Koray Düzgören
Erdoğan Suriye’de ‘kendi Kürtlerini’ arıyor
Soçi’de, yapılacak Suriye Konferansı’nda Kürtlerin masaya oturmasını engelleyemeyen Erdoğan, sonunda Esad’a başvurdu. Putin ve Ruhani’den umduğu desteği bulamayınca Kürtler konusunda adeta Esad’ın desteği yanındaymış gibi bir izlenim vermek istedi.
Soçi’den dönüşte emrindeki yazıcılara yön verme sohbetinde Esad’ın da Kürtlere, YPG’ye karşı olduğunu açıkladı.
Ancak Esadla doğrudan görüştüğü anlamı çıkmasın (Yakında o da olursa şaşmayacağız) diye de bu sözleri Putin’in kendisine aktardığını söylemeyi ihmal etmedi.
Bu sözler doğru mu yanlış mı, tabii biz bilemeyiz.
Erdoğan’ın benzer gezilerde bazı ülke devlet başkanları ya da yetkilileri ile yaptığı görüşmelere farklı anlamlar yükleyebildiğini biliyoruz.
Söz gelimi, Eylül ayında Birleşmiş Millet Genel Kurulu için New York’ta giden Erdoğan, Amerikan medyasına, Mayıs ayındaki Washington ziyaretinde, Türkiye Büyükelçilik Konutu önünde korumalarının neden olduğu olaylar nedeniyle Trump’un kendisinden özür dilediğini söylemişti.
Ancak Trump Beyaz Saray sözcüsü aracılığı ile bunun doğru olmadığını duyurdu.Erdoğan’ın açıklamasını yalanlayan sözcü, "Bu konuyu görüştük. Ancak özür yok" diye konuştu.
Kremlin sözcüsü Petkov’da sanki böyle bir durumu öngörmüşcesine Erdoğan’ın açıklamasından önce, hemen toplantının ardından, gazetecilerin sorusu üzerine Suriye’deki bütün tarafların masaya oturacaklarını söyledi.
Soru, Kürtlerin masaya oturup oturamıyacaklarına ilişkindi.
Böyle bir soruya verilen cevaba baktığımızda Soçi’de aslında ne olduğunu anlamak kolaylaşıyor.
Erdoğan, besbelli Kürtler konusunda bir tek Esad’tan olumlu yaklaşım gördüğünü ifade ederek durumu kurtarmaya çalışıyor.
Zirveden sonra yayımlanan Soçi bildirisinde, "İran, Rusya ve Türkiye, Kongre’nin katılımcıları konusunda istişare ederek mutabakata varacaklardır" deniliyor.
Ancak bildiride, çözüm sürecine "Suriye toplumunun bütün kesimlerinin temsilcilerinin dahil edileceği" de belirtiliyor.
BÜTÜN ETNİK GRUPLAR MASADA OLACAKSA
Erdoğan dönüşte uçağındaki yazıcılara, tabii altında imzası olan Zirve bildirisinin bu cümlelerini de hatırlatarak, bütün tarafların, hatta daha da ileri giderek her etnik grubun masada yer alacağını söyledi.
Zirveden hemen sonra ise, "Milli güvenliğimize kasteden bir terör örgütüyle aynı platformda bulunmamızı kimse bizden beklememelidir" demişti. PYD/YPG’yi açıkça kastederek...
Yazıcılar belli ki Erdoğan’ın meseleye açıklık getirmesi için sormuşlar:
"ABD’nin desteğinde IŞİD’e karşı mücadele eden Suriye Demokratik Güçleri (SDG) masaya katılabilir mi?" diye.
Erdoğan’ın cevabı hazır:
"Bunlar aslında beraber, hepsi aynı. PYD, YPG, SDG: Bunlar aslında üçlüler. Biz PYD-YPG’nin terör örgütü olduğunu sürekli söylediğimiz için, malum kesimler, ‘Bu adı kullanmayın, SDG adını kullanın ki bunu dünyaya yutturabilelim’ diye akıl verdiler onlara." dedi.
Bu SDG DAİŞ’in Suriye’de, dolayısıyla da Ortadoğu’daki yenilgisini sağlayan bir örgütmüş, ülkenin neredeyse üçte birini kontrol ediyormuş, bunların bir önemi yok.
Üstelik de YPG-PYD’yi bir tek Türkiye terör örgütü olarak kabul diyor. Ne çok değer verdiği Putin’in Rusyası, ne ABD ne İran ve ne de Avrupa YPG-PYD’yi terör örgütü saymıyor. Değil terör örgütü ilan etmek, DAİŞ belasına karşı çıkan, onu yenen bir örgüt olarak saygı duyuyor, alkışlıyor.
