Ahmet Nesin
Erdoğan seçim sonrası başkanlığı bırakacak!..
Güç, güzel bişey midir değil midir, son zamanlarda yaşanan siyasi olaylardan sonra işin içinden çıkamadım. Belli bir oranda güç güzeldir esasında ama bunun akılla beraber olanı bence en güzel olanı. Akılla gelmeyen güç kullanmak isteyeni her zaman sıkıntıya düşürür, çünkü sonunda boks maçında bile akıllı dövüşen güce karşı her zaman daha şanslıdır. Bunun en güzel örneği Muhammed Ali’nin hem Fraizer, hem de Foreman karşısında aldıkları galibiyetlerdir. Daha çok kuvvetleriyle ve nakavtla maç kazanmış bu 2 boksöre karşı Muhammed Ali maçlarda uzun süre kaçmış ve kovalayan 2 boksörü aklıyla yormuş ve sonrasında attığı 4-5 yumrukla nakavt etmiştir. Bu dediğim vücut geliştiricilerinde de vardır, belli bir yaştan sonra o vücut ancak akılla yönetilir, yoksa fena halde sarkmaya başlar.
Şu an Recep Tamam Erdoğan Fraizer ve Foreman gibi güç yorgunluğunda, yaşlanmış vücutçu gibi, sarkmış adalelerini toparlamaya çalışıyor. İlk olarak bir iktişdar olarak yaşanacak en büyük felaketi yaşamaya başladı, o da artık Türkiye’nin gündemini iktidar değil muhalefet belirliyor. Dikkat edin, Erdoğan ve AKP son yıllarda Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’ye laf yetiştirmekten kendi gündemini belirleyip de muhalefeti herhangi bir konu üzerine yoğunlaştıramıyor.
Oysa anımsayacaksınız, başkanlık sistemi aylarca televizyonlarda tartışıldı ve muhalefet Türkiye’nin ne sosyolojik, ne siyaset, ne de kültürel olarak bu sisteme cevap vermeyeceğini söyledi ve yazdı. Bunun çok nedeni var ama en önemlisi çok benimser gibi gözüktükleri Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda yaşananları en azından biliyorlardı, hangi görüşten olursa olsun esasında halklar tek parti dönemini hiç benimsemedi ve affetmedi.
Tek parti dönemi yada şimdi yaşanan tek parti adı altında kurulan ikili ittifakın en büyük sorunu başka parti yada görüşlerin yaptıklarının hesabını vermekte zorlanmak yada eleştirememek. Bunun en büyük örneği çok tartışılan Dersim Katliamı’dır. İsmet İnönü büyük katliama karşı çıktığı için görevden alınmış ve yerine ilerde Demokrat Parti’nin kurucusu ve cumhurbaşkanı olacak Celal Bayar atanmıştır. Sonuç ne mi olmuştur, bugün CHP’yi Dersim Katliamı’yla suçlayan AKP ve Erdoğan, o katliamda başbakan olan Celal Bayar dönemini savunur ve Demokrat Parti’nin devamı olduğunu söyler. CHP de hiç de demokrat olmayan bir eylemi kendi partisi tarafından ve anti demokrat birisinin başbakanlığında gerçekleşmiş olmasına karşın ya destekler yada sessiz kalır.
Erdoğan da, kendisini desteklediğini iddia eden MHP ve Devlet Bahçeli de şimdi aynı sorunu yaşıyor. Binali Yıldırım’ın aniden Diyarbakır’a gidip "Kürdistan" diyince olan oldu ve bilmemkaçıncı tartışma çıktı aralarında. Bahçeli benimsemediğini açıkladı ve mitilini Istanbul’a atarken belli sayıda ülkücüye de oy vermeme fitilini verdi.
Esasında bu sistemin gitmediğini Erdoğan ve AKP de gördü, en büyük sorun %51 olan baraj sistemiydi, başka parti olmadan bu barajı geçmek çok zor, ayrıca bunu geçmek için devamlı olarak başka parti ve görüşe taviz vermek de zor. Oysa bu anayasa değişikliği tartışılırken yarı başkanlık sisteminin Türkiye’ye uygun olduğu çok tartışıldı. Ve bu seçim sonrası tekrar gündeme gelecek.
Şimdi ben diyorum ki, Erdoğan bikaç yıl daha başkan kalabilmek için bu yolu deneyecektir. Seçilir mi, seçilmez mi bilemem ama %51’den daha fazla şansı olduğunu biliyorum. Belki çok iddialı bir yazı olacak ama Erdoğan seçim sonrası başkanlığı bırakmak için anayasa değişikliğine gidilmesini isteyecek. Bu anayasa değişikliği yapılmadan gelecek bir erken seçim –ki başka çaresi yok- AKP’yi en fazla %30 oyla baş başa bırakır ki, bu da bitişin başlangıcıdır.
Türkiye bence 1960 darbesi sonrası gibi bir kurucu meclise hazır olmalı ve anayasa değişikliği meclis dışında yine anayasa komisyonuyla yapılmalı, aklın yolu birdir.