Muhalefet silahlanmanın neresinde?

AKP-MHP iktidarının NATO dayatmalı silahlanma çılgınlığına DEM Parti ve diğer sol partiler gibi CHP de bir an önce ilkesel olarak karşı çıkmalıdır.

AKP-MHP iktidarının tüm adalet mekanizmasını alet ederek örgütsel işleyişini felce uğratmaya çalıştığı CHP'nin yeni bir olağanüstü kurultayla bu tertibi boşa çıkartması demokrasi cephemiz açısından büyük bir kazanım oldu... Ama Erdoğan ve işbirlikçilerinin bu yenilgiye rağmen boş durmayarak yeni tertiplere başvurmaları beklenebilir... Kürt ağırlıklı belediyelerin ardından İstanbul'da seçilmiş belediye başkanı İmamoğlu'nun zindana atılmasına varan despotizmin hemen bu kurultayın ardından Ankara belediyesini hedef alması şaşırtıcı değil...

Son kamuoyu yoklamalarında AKP'yi geride bıraktığı ayan beyan olan CHP'nin, ister öne alınsın, ister zamanında yapılsın, gelecek seçimlerden en büyük parti olarak çıkacağında ve müstakbel koalisyon iktidarının ana gücü olacağından kuşku yok.

Liderliğini sadece başarıyla düzenlenmiş kitlesel direniş toplantılarıyla değil, aynı zamanda son olağanüstü kurultayda oybirliğiyle seçilmeyi başararak kanıtlamış bulunan Özgür Özel'den beklenen, selefi Kılıçdaroğlu'nun yaptığı gibi sağcı partilerle flört etmek yerine, Kürt halkının güven duyduğu DEM Parti ile ve sol partilerle koalisyon kurarak Türkiye'de gerçekten bir "demokrasi ve barış" dönemini açmasıdır.

Bugünküne benzer bir durumu, bundan tam yarım yüzyıl önce, 12 Mart 1971 askeri darbesini izleyen ilk genel seçim döneminde de yaşamıştık. Demirel liderliğindeki AP'nin yüzde 29,82 oyuna karşılık, Türkiye İşçi Partisi de kapatılmış olduğu ve onun yerini alacak bir başka parti de bulunmadığı için sol oyların da tümünü alarak CHP bu seçimden yüzde 33,30 oranla birinci parti olarak çıkmıştı.

CHP'nin o dönemdeki lideri Bülent Ecevit'in islamcı MSP ile koalisyon yaparak kurduğu yeni iktidar döneminde ilk iş olarak cuntanın hapsettiği tüm siyasal mahkumların derhal tahliye edilmesi bekleniyordu. Ne var ki, Meclis'teki ilk oylamada Türk Ceza Yasası'nın 163. maddesinden mahkum ya da tutuklu tüm İslamcılar serbest bırakılırken 141 ve 142. maddeden mahkum ya da tutuklu bulunan sosyalist ve Kürt arkadaşlarımızın affı MSP'li milletvekilleri tarafından engellenmiş, onların özgürlüğe kavuşması ancak Anayasa Mahkemesi'nin müdahalesiyle mümkün olabilmişti.

Dahası, o dönemde Kıbrıs'ta aşırı sağcı Rum darbesine karşı başlatılan Türk Ordusu'nun müdahalesi kısa zamanda müstevli bir operasyona dönüştürülecek ve cumhuriyetin kuruluşundan beri ilk kez Türkiye kendi sınırları dışında bir işgal bölgesi oluşturacaktı.

Kıbrıs Operasyonu'nun yarattığı militarist histeri, Türkiye'de silahlanmanın hızlandırılmasına olanak sağladığı gibi altı yıl sonra yapılacak daha kanlı 12 Eylül 1980 faşist askeri darbenin de zeminini hazırlamıştı.

Bunları anımsatmamın nedeni, müstakbel iktidar adayı CHP'nin bir yandan Tayyip diktasına karşı haklı bir mücadele yürütürken, öte yandan müstakbel "savunma projeleri" üzerine art arda yaptığı destekleyici açıklamalar oldu.

ABD'den Rusya'ya, Avrupa Birliği'nden Çin'e tüm dünya ülkeleri çılgınca bir silahlanma yarışına girmiş durumdayken CHP'nin milli savunma politikalarından sorumlu genel başkan yardımcısı Yankı Bağcıoğlu 6 Aralık 2024'te yaptığı bir açıklamada şöyle diyordu:

"Dünyada ve çevremizde hızla tırmanan bir silahlanma yarışı var. Bu yarışta Türkiye'nin aldığı önlemler yeterli mi? Bu soruyu sormak ve gerçekçi yanıtlar aramak zorundayız. Avrupa Savunma Ajansı tarafından geçtiğimiz günlerde yayınlanan AB savunma harcamalarına yönelik yıllık raporu incelediğimizde, bölgemizdeki durumun ne kadar ciddi olduğunu net bir şekilde görebiliyoruz.

