Erdoğan usulü şeriat ve Fethullah Gülen?

Erdoğan son olarak yeni bir 'Erdoğan tarzı Şeriat ülkesi' tarzına döndü, bunu da deneyecek.

Recep Tayyip Erdoğan benim açımdan karizmatik birisi değil ama dünyanın en ilginç kişiliklerinden birisi. 1 saat içinde aynı konuda 2 ayrı görüş sunabilecek başka bir karakter daha tanımadım. Belki de tanımışımdır ama devleti yöneten Erdoğan kadar yaşam alanıma girmediği için dikkatimi çekmemiş olabilir.

Erdoğan Filistinlilere yardım için başbakanken gemi gönderip, cumhurbaşkanı olunca gidenlere kızıp "Dönemin başbakanına mı sordunuz" diyebilecek kadar rahat yalan söyleyebilen birisi. Öğrencilerle söyleşisinde LGBTİ’lerin hakkını savunurken bugün Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın saçma tezlerini savunabiliyor. Son örnek HDP ve CHP’nin sağlıkçılara saldırıyla ilgili öneriyi reddedip, 1 gün sonra aynısını AKP olarak meclise sunmasıdır. Erdoğan’ın tek bir felsefesi var ve hep bunun üzerinden gitti, o da "Yaparsa Erdoğan yapar."

Erdoğan siyasi arenaya yumuşak bir iniş yaptı. Yumuşak inişten kastım belediye başkanlığından itibaren olan dönemi kastediyorum, öncesini hem çok bilmiyorum hem de yazacaklarım açısından çok da önemli değil.

Aynı döneme denk gelen bir de Fethullah Gülen hareketi var. Gülen hareketinin 2 amacı vardı, birincisi geçmişte çok tartışılan "Ilımlı İslam" ve okullarla eğitimli insan yetiştirerek Müslüman bürokrasiyi geliştirerek bir şekilde hükümet olmadan ülkenin yönetiminde pay sahibi olmak.

Bu proje çok tartışıldı ve ABD’nin olduğu söylendi, Gülen’in tek başına böyle bir gücü olmadığı da söylendi. Ayrı bir tartışma konusu olduğundan kısaca geçeceğim. Ben yazılarımda ılımlı İslam’ın tutmayacağını yıllarca yazdım. Bunun nedeni İslamiyet’in çok katı olduğu ve değiştirilemez olmasından kaynaklandığıydı. Kur’an’daki zamanına göre yazılmış ve günümüze uymayan ayetleri değişik yorumlamanın zor olmasının tek değil ama en önemli nedeni bence Allah tarafından yazıldığının söylenmesidir.

Bu konu hem ABD’nin hem de Gülen ve arkadaşlarının projesi de olabilir, çünkü Nur tarikatı bu görüşe en yakın görüştür esasında. Birincisi siyasal İslam’a karşıdır, ikincisi de yönetime geçilecekse ciddi bir eğitime inanırlar, yanlış anımsamıyorsam nüfusun %70’inin eğitimli olmasını öne sürerler.

Erdoğan bu işin neresinde duruyor, Gülen hareketiyle mi geldi, yoksa ABD mi getirdi. Ben ikisiyle de işbirliği yaparak geldiğine inanıyorum. Şunu çok iyi biliyoruz ki Necmettin Erbakan Fethullah Gülen hareketiyle hiç iyi olmadı, Nur tarikatı oldum olası hep önce Adnan Menders’i, sonra da Demirel’i destekledi. O yüzden AKP desteği onlar açısından bir ilktir.

Yazının başında da yazdım ya, Erdoğan’ın "Yaparsa Erdoğan yapar" şiarını, bunu takip eden ikinci mantık "Erdoğan yenilmez"dir. Doğal olarak Erdoğan, Necmettin Erbakan’a karşı bayrak açtığında herşey (Hapis dahil) bir plan içerisinde gitti. Bu plan içerisinde parti başkanlığına el koymak vardı ama yenilgi de olabilir ve bu da Erdoğan’ın sonu olurdu. Onun için formül hazırdı ve Abdullah Gül adaylığını koyarak başkanlığı kaybetti. Kimse esas kaybedenin Erdoğan olduğu konusunda tek satır yazmadı.

Ancak parti başkanlığı seçimi çok başa baş gittiğinden Erdoğan sinyali aldı ve parti çalışmalarına başladı. Zaten hapishane tam bir çalışma yeriydi, yeni partinin ofisi gibi çalıştı ve Erdoğan AKP’yi kurdu.

Erdoğan seçim kazanmak için çok önemli bişey yapmak zorundaydı, hem İslamiyeti yine sıkıca savunacak ama hem de Erbakan ve arkadaşları kadar katı olmayacak. İşte bulunmaz fırsat dediğimiz buydu ve Erdoğan Ilımlı İslam projesinin destekçileri Gülencilerle beraber çalıştı.

Ve birdenbire Türkiye değişti, Erdoğan büyük bir seçim oyunuyla (Genç Parti’nin kurulması ve seçime girerek 3 sağcı partiyi meclis dışında bırakması) tek başına, hem de anayasayı değiştirecek vekil sayısına ulaştı. Oyunu oynamak zorundaydı ve hem AB’yle iyi geçindi, hem de sol liberalleri yanına çekti. AKP’nin hiç bürokratı olmadığı için Gülen’in okumuşları bu iş için hazırdı ve öyle de oldu.

O sırada Fethullah Gülen beraat etti ve herkes Türkiye’ye nasıl geleceğini tartışmaya başladı. Ben o sırada Erdoğan’ın iktidarda olduğu sürece Gülen’in Türkiye’ye gelemeyeceğini yazdım. Nedeni çok basitti, aynı siyasi çizgide ayrı ayrı hem siyasi hem de siyasi lider olursa taban dini liderin evine giderek dertlerini anlatır. Bu da Erdoğan’ı ikinci kişi yapar ki, buna asla tahammülü yoktur.

Erdoğan bu sırada hem liberal davranmaya çalışıyor hem de arasıra başkalarının kullanarak, onların ağzından şeriat özlemlerini dile getiriyordu. Hatta en önemli konu sayılan türban konusunda da Gülen’le Erdoğan ayrı açıklamalar yaptı ve ters düştüler.

Erdoğan 2 seçim kazandıktan sonra ölene kadar yenilmez olduğuna kendisini inandırmaya başladı ve tehlike o günden sonra büyüdü. Erbakan’ı ve Milli Görüş’ü katı bulup Ilımlı İslam’a yakın davranan Erdoğan tek adam olduğu yanılgısına düşünce Erbakan’dan da katı bir noktaya geldi. Bu konuda belki ileride kitaplar yazılacak ama işin özü bu diye düşünüyorum.

Bugün geldiğimiz nokta bu, son zamanlarda bitakım konuları Diyanet İşleri başkanının açıklaması bundan kaynaklanıyor, Erdoğan son olarak yeni bir "Erdoğan tarzı Şeriat ülkesi" tarzına döndü, bunu da deneyecek. Çünkü Erdoğan’ın etrafında ülke sorunlarıyla ilgilenecek bürokrat kalmadı, son umudu imamlarda…
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi