Ahmet Nesin
Erdoğan Salih Müslim'in iadesinden ne bekliyordu da olmadı!..
Ortalık her hafta 1 yada daha fazla konuyla çalkalanıyor. Son yıllarda tartıştığımız yada tartıştırılan konuları kitap yapsam sanırım ciddi bir kitap olur. Bu konuların ortak özelliği, yandaş medyanın cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan'ın ne kadar başarılı bir dünya lideri olduğunu anlatması ve sonunda da kimler tarafından kandırıldığı üzerine kurulu. Kimse yaşananların yanlışlığı yada saçmalığı üzerine konuşmuyor, "Bu ABD yok mu"dan başlayarak ülke ülke yada o ülkelerin liderlerine saydırarak devam ediyoruz. Sonuçta bişey değişmiyor ve yeni bir konu çıkıyor karşımıza.
Geçen hafta PYD eski eşbaşkanı Salih Müslim Türkiye'nin şikayeti üzerine Çekya'da gözaltına alındı. Daha ben haberin sonuna gelmeden bütün uzmanlar, neredeyse ellerinde kronometrelerle havaalanına gidecekmiş gibi, Salih Müslim'in geleceği saati tartışıyorlar televizyonlarda. Hepsinin ağızları kulaklarında ve Türkiye dış politikasını konuşup övüyorlar.
Biliyorsunuz, daha önce İnterpol'e 60 bin isim bildirdi Türkiye yada adalet bakanlığı. İnterpol sanırım İnterpol olalı ne böyle bir bolluk görmüştür ne de bu kadar para kazanmıştır. Para kazanma derken şaka demiyorum, İnterpol verdiğiniz ismi babasının hayrına araştırmıyor, bunun bir bedeli var ve az da değil. Sadece araştırırken de değil, yakaladığında da ayrı para alıyor, teslim edilip edilmemesi onu ilgilendiriyor mu bilemem ama araştırmadan 3-4 misli para aldığını biliyorum.
Neyse, derdim de İnterpol'ün kazandığı yada kazanacağı para değil zaten, derdim Türkiye'nin dış politikasının neredeyse sadece yurt dışında arananlar üzerine kurmuş olmaları. Böyle olunca komik duruma düşmüyor da değiller, Grup Yorum'dan müzisyenler için kişi başı 300 bin dolar biçmişler ama o kişilerden biri zaten ellerinde ve tutukluymuş.
Çekya'da gözaltına alınmadan 3-4 gün önce Cenevre'de beraberdik Salih Müsli'le, hatta yan yana konuşma da yaptık. Yanlış olmasın ama televizyon dahil olmak üzere sanırım bu beşinci yada altıncı karşılaşmamız. Doğal olarak bu karşılaşmalar Türkiye'ye gidip geldiği döneme de rastlıyor. Demem o ki, Salih Müslim'le ne zaman karşılaşsam sadece barış üzerine konuştuk yada o açıklamalarını hep barış üzerine yaptı. Belli bir kesim hariç hemen hemen bütün partiler çok kızsa da, Erdoğan Türkiye'de Salih Müslim'i çağırdığında konuştukları konu aynısıydı, yani brıştı. O yüzden yaşamını barış üzerine kuran bir insanın Türkiye'ye iade edilmeyeceğinden emindim ve rahat rahat bekledim o sonucu.
Peki, bütün bunlar bilinirken Erdoğan, Salih Müslim'in teslim edilebilme olasılığından ne bekledi, umarı neydi? Biliyorsunuz Birleşmiş Milletler Afrin'de 1 aylık ateşkes ilan etti ve hemen hemen bütün dünya buna uyulmasını istiyor. Türkiye'nin komik bir inadı var ve "Afrin Suriye'de değil" der havasında bu metinde Afrin'in yazmadığını söylüyor. Oysa Birleşmiş Milletler sadece ateşkes istemiyor, sivillerin de öldürüldüğünü ve ellerinde belgeler olduğunu söylemeye başladı. Bu şu anlama gelir, Erdoğan uluslararası savaş mahkemesinde yargılanmasını zorlamaya başladı ve bunun da farkında.
İşte zurnanın zırt dediği son delik burada, Erdoğan Afrin'den çıkacak ama halka anlatacak bir nedeni de olmak zorunda. İşte Salih Müslim'in Çekya'da gözaltına alınması ve Türkiye'ye teslim edilecek ümidi bunun için biçilmiş bir kaftandı ama olmadı. Ya mahkemeye gönderdikleri -terörist- Salih Müslim belgeleri yeterli değildi yada 1-2 sene önce devlet protokolünde görüştükleri bir insanı İnterpol'den terörist diye istenmesi pek kafalarına yatmadı. Ayrıca PYD Birleşmiş Milletler, ABD ve AB'ye göre bir terör örgütü de değil. Biliyorsunuz, önceki Fransa Cumhurbaşkanı Hollande devir teslimden 1 hafta önce Salih Müslim'le sarayda görüştü. Yani Avrupa böyle bir insanı iade etmez, hukuken de edemez.
Evet, Erdoğan savaşı bitirirken halka kendine göre Apo'dan sonraki en büyük teröristi getirecekti ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Ben en fazla 10 güne kadar Afrin'de en azından ateşkes olacağına inanıyorum ama hangi gerekçeyle çıkacak, onu bilmiyorum.