"Örneğin, Yunanistan savunma harcamalarına en fazla kaynak ayıran AB ülkelerinden biri konumunda. 2023 yılında gayrisafi yurtiçi hasılasının (GDP) %2,8'i kadar bir savunma harcaması yapan Yunanistan, bu oranla AB ülkeleri arasında 4. sırada yer alıyor. Daha dikkat çekici olan ise listenin ilk üç sırasında yer alan ülkelerin, Rusya ile doğrudan sınırları bulunan Polonya, Litvanya ve Estonya olması. Yunanistan'ın NATO üyesi ülkeler ile çevrili olmasına rağmen bu kadar yüksek bir bütçeyi savunmaya ayırması, ülkenin tehdit algılamasının NATO'nun ve uluslararası sistemin genel tehdit algılamalarından farklı bir yerde konumlandığını açıkça gösteriyor.

"Bu tablo, Türkiye için de önemli bir ders niteliğinde olmalıdır. Sadece komşularımızın savunma harcamalarını analiz etmekle kalmamalı, aynı zamanda Türk Savunma Sanayii'nin performansını da gerçekçi bir şekilde masaya yatırmalıyız. 2023 yılı için 6 milyar dolar ihracat hedefi koyan sektör, yılı 5,54 milyar dolar ile hedefin altında kapattı. 2024 yılı için ise uzun bir süre net bir hedef açıklanmadı. Ekim ayının sonunda yayınlanan 2025 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı'na göre 2024 yılı için 6,6 milyar dolar ihracat tahmini yapılmıştı. Ancak, Kasım ayı itibarıyla toplam ihracat 5,761 milyar dolara ulaşabildi. Bu rakamlar, 6,6 milyar dolarlık hedefin tutturulabilmesi için Aralık ayında Ekim ayı rekorunun (820 milyon dolar) üzerine çıkılması gerektiğini gösteriyor. Türk savunma sanayii, çok daha yüksek ihracat hacmine ulaşabilecek potansiyele sahiptir. Ancak bunun için daha güçlü bir vizyon, daha kararlı bir liderlik ve savunma sanayimize verilen desteğin daha fazla artması gerekmektedir."

Aynı genel başkan yardımcısı son olarak 2 Eylül 2025'te yaptığı açıklamada da Türk savunma sanayiinin onlarca yıllık emeğin ve kararlılığın ürünü olarak küresel bir aktör haline geldiğini işaret ederek şöyle diyor:

"Baykar ve TUSAŞ tarafından geliştirilen İHA/SİHA'larımız dünya çapında bir marka olmuş ve 2024'te 7,1 milyar dolarlık savunma sanayi ihracatımızın büyük bir kısmını oluşturmuştur. TUSAŞ liderliğinde geliştirilen KAAN, 2024'te ilk uçuşunu gerçekleştirerek Türkiye'yi beşinci nesil savaş uçağı üretebilen seçkin ülkeler arasına taşımıştır. Merhum Oramiraller Vural Bayazıt ve Özden Örnek'in vizyonuyla başlatılan MİLGEM Projesi, milli korvet ve fırkateynlerin envantere girmesiyle Deniz Kuvvetlerimizi güçlendirmiştir. Çelik Kubbe Projesi, hava savunmamızı güçlendirecek ancak bölge ülkelerinin bu yönde yaptıkları hamleler dikkate alındığında çok geç kalınmış kritik bir adımdır. Gecikse de ALTAY tankı, FIRTINA obüsleri ve KORAL elektronik harp sistemleri, Kara Kuvvetlerimizin sahadaki etkinliğini artıracaktır."

"Milli savunma sanayinin sahiplenilmesi veya desteklenmesi, siyasi parti taraftarlığına indirgenmemeli; bu mesele siyaset üstü bir bakış açısıyla ele alınmalıdır. TSK'nın her türlü tehdide karşı koyacak şekilde harbe hazır hale getirilmesini sağlamak Anayasanın 117'nci maddesi gereği yürütmeye verilen bir görevdir. Bu görevin yerine getirilmesi bir lütuf değil, anayasal bir zorunluluktur."

Dahası, CHP Genel Başkanı Özgür Özel, 25 Ekim 2024'te Türk Havacılık ve Uzay Sanayini (TUSAŞ)'a yaptığı bir ziyarette "Burası Türkiye’nin gözbebeği bir kurum. Ben Kaan uçtuğunda ilk paylaşımları yapan ve burası ile nasıl gurur duyduğumuzu ifade eden siyasetçilerden bir tanesiydim. Tüm Cumhuriyet Halk Partililer, TUSAŞ’ın ve iştiraklerinin, TAİ’nin ve yapılan tüm projelerin arkasında. Büyük bir dikkatle takip ediyoruz. En çok destek olunması gereken kurumlardan bir tanesi. Hem savunma sanayiinin stratejik öneminden, hem de ihracat yapıyor burası. Neredeyse 1 milyar dolar geçen sene Türkiye’ye yüksek teknoloji ihracatıyla gelir kazandırdılar" demişti.

