraklı HDP lideri Selahattin Demirtaş'la birlikte hâlâ zindanda tutuluyor.

Muhalefete karşı uluslararası ilişkiler silahı...

Üstelik Tayyip Erdoğan, Türkiye'de 22 yıldır işlenen insan hakları ihlallerinin baş sorumlusu olduğu halde, uluslararası kuruluşlarda ve toplantılarda baş köşede ağırlanmaya devam ediyor.

Kolay değil, Türkiye Cumhuriyeti Birleşmiş Milletler'in, Avrupa Konseyi'nin ve NATO'nun en eski üyelerinden biri olduğu gibi, Türkçe'nin konuşulduğu devletlerin oluşturduğu, hattâ halen Avrupa Topluluğu'nun dönem başkanlığını yapmaktan olan Macaristan'ın da dahil bulunduğu Türk Devletleri Teşkilatı'nın patronu durumunda... Dahası, Tayyip Erdoğan, Batı kurumlarına karşı Asya, Afrika ve Latin Amerika devletlerinin oluşturduğu BRICS'in zirve toplantılarında da hazır ve nazır...

Esenyurt zulmetine karşı başta İstanbul olmak üzere özellikle Kürt kentlerinde kitlesel protestolar devam ederken, Erdoğan Kırgızistan'da bugün başlayıp üç gün sürecek olan Türk Devletleri Teşkilatı Devlet Başkanları Konseyi 11. Zirvesi’ne katılacak... Bu zirvede Erdoğan'ın Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan liderleri ile baş başa görüşmeler yapması bekleniyor.

Erdoğan, bu zirvenin hemen ardından 6-7 Kasım'da Türk-Macar Dostluk Anlaşması’nın 100. yılını kutlama törenlerine katılmak üzere Budapeşte'ye giderek, orada halen Avrupa Topluluğu dönem başkanlığını sürdürmekte olan Başbakan Viktor Orban'la başa baş görüşmeler yapacak.

Dahası, Erdoğan 11-12 Kasım’da Bakü’de düzenlenecek olan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 29. Taraflar Konferansı’na katılarak "İki Devlet-Tek Millet" ortağı Azerbaycan diktatörü Aliyev'le ortak projeler üzerine görüşmelerde bulunacak. Bu konferans sırasında Emine Erdoğan'ın himayesinde yürütülen “Sıfır Atık Projesi” dahilinde bazı etkinliklerde de boy gösterilecek...

Erdoğan'ın G20 ve BRICKS beklentileri...

Hiç kuşkusuz, bu ay Erdoğan'ın katılacağı en önemli toplantı, 18-19 Kasım'da Rio'da yapılacak olan G20 zirvesi... Dünyanın en büyük ekonomilerine sahip 19 ülke ile Avrupa Birliği'nin oluşturduğu G20'de görüşülecek konuların başında yeni ticari anlaşmalar ve Ortadoğu'da yükselen ateşin söndürülmesi geliyor.

Batı'nın ve Doğu'nun devleri arasındaki nabız yoklamalarına, hattâ sert çatışmalarına sahne olabilecek bu zirveden iktidarın beklentisi, bir yandan Asya, Afrika ve Latin Amerika ülkelerinin oluşturduğu ve Erdoğan'ın toplantılarına şimdilik misafir sanatçı olarak katıldığı BRICKS ile ilişkileri daha da güçlendirmek, diğer yandan da yıllardır ekonomik ve askeri ilişkiler kurmuş olduğu Afrika ülkelerinin oluşturduğu Afrika Birligi'nin G20'de ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde temsil edilme mücadelesine destek vermek...

Bu hafta sonu Afrika Boynuzu'nun küçük ülkesi Cibuti'de 14 Afrika ülkesinin katılımıyla yapılan Türkiye-Afrika Ortaklığı Üçüncü Bakanlar Gözden Geçirme Konferansı’na

başkanlık eden Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, kıta ile ticareti geçen yıl 35 milyar Dolar'a, doğrudan yatırımları 7 milyar Dolar'a ulaşan Türkiye'nin Sahraaltı Afrika'nın dördüncü büyük silah tedarikçisi haline geldiğini ve birçok ülkede silahlı kuvvetlerin eğitilmesine yardımcı olduğunu açıkladı.

Şaşırtıcı değil... Tayyip döneminde Türk askeri birliklerinin Afganistan, Arnavutluk, Bosna-Hersek, Katar, Kosova, Kuzey Kıbrıs, Lübnan, Mali, Orta Afrika Cumhuriyeti, Somali ve Sudan’da üslenmiş olması yetmezmiş gibi, Isparta’da da 57 ülkenin askerlerine komando eğitimi verildiği yandaş medyada iftiharla yazılıyor.

Yine aynı medyanın haberlerine göre “Barbaros’un torunları denizlere sığmıyor… Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin haklarını koruyan savaş gemileri, Kuzey Buz Denizi’nden Hint Okyanusu’na uzanan deniz alanında uluslararası operasyonlara başarıyla imza atıyor.”

Yanına devşirme İslamcı teröristleri de takarak Türk Silahlı Kuvvetlerini Suriye, Irak ve Libya’da istilacı savaşa süren Erdoğan iktidarı, Kafkaslar'da Azerbaycan’ın Yukarı Karabağ'ı Ermeni nüfusundan arındırmasına destek olduğu gibi Akdeniz’e savaş gemileri salarak başta Yunanistan olmak üzere bölge ülkelerini tehdit ediyor.

Ve tüm bunlar, Erdoğan diktasının, tüm insan hakları ihlallerine ve komşu ülkelere yönelik saldırılara rağmen, Avrupa Konseyi, NATO ve G20'de "asli üye", Türk Devletleri Teşkilatı'nda "kurucu üye", BRICS'de "müstakbel üye", Avrupa Birliği'nde "uzatmalı aday üye" sıfatıyla yürüttüğü diplomatik manevralar sayesinde mümkün olabiliyor.

Hele hele, Gazi Meclis'te sadece sağcı partiler değil, ana muhalefet partisi CHP ve onun müttefikleri de tüm saldırı tezkerelerine alkışlarla destek vermişse, neden şaşmalı?

Kürt illerinde ve İstanbul'un "kent uzlaşısı" belediyelerinde halk direnişine karşı sadece kolluk kuvvetlerinin ve adaletten arındırılmış savcı ve yargıçların terörü mü?

Bir de Erdoğan'ın aynı derecede tehlikeli diplomatik göz bağcılıkları!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Doğan Özgüden Arşivi