İşxan Miroyev

İşxan Miroyev

Erdoğan ve domatesler

Moskova ve Ankara arasında eski sıcaklıklar ve tekrar ilişkilerin canlanma isteği kalmamış gibi görünüyor. Taraflar net konuları kuru diyaloglarla tartışmakla geçiriyorlar görüşmeleri.

3 Mayıs günü Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin Soçi’deki Boçarov konutunda Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı kabul etti.

Ama önce şunu belirtmeliyiz ki Erdoğan, Putin’le görüşmesinden önce çok ciddi bir hatta yaptı. Putin’in kendisiyle yaptığı telefon konuşmasından alıntı yaptı ve kamuoyu ile paylaştı. Ve burada sorun sadece bu alıntının doğru yapılmamış olmasından öte başka bir şeydir.O da şu husustur ki Kremlin bu tür bireysel konuşmalarının ayrıntılarının alenen açıklanmasından yana değildir. Türkiye Cumhurbaşkanı’nın yorumuna göre Rusya başkanı ona şöyle demiş: "Erdoğan beni yanlış anlama, ben Esad’ı korumuyorum, ben onun avukatı değilim".

Gerçekte ise olan başkadır ve bu olay birçok boyutuyla ilginçtir.

Erdoğan’ın dile getirdiği alıntı, bir bütünden Kremlinin son yıllarda resmi ve birçok sefer ortaya koyduğu tavrıdır. Rusya’nın Suriye çatışmasındaki tavrı baştan beri nettir, bu tavır Başar Esad’ı değil de,  resmi seçilmiş Suriye hükümetini koruduklarına ilişkindir. Böylece anlaşmaktadır ki Erdoğan’ın niyeti basını ve kamuoyunu yanıltmaktır.

Burada dikkat çeken soru; yoksa Erdoğan’ın kendisinin kurguladığı bir illüzyonun kurbanı mı olup olmadığıdır. Erdoğan, kendisinin yarattığı bu illüzyona inanarak ve belki de bundan dolayı da Putin’in sözlerini - kendi istediği gibi okuyarak- Moskova’nın Suriye rejimini desteklemesini azalttığının itirafı olarak algılamış olmalı.

Tabi ki Erdoğan’ın bu tavrının Kremlin’le olan görüşmelere olumsuz yansıdığından bahsedebiliriz. Erdoğan yaptığı bu açıklamayla kendisi de kaybetti. Bir nevi Putin’in bireysel konuşmalarında bile Erdoğan’a ne kadar güvenmediğini ve sözlerini özenle seçmesi gerektiğinin itirafı oldu bu beyanatlar.

Tabi ki bu tür davranışlar yapılan görüşmelerde ve kurulan ilişkilerde hiç empati ve olumlu bir etki yaratmamaktadır. Bu Erdoğan’ın konumunu ve elini zayıflatmaktadır.

Şu anda Rus-Türk ilişkileri çok karmaşık gelişiyor ve dostça konuşmalar, hiç dostça olmayan pratik adımlarla yankı buluyor her iki tarafta da. Mesela; Türkiye, Rusya buğdayına ilişkin ambargoyu halen kaldırmış değil. Aynı şekilde Rusya da Türk domatesine yönelik ambargoyu hiçbir şekilde kaldırmayı düşünmüyor.

Bir de buna şeklen de olsa Erdoğan’ın anayasa referandumunu kazanmış olmasına rağmen ülke gerçeğine baktığımızda durumunun pek de iç açıcı olmadığını göründüğünü ekleyebiliriz. Bu referandumun en önemli sonuçlarından biri Türkiye toplumundaki parçalanmışlığı daha net ortaya çıkarmış olması oldu.

AB ve ABD’yle olan ilişkileri de oldukça zor durumda. AB ilişkilerinde müzakere konusunun askıya alınması ve bundan daha da ağır olanı ise ABD ile olan çelişkiler.