Buna karşılık Erdoğan iktidarının Suriye’de, Batılı ülkeler ve Rusya tarafından terör örgütü ilan edilen kafa kesici cihadçı örgütlerle ilişkilerini bilmeyen yok. Bir ara Rusya, savaş uçağının düşürülmesinden sonra Türkiye’nin DAİŞ örgütüyle kirli ilişkilerini ortaya koyan belgeleri Birleşmiş Milletler’e iletmişti. Tabii Türkiye ile ilişkiler başka bir boyuta geçince bunlar da unutuldu.
Ama Türkiye’nin Suriye’de bu kirli ilişkileri devam ediyor.
En son İdlib operasyonunda El Kaide unsurlarıyla sürdürdüğü kirli anlaşmalara ilişkin haberler ortalıkta dolaşıyor.
ERDOĞAN’IN GİDECEĞİ BAŞKA YER YOK
Soçi Zirvesi’nin sonuçlarına dönersek.
Erdoğan Zirvede alınan kararların altına imzasını attığına göre Kürtlerin, YPG-PYD olmasa da ( Kaldı ki YPG Eş Başkanı Şahoz Hasan Rusya’dan Kongreye katılım için davet aldıklarını açıkladı.) Suriye Kongresi’ne katılmasını kabul etmiş bulunuyor.
Suriye Demokratik Güçlerini kabul etmeyeceğini önceden beyan etmesine bakmamak lazım. Erdoğan’ın Suriye meselesinde gideceği başka yer yok. Aslına bakılırsa Zirve ile ilgili açıklamalarına, Zirve sırasında verdiği fotoğraflara bakılırsa Erdoğan kişisel olarak memnun.
Asıl o, Suriye masasında kendisine bir yer edinebildiği için seviniyor. İleriye sürdüğü taleplerin kabul edilmemiş olmasının onun için pek bir önemi yok gibi görünüyor..
Suriye’de fiilen devre dışında kaldığı bir noktada Putin’in onu elinden tutup böyle bir zirveye ortak etmesi, onun kişisel olarak bir kazancı sayılabilir.
Bu kazancı kendi iktidarını uzatmanın hesaplarına mutlaka katacaktır.
Tabii Putin de bunu babasının hayrına yapmadı.
Hem bu sayede Ortadoğu’da, Suriye’de kalıcı olduğunu gösterdi hem de Türkiye’yi yanına çekerek NATO cephesinde bir gedik açamasa bile, sarsıntı yaratmanın hesapları için bir zemin oluşturdu.
Masaya nasılsa oturacak Kürtlere gelirsek.
Erdoğan şu anda Suriye’deki Kürtlerin büyük bir çoğunluğunun temsilcisi olan PYD’yi yok saymak istiyor. PYD’nin içinde bulunduğu daha geniş bir yelpazeyi de içinde PYD ve onu silahlı kolu YPG var diye reddediyor.
Peki geriye ne kalıyor?
Aslında Erdoğan’a kalsa Kürtler sadece masada değil hiçbir yerde olmamalı, karşısına çıkmamalı. Üstelik bir de Kobani acısı var.
Kobani’de direnerek Erdoğan’ın DAİŞ’le birlikte bütün Suriye hesaplarını boşa çıkarttığı için Kürtleri masada hiç istemiyor.
Kendisinin Rusya’nın inayetiyle oturacağı masaya, o masanın etrafındaki sandalyelerin asıl sahiplerini oturtmak istemiyor.
Peki derdi ne? Ve ne hakla?
Her yerde yaptığını yapıyor. Türkiye’de yapmak isteyip de yapamadığını. Irak Kürdistanı’nda yapmaya çalıştığı, ama gerçekleştiremediği şeyi yapmak istiyor.
Bu sefer de aynı başarısız denemeyi Suriye’de yapmanın yollarını arıyor.
‘Kendi Kürdünü’ yaratmaya çalışıyor. Kendine kul edeceği, biat etmiş Kürdü arıyor.
Zannediyor ki Suriye Kürtleri onun bir talimatı ya da dağıtacağı avantalarla kazanımlarından, özgürlüklerinden vazgeçecek.
Bu kirli oyun Türkiye’de tutmadı. Irak Kurdistanı’nda zaten yanlış başlamıştı, sökmedi.
Suriye’de de sökmeyecek.
Kürtler, kendi gerçek temsilcileriyle o masada hakettikleri yerde oturacaklar.