Bundan iki ay önce Belçika Savunma Bakanı Theo Francken büyük bir askeri delegasyonla İstanbul'daki IDEF Uluslararası Savunma Sanayii Fuarı'na katılıp Türkiye savaş sanayiinin güçlenmesine büyük övgüler düzdükten sonra Ankara'ya geçerek Anıt Kabir'de Atatürk'ün mozolesi önünde diz çökmüştü.

Milliyetçi Flaman partisi N-VA'nın liderlerinden biri olan Francken'in bundan altı yıl önce milletvekili olarak sert şekilde eleştirdiği Türkiye'ye bugün savunma bakanı olarak bu denli övgüler düzmesinin ardında NATO üyesi ülkelerin silahlanma harcamalarını artırmasına destek hesabı yatıyordu.

Francken'in bu gösterileri CHP lideri Özgür Özel'i de son derece duygulandırmış, kendisine "Cumhuriyetimizin kurucu değerlerine bağlı milyonlarca yurttaş adına size bir kez daha teşekkür ediyor, en kısa zamanda sizi şahsen tanımayı ve sizinle fikir alışverişinde bulunmayı arzu ediyorum" mesajı göndermişti.

Neyse ki, DEM Parti Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş, 13 Aralık 2024'te TBMM'de Milli Savunma Bakanlığı'nın 2025 yılı bütçesi görüşülürken, Türk Devleti'nin silahlanmasına şu haklı eleştirileri getirmişti:

"Türkiye’de 2025 yılında savunma ve güvenlik sektörüne rekor bir bütçe tahsis edilmiş. Savunma harcamaları için 913 milyar, iç güvenlik için 694 milyar lira ödenek ayrılmış, Savunma Sanayi Destekleme Fonu’nu da ekleyince 1 trilyon 608 milyar liralık bir bütçeden söz ediyoruz. Türkiye NATO üyeleri arasında en çok harcama yapan ülkelerin başında yer alıyor. Milli Savunma bütçesi yüzde 41 oranında arttı. Sağlığın ve eğitimin önünde bir bütçeden söz ediyoruz. Bu çatışma ve şiddete ayrılan bütçe aslında halkın sofrasından ayrılan bütçedir. 2025 yılında savunma ve güvenlik kurumlarına tahsis edilen bütçe 7 milyona yakın asgari ücretlinin yıllık maaşının toplamına denk gelmektedir. 500 bin öğretmene yüzde 50 maaş artışı yapılabilirdi. Bu savunma bütçesiyle toplumun diğer kesimleri için bir refah devrimi başlatabilirdik.

"Coğrafya değişiyor, haritalar yeniden çiziliyor ama siz Rojava’yı bombalamaya devam ediyorsunuz. Oradaki halkı terörist olarak nitelemek dışında bir söylem yok. Sizin oraya attığınız her bomba bizim kalbimize düşüyor, bizim kardeşlerimiz onlar. Bu hasımlık siyaseti yerine hısımlık siyasetini öneriyoruz. ‘Biz değiliz, Suriye Milli Ordusu yapıyor bunu’ diyorsunuz. Bunu uçan kuşa sorsanız SMO’nun kim olduğunu gayet iyi biliyorlar. Silahından ayakkabısına, iç çamaşırına kadar Türkiye'den tedarik edilen bir SMO var, bunun da adını koyalım. Türkiye’nin en uzun sınır ülkesi Suriye, bu sınırın dikenli tellerle, mayınlarla çevrili olması bir barış iklimi mi? Barışa aralanan kapının güneşli olması ihtimalinden bahsediyoruz. Silahsız bir çözüm mümkün. Yıllarca adalet mücadelesi verdik ve barış için elimizden geleni yapmaya hazırız. Gerçeklere yüzümüzü dönelim, bırakın iki yakada da sevinç çığlıkları ile bastırsın insanlar topların sesini."

Üzerinden tam dokuz ay geçti. İktidarın "Terörsüz Türkiye", Kürt direnişinin ise "Barış ve Demokratik Toplum" diye adlandırdığı süreçte TBMM'de kurulan komisyonda laf ebelikleri devam ederken Türk Devleti'nin cumhurbaşkanı Erdoğan Birleşmiş Milletler'de konuşmak ve ABD lideri Trump'tan destek alma için gittiği New York'ta Suriye'nin İslamcı efendisi Ahmed Şara ile can ciğer kuzu sarması olarak SMO'yu desteklemeye ve de Rojava'yı tehdide devam ediyor.

Evet, Türkiye muhalefetinin sayısal olarak en güçlü partisi CHP, silahlanma destekçiliğinden bir an önce vazgeçerek Kürt direnişinin siyasal temsilcisi DEM ile ve diğer sol partilerle birlikte bu ülkede barış ve demokrasinin temellerini atma sorumluluğunu bir an önce üstlenmelidir.