Türkiye ordusunun Suriye ve Irakta Kürt güçleriyle olan çatışmaları, ABD’nin tepkisini çekiyor çünkü ABD an itibariyle bölgede Kürtleri desteklemekte.

Sonuç olarak, Erdoğan hem ülke içinden, hem de dışından sorun, zorluk ve karşıtlıkla kuşatılmış bir durumda bulunmaktadır. Erdoğan’ın gücü böyle çok cephede mücadele etmesi için yeterli midir sorusunun cevabı ise şimdilik belirsizdir.

Erdoğan’ın Putin’in sözlerini böyle alenen açıklanması gereksiz bir adımdı ki bu adım ilişkileri daha da zorlaştıracak. Türk liderinin bunu yapmakla nasıl bir niyetinin olduğu veya bu açıklamasının duygusal bir anına mı denk geldiği artık önemli değil.

Rusya Başkanı basın toplantısında daha çok ikili ilişkilere ilişkin sorulara dikkat çekti: ticaretin önündeki engellerin kaldırılması, ödemelerin ulusal paralarla yapılması, Rus turistlerin güvenliği, Akkuyu nükleer santralının inşaatı gibi.

Oysa Türkiye Cumhurbaşkanın konuşmasının hemen hemen tamamı Suriye kriziyle ilgiliydi. Erdoğan çok uzun, ayrıntılı ve tekrarlamalarla hep bu konuyu konuştu. Öyle ki herkes bu konunun Erdoğan için ne kadar  "hassas" olduğunu anladı.

Erdoğan Putin görüşmesinde yine de Türk lideri için bu kadar önemli olan Suriye ve bazı konularda net anlaşmalara varıldı:

  1. İki taraflı olarak ticari kısıtlamalar kaldırılacak. Rusya için önemli olan Rus buğdayının Türkiye piyasasına dönmesidir.
  2. Rusya domatese karşı olan ambargoyu iç üretimi gerekçe yaparak kaldırmayacağını teyit etti. Bu ambargo gelecek 3-5 yıl daha kalacak.
  3. Rus tarafı ise Türkiye uçak seferlerine sınırlama getiren kararı –ki bu Türkiye turizmine darbe olurdu- geri çekti. Görüşmelerin içeriğine bakılırsa bu konu Türkiye’ye baskı uygulamada çok güçlü bir enstrüman oldu.

Öyle gözüküyor ki Moskova için Suriye krizi uluslararası arenaya jeopolitik dönüşü sağlamada iyi bir fırsat oldu.

Recep Erdoğan’ın "ekşi" yüz ifadesinden meslektaşından ne kadar rahatsız olduğu okunuyordu. Ne kadar Putin için "değerli ve sevgili dost" dedi ise de, Ağustos 2016’dan bu yana, beş sefer, bu görüşmelere şahitlik eden gazetecilerin gözünden Türk liderin sıkıntılı ruh hali kaçmadı. Ve en önemli olan domates ihracatı ve vizenin kaldırılması konuları ise tamamıyla bu anlaşmaların dışında kaldı.

Putin ve Erdoğan’ın en iyi anlaştıkları konu ise Suriye’deki "güvenlik bölgelerinin" oluşturulması ve burada tüm çatışmalara, uçuşlara son verilmesine yönelik olan madde oldu.  Ama bunun da daha çok Rusya tarafından, Esad güçlerinin kendini toparlayabilmeleri için bir zemin olarak sunulduğu konuşulmaktadır.

Kısacası, Moskova ve Ankara arasında eski sıcaklıklar ve tekrar ilişkilerin canlanma isteği kalmamış gibi görünüyor. Taraflar daha çok, net konuları, kuru diyaloglarla tartışmakla geçiriyorlar görüşmeleri. Olan biten bu kadar, fazlası değil.

Tabi ki Recep Tayyip Erdoğan’ın "ısrarla" bu görüşmelerin sonuçlarının "kısa zamanda" görüleceğini söylemesi beyhudedir. Bakıp göreceğiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
İşxan Miroyev Arşivi