Ergun Babahan
Erdoğan tükendi ama muhalefette de ışık görünmüyor
Karşısına çıkan bütün zorluklarla neredeyse tek başına mücadele ediyor Cumhurbaşkanı Erdoğan… Bu elbette kendi tercihi. Yanında tek bir güçlü karakter bırakmayan, çevresini ikinci sınıf aktörlerle dolduran bir liderin kaçınılmaz sonu bu…
Çevresindekilerin tek görevi var; sürekli lider güzellemesi hatta tapınması yapıp cebini doldurmak. Yolsuzluk ve hukuksuzluklar diz boyu ancak Erdoğan hiçbirine aldırış etmiyor: Musluk akarken doldurun diyor sadece.
Sadece Ankara Büyükşehir Belediyesi’nde yaşananlar bile ülkede iktidarı devirmeye yetecek boyuttayken, Türkiye’de yaprak kımıldamıyor.
Uyduruk bir parka harcandığı iddia edilen yüz milyonlarca doların bir kısmının lüks bir otelin alınması için harcandığı anlaşılıyor.
Birleşik Arap Emirlikleri ile varılan anlaşma sonucu artık susturulduğu anlaşılan Sedat Peker’in ifşaatları bile sadece okunup izleniliyor ama bir sonuç doğurmuyor.
Ormanlar yanıyor, dere üzerine kurulmuş kasabaları sel götürüyor, Covid aşısı bulunmuyor, yüzde 30’lara dayanmış gerçek bir enflasyon varken memura-işçiye yüzde 10 zam teklif ediliyor ama tablo değişmiyor.
Kamuoyu araştırmaları AKP ile birlikte muhalefetin de oy kaybettiğini gösteriyor. Gücünü koruyan tek parti HDP, o da disiplinli Kürt seçmeni ve partinin sürekli sokakta ve meydanda olması sayesinde.
Gelecek vizyon ve hikayesi olan tek parti şu anda HDP.
CHP’nin Erdoğan’ı yollamak dışında kitlelere anlatabileceği bir hikayesi yok.
2002 yılında büyük bir sürpriz yaparak birinci olan AKP’nin, Turgut Özal’ın ANAP’ının ve küllerinden doğan Süleyman Demirel’in DYP’sinin hep bir hikayesi vardı. Erdal İnönü’nün SHP’sinin de.
Seçmen mevcut tabloda güveneceği bir liman göremiyor ve bekliyor. Kararsızların en büyük seçmen grubu olmasının nedeni bu.
DEVA ve Gelecek Partisi’nin en büyük sıkıntısı muhafazakar tabanı ikna güçlükleri ve seslerini duyuracakları bir mecra bulmakta zorlanmalarında.
Lider kadrosunun yakın zamana kadar Erdoğan ile hiç itirazsız çalışıyor olması da önlerindeki bir başka engel elbette.
CHP’nin en büyük sıkıntısı ise devlet partisi olması. Kadrolarının en kilit noktalarının bu isimler tarafından doldurulmuş olması. Bu tablo partinin ne Avrupa Birliği ne de Kürt açılımı yapmasına izin vermiyor. Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda Kemal Kılıçdaroğlu ve Ekrem İmamoğlu arasında yaşanan örtülü savaş partinin bir başka handikapı.
Bu açıdan Hasan Cemal’in uyarısı haklı ve yerinde:
"Millet İttifakı’nın, özellikle Kılıçdaroğlu'yla Akşener'in, Erdoğan'ı indirmek için oyunu çok iyi oynamaları şart. Bu çerçevede HDP'nin dışlanmaması bir başka önkoşul...
Tekrarlıyorum: Erdoğan'a karşısında birleşelim derken, dağılma tehlikesine karşı uyanık olmak gerekiyor."
Çünkü yaşanan tüm zorluk ve sıkıntılara rağmen Türkiye’nin önünde eşsiz bir fırsat bulunuyor. Devlet tüm kurumlarıyla çökmüş durumda.
Yargının, sağlık sisteminin, eğitimin hali ortada… Türkiye’nin güzide üniversitelerinden Boğaziçi bile sıradanlaştırılıp silikleştirilmeye çalışılıyor.
Müthiş bir direniş örneği gösteren akademisyen ve öğrencilere gerekli desteği bıraktım, moral bile verilmiyor neredeyse…
Gerçek ortada… Devletin toplumla yaptığı sözleşme geçersiz hale gelmiş bulunuyor. Devlet sadece yasak ve şiddet mekanizması olarak varlığını sürdürüyor ama yurttaşlarına en temel hizmetleri vermekten, onları mutlu etmekten aciz hale gelmiş bulunuyor. Türkiye’nin mevcut devlet sistemi sadece mutsuzluk, karamsarlık ve yılgınlık veriyor insanlara…
Bu tablo ülkenin en değerli insan malzemesinin bulduğu ilk fırsatta soluğu Batı’da almasıyla sonuçlanıyor. Hızla yoksullaşan, gelecekten umudunu kesen, bir arada yaşama konusunda tereddütleri olan bir toplumun geleceği sağlam ve güçlü olamaz.
Yapılması gereken yeni bir toplumsal sözleşme yapıp birbiriyle kanlı bıçaklı tüm toplum kesimlerinin barışmasını sağlamaktır. Gerilim sadece Erdoğan’a yarıyor. Bu gerilim düşürmek öncelikle muhalefetin görevi ama bunu toplumun en dinamik kesimini oluşturan Kürtleri dışlayarak, ‘ötekileştirerek’ yapamaz.
Kürtler yaşadıkları tüm sıkıntılara rağmen demokratik süreç ve sandıktan umudunu hiç kesmedi. Türkiye partisi olma yolunda önemli mesafe kaydeden HDP’ye açılan kapatma davasında tek başına bırakılması aslında sadece HDP’ye değil, Türkiye demokrasisine ihanettir.
Kürtlerden gelecek oy hesabıyla veya HDP’ye sahip çıkmak oy kaybettirir kaygısıyla sessiz kalmak ülkenin geleceğine ve demokrasiye ihanettir.
HDP Grup Başkan Vekili Saruhan Oluç’un "Sonuç ne olursa olsun demokratik siyaset alanını terk etmeyeceğiz. Ve bu durumda mutlaka kapatma ve siyaset yasağı ile bir şeyler kaybettireceğini düşünen anlayışın karşısında tutumuzu çok net ortaya koyacağız ve çok büyük kaybettireceğiz" açıklaması önemli ve değerlidir.
Sadece Erdoğan karşıtlığı üzerinden muhalefet ve siyaset yapmak tembelliktir. Aslolan sahip çıkarak, hikaye yazarak ve dayanışma içinde siyaset yapmaktır. O da yaratıcılık ve cesaret